Gündelik yaşamın karmaşası içinde sağlıklı düşünme yetisi çoğunlukla boşlukta kalıyor. İçine düşülen kısır döngü her şeyi dağıtıp parçalara ayırınca insanlar ve olaylar arasında ilişki kurulması da giderek zorlaşıyor. Toplumları yönetmek isteyenler yapay bölünmeler aracılığıyla ortaya çıkan durumdan yararlanmayı çok iyi bilirler. Politik kaygılarla insanları ayırmak, onları belli ideolojiler doğrultusunda güdülemek bu gerçeğin bir başka boyutu. Sınırların varlığına bakılırsa bölünme olgusunu anlamak daha bir kolaylaşır. Ama yalnız onunla sınırlı kalmaz ki.. Kendi içinde farklı kültürel katmanlar arasında yaratılan ayrışma nasıl göz ardı edilebilir ki! Kısacası her toplumun birbirinden çok ayrı yapılar göstermesi son derece doğal. Bu açıdan bakıldığında insanları yönetmenin güçlüğü daha bir belirginleşir. Galiba ustalık bu ayrımları bilerek onları ortak bir noktada buluşturmakta.
Geçmişin uzun sürecinde aralarındaki ayrılıklarla kışkırtılan duruma uygun sayısız örnek var. Örneklerin çokluğu kimseyi şaşırtmasın. Çünkü zaman içinde değişenin yalnızca adlar olduğu görülür. Böyle olunca geçmişe bakarak geleceğe yön vermek hiç de zor değil. Yeter ki ondan alınacak dersler iyi öğrenilsin. Kolaycılığa kaçmadan, insanlığın ortak çıkarını önceleyerek atılacak her adım değinilen süreci ileriye taşır. İşte bu önemli görevi üstlenenler ayrıca toplumların tüm yükünü de özümsemişlerdir. Kolay bir iş değil. İnsanlığın tüm sorununu benliğinde duyarak o sorumlulukla yaşamak ayrı bir bilinç ister. O anlayış zamanı aşarak hiç kaybolmayacak ortak bir kimliğe ulaşmanın yolunu aydınlatır. İnsanlığı geleceğe taşıyacak kültürün oluşumu bu süreçte harmanlanır. Şöyle bir geriye dönüp bakıldığında insanlığın o büyük ailesinde bu görevi şaşmaz bir şekilde üstlenenler olduğu görülür. Yaşadıkları zamanın üzerinden yüzlerce yıl geçmiştir ama onlar kendi zamanlarını aşarak gelecek kuşaklara öncülük rolünü üstlenirler. Düşünceleri yaşadığımız günlerin karmaşasını duru suya düşen bir görüntü gibi yansıtır. Nice acılardan, deneyimlerden çıkarılan birer derstir onlarınki.
Hans Holbein'in fırçasından Erasmus.
Örnek mi ararız? İşte Desiderius Erasmus. Ya da kısaca Erasmus. 28 Ekim 1466’da doğmuş bilgenin en önemli yapıtı: “Deliliğe Övgü”. 1509 yılında yolculuk sırasında tasarladığı kitabını Londra’da Thomas More’un yanında tamamlayacaktır.
.
Samsatlı Lukianos Antakyalı Libanios
Daha önemlisi, bu kitabını yazarken Samsatlı Lukianos ile Antakyalı Libanios adlı Anadolulu iki düşünürün görüşlerinden yararlanmıştır. Kitabın yayınlandığı günlerde ressam Hans Holbein de yazılanlardan etkilenerek bir dizi ağaç baskı hazırlar. Bir tür sanatçı dayanışması ya da düşünce etkileşimi diye nitelendirilecek bir işbirliği.
16. Yüzyıl Avrupa anakarasında aydınlanma ateşini yakan Erasmus kitabında kilisenin bağnaz düşüncelerini acımasızca eleştirmekten çekinmez. Onunki tipik bir aydın duruşudur. Kitabının bir yerinde şöyle yazmıştır: “Onun için değil mi ki, bilgeleri her zaman hep fakirlikle, açlıkla ve ızdırapla savaş halinde, kıyı köşede unutulmuş, herkes tarafından hor görülerek, iğrenilerek yaşar görüyoruz? Tersine, deliler bolluk içinde yüzerler, devletleri yönetirler, bir kelime ile en bahtlı ve en dört başı mamur bir alın yazısından kâm alırlar!” (1)
O, delilik diye vurguladığı durumla çoğunluğun her zaman normal düşünemediğini belli belirsiz sezdirmeye çalışmıştır. Aradan onca yıl geçmesine karşın düşünceleriyle günümüze ışık tutmayı sürdüren aydınlar kuşağının önemli temsilcilerinden birdir Erasmus. Dünyamız daha bir çekilir ve anlaşılır oluyorsa onun gibiler yüzündendir.
CELAL BİNZET
20 Haziran 2023, Ankara
(1) Erasmus- Deliliğe Methiye, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1956, s.: 146
Editörün notu: Kitabın farklı çevirileri çok sayıda yayınevi tarafından basılmıştır. Bunların bazılarına kitabevlerinde, bazılarına ise sahaflarda ulaşılabilmektedir.