Çalkantılı günlerden geçiyoruz. Daha doğru bir söylemle hiç durulmadı toplumumuz. Bu gidişle de bir türlü oturmayacak yerine. Galiba bizdeki politika böyle bir yapılanma üzerine kurgulanıyor. Kamuoyu dikkatini, yaratılan böylesi olaylar üzerinde toplayarak gündemlerindeki asıl planı uygulamak esas oyun kurucuları için. Hem mevsim dönüşümünün yarattığı bilinmez hava hem de politik yapılanmanın getirdiği karmaşa nedeniyle gündemimiz belirsiz. Bilinçli bir yönelim. Sorunların çözümü için bir ara “ortak akıl” diye bir kavram türetilmişti. Sözüm ona toplumsal birlikteliği yaratmak ve yönlendirmek adına buna gereksinim duyuldu. Ancak bizim gibi toplumlarda ortaklığı çağrıştıracak her şey gibi bu da tehlikeliydi. Bölüştürme yoluyla kimi değerleri tabana yaymak, en azından gücü birkaç yerle bölüşmek düşüncesinin tek kişilik iktidarlar için nasıl handikaplar doğuracağı bilinemez. Onun yerine tekçi yönetimi kuvvetlendirecek “üst akıl” kavramı daha uygun görüldü. Şimdi ülke olarak bu “üst”ün altında yuvarlanıp gidiliyor. Deyim tam da buna uygun. Savaş çığlıklarının ortalığı sarmasıyla kimi şeyler yitip gitmekte.
Yok edilmek istenilenlerin başındaysa sanat.
Kanımca, savaş bahanesi yalnızca sanat için geçerli. Yoksa kafalardaki diğer tüm planların uygulanmasına aynen devam. Hemen belirtelim ki bu niyet eskilere dayanıyor. Şimdilerde iyice hızlanmış olsa da geçmişten gelen bir eğilimin günümüzde su yüzüne vurmasından başka bir şey değil. Değişik yazarlar tarafından gündeme getirilen olaylara bakılırsa, bu duruma neredeyse alıştığımız bile söylenebilir.
Bunlardan son derece ilginç olan ikisini Vecdi Sayar dile getirmiş: (Cumhuriyet, 4.8.1995) İlk olay Duran Karaca’yla ilgili. Sanatçımız Kültür Bakanlığı’na uğrayıp “Sanatçı Kartı” çıkartmak dileğini iletmiş. Kendisini karşılayan memur ondan “Sanatçı” olduğuna ilişkin bir belge istemez mi?
Diğerini aktaran da Onat Kutlar.
1960’lı yıllarda Kutlar ve dostları Sinematek’i kuruyor. İlk destek Fransız Sinematek’inden geliyor. UNESCO aracılığıyla bir montaj masası gönderiyorlar. Gelen masa gümrükten çıkarılamayınca Kutlar, Güzel Sanatlar Genel Müdürü’ne gidip bürokratik gecikmeler konusunda yardımcı olmasını istiyor. Sorunu dinleyen genel müdür, bunun kolayca çözümleneceğini, ancak UNESCO’nun bir kültür kuruluşu olduğunu gösterir belge getirmesini ekler sözlerine.
Duran Karaca gibi bir sanatçımızı tanımayan, Unesco’nun ne olduğunu bilmeyen bir ilgili kurumun varlığı salt bize özgü olmalı. Salt bu iki örneğe bakarak ülkemizdeki sanata bakışın durumunu belgelemek olası. Aradan geçen onca yılda yaşananları da eklediğimizde ne denli zengin örneklere sahip olduğumuz ortaya çıkar. Yıllar içinde kapanan güzel sanatlar galerilerini, kırılan heykelleri, yasaklanan resimleri sayacak olursak çıkacak listenin uzunluğu herkesi şaşırtacaktır. Gazetelere yansıyan yeni bütçe rakamları arasında kültür ve sanata ayrılan payı görmek olanaksız. Onun yerine giderek artan savaş harcamaları göz doldurmakta. Hiç kuşkusuz onun yanına eklenecek birkaç harcama başlığı daha var. Bunların toplamına bakıldığında bizim toplum olarak hangi eğilimlere sahip olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır.
Kültür ve sanatla bağlarını koparmış, kendi toplumunu ve dünyayı doğru algılamaktan uzak, robotlaşmış kalabalıklar yığını olduk. Bu bağlamda, eğitim programlarıyla bu denli oynanmasının anılan süreci hazırlayıcı bir işlev yüklendiğini göz önünde bulundurmalı derim. Her şey bilinçli hazırlanıyor. Oyun kurucunun büyük bir ustalıkla biçtiği rolü üstüne düşen herkes çok güzel yerine getiriyor. Onca bağırtı çağırtı, aslında rolünü oynayanların suçluluğunu gizleme telaşından başkası değil. Sanat bunun için istenmiyor. Soru sormayı düşürür akla. Nedenlerin gerisine gizlenmiş başka gerekçeleri öne çıkarır. Şablonlarla kışkırtılmak yerine düşünmeyi önerdiği için güzeldir sanat. Yaşamın zenginliğini duyumsayıp dünyayı yeniden kurmak, daha insanca yaşamanın kapılarını aralamak için vardır sanat. Onca olumsuzluğa karşın, vazgeçilmezliğini savunanların varlığı bir umut ışığı yakıyor. Kentin griliği arasında sıkışmış renklerin sıcaklığı da besliyor o ışığı. Baştan değinilen çalkantılardan kurtulmanın yolu kültür ve sanatla beslenmiş dengeli bir toplum kurmaktan geçer. Ancak böylece insan davranışlarını iyileştirmek olasıdır. Bunun için de yeni baştan bir yapılanmaya, eğitimle birlikte tüm kurumları düzenlemeye gereksinim var. En zor olanı bu galiba..
CELAL BİNZET
18 Ekim 2017