Bu kez köşede plastik sanatlar var, ama yalnız değil: şiirle birlikte… Bu birliktelikten dolayı "Düğün" yapıyoruz.
Nişantaşı’nın en eski galerilerinden TEM’in mevsim sonu sergisi Düğün başlığını taşıyor. Besi Cecan bu sergiyle iki sevgilisini –resim-heykel ve şiiri- bir araya getirmek istemiş galerisinde… Uzun yıllar sürmüş hazırlıkları: sanatçılardan sevdikleri şiirler üzerine, ya da onlardan esinlenerek işler üretmelerini istemiş. Onlara hiçbir sınırlama getirmemiş. Kimi sanatçı coşmuş, üretmiş de üretmiş. Kimisi, karma sergi olacağını düşünerek kibarca kısıtlamış kendini. Sonuçta Edgar Allen Poe’dan Rimbaud’ya, Dylan Thomas’dan Pessoa’ya pek çok ulustan şairlerle Tanpınar’dan Orhan Veli’ye, Gülten Akın’dan Ülkü Tamer’e bizden 30 şairin 16 ressamımızla bir heykeltıraşımızı nasıl etkilediğini gösteren bir sergi çıkmış ortaya. Bedri Rahmi’nin de yer aldığı sergide, ressamlardan Yüksel Arslan, Komet, Ömer Kaleşi, Nevin İşlek, Mehmet Güler, Hale Sontaş, Zeki Fındıkoğlu, Hüseyin Ertunç, Ekrem Kahraman, Fuat Acaroğlu, Gülden Artun, Nur Özalp, Talat Enlil, Devabil Kara, Özlem Özkan’la, heykeltıraş olarak da Abdulkadir Öztürk’le karşılaşıyorsunuz.
Serginin en önemli yanı da hiç kuşkusuz kataloğu… Şiirlerle onlardan esinlenen resimler büyük bir katalogda yan yana yer alıyorlar. Bu katalog için “resimli şiir seçkisi” desek yanlış olmaz. Üstelik, sanatçıların seçtiklerinden oluşan bir şiir seçkisi… İyi bir şiir seçkisinin güzel yanını sürpriz içermesine bağlıyorum: tıpkı seçtiğimiz CD’yi dinlemek varken radyodaki iyi bir müzik programına kulak vermek gibi…
Birlikte karıştırmaya sondan başlarsak, işte kataloğun son resmi olan Nur Özalp’in 100 cm karelik, “İki Dünya Arasında” adını taşıyan, tuval üzerine yağlıboya resmine esin kaynağı olan şiir: Gültekin Emre’den…
YOLLARDA
Yer altı trenleri
Alıp götürür beni
(giden ben mi
bana benzer biri mi)
Gurbet artık yalnızca yalnızlık değil
Akşamsız sabahsız bitmez tükenmez günler
(akıp giden bir yaşam mı
aynada gördüğüm yalnız bir akşam mı)
Sokak adları, yer altı istasyonları
Eski ve yeni yapılar, ev işgalleri
(değişen bir ad mı
değişmeyen bir yaşam mı)
Serginin kataloğunu karıştırmayı sürdürüyoruz. Hiç Nazım’sız olur mu? Ömer Kaleşi’nin resimlerinin esin kaynağı olan uzun Saman Sarısı şiirinin bazı dizeleri çokça alıntılanır. Ama örneğin şu bölümün pek alıntılandığını anımsamıyorum:
“ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasında
onu oraya sen koydun
bir taş kuyunun dibindeki suydu
bakıyorum eğilip
bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz
sesleniyorum
seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları”
Fuat Acaroğlu Cambazlar adlı 49x69 cm, tuval üzerine yağlıboya resmini yaparken Edip Cansever’in şu şiirinden esinlenmiş:
ÜÇ KADIN
Üç kadın bahçeye çıktı- şimdi ne olacak
Üçünün de gözü yaşlı- şimdi ne olacak
Üç mum vardı ellerinde- şimdi ne olacak
Üçü de yanıyordu mumların- şimdi ne olacak.
Gün ışığının kışı gibi üçü de
Işıktan bir dünya demeti üçü de
Acıyla döşenmiş bir bahçe üçü de
Bir akasya ağacı, bir mermer masa, bir de iskemle.
Yaşadığımız günlerin acımasızlığından, çirkinliğinden sıyrılmak için şiirle buluşmanın bir yolu da böylesi bir seçkiyi el altında bulundurmak olabilir.
DÜĞÜN sergisine gelince 21 Haziran’a kadar gezilebileceği gibi sonrasında da kısa sürelerle kapansa bile yaz boyu açık kalacak.