Bugün köşeyi Türkçe kaptı.
Yeryüzünün her yanında insanlar yeni tip koronavirüsle baş etmeye uğraşıyorlar. İnsanların tümünü etkileyen bu virüsün etkilediği tek dil ise Türkçe olsa gerek…
Zaten sağlık sorunları yaşayan dilimiz korona döneminde iyice hastalandı.
Virüsle ilgili bilgi aktarılırken epeyi yabancı sözcük dilimize sızdı, yalan yanlış kullanılarak Türkçe’yi sakatladı.
En başta “pandemi” giriş yaptı: Yunanca’dan Batı dillerine geçen bu sözcük, çok geniş bir coğrafyaya yayılan salgınları anlatmak için kullanılıyor. Dört heceli “yaygın salgın”ın yerine, üç heceli “pandemi” diyoruz artık.
Yine Yunanca kökenden gelen “epidemi” ise çoktandır sözlüklerimizde -karşılığı “salgın” olarak- yerini almış durumda. Ama elbette, bugünümüzü anlatmaya yetmiyor; onun için “pandemi”yi alıp baş tacı ettik.
Hastanelerimizde, sekiz heceyle “Bulaşıcı Hastalıklar” Bölümü yerine dokuz heceyle “Enfeksiyon Hastalıkları” Bölümü yazılmasına alışkınız.
Bu dönemde dilimize bulaşan yeni sözcüklerin çoğu Fransızca üzerinden dilimize geçti; çünkü ta “kamyon”dan; “otobüs”ten, “istasyon”dan bu yana, Fransızca’dan sözcük aktarmaya alışığız: İngilizce’yi pek severiz ama “pendemik” ya da “intyubeyşın” bize uymaz, yeni sözcüklerin Fransızcasını yeğleriz: entübasyon, ventilasyon, filyasyon, sirkülasyon gibi…
Ama, soruyorum, kaç vatandaş anlıyor bu sözcükleri? 2016 yılı verilerine göre, Türkiye nüfusunun %81,1’i yabancı dil bilmiyor. Yabancı dil bilenler arasında yalnızca Doğu dillerini bilenleri çıkarırsak bu oran daha da düşer.
Radyo, televizyon ve internet ortamında izlediğimiz hekimlerin hepsinin düzgün Türkçe kullanmaları dikkati çekiyor: Konuşmalarında cümle düşüklüğüne, anlatım bozukluğuna rastlanmıyor; hekimlerimizin her alanda nasıl iyi yetişmiş olduklarını görüyoruz. Ancak, konuşurken halkın anlaması için yalın bir dil kullanmaya her biri aynı özeni göstermiyor. Hekimlerimiz tıp dilinde yer alan sözcükleri kullanabilirler ama onlara soru soran, onların dediklerini aktaran yayıncılarının bu sözlerin Türkçe açıklamasını vermeleri gerekir; yoksa bu yabancı sözcükleri kullanmakta hekimlerle yarışmaları, bunu yaparken de bolca yanlışa düşmeleri değil… Ama, ne yazık ki, yabancı sözcük kullanmak çok bilgili görünmenin bir yolu olmayı sürdürüyor.
Dilimizin karşılaştığı bu salgın sırasında, ülkemizin bilgisayar uzmanlarını anmadan geçemiyorum: Türkçe’ye gösterdikleri özen ve kendi dallarında dilimize kazandırdıkları güzel Türkçe sözcükler için teşekkür ediyorum. Yoksa, bugün en başta “bilgisayar” yerine “ordinatör” ya da -çoğu kez yaptığımız gibi İngilizce bir sözcüğü Fransızca okuyarak- “kompüter” diyor olacaktık.
Bu salgın, bazı dil hastalıklarını da öne çıkardı. Söz gelimi, “pandemi nedeniyle dara düşen esnaflar” ile “sağlık personelleri” gibi terimler kulağımıza çalınır oldu. Oysa, biz -65 yaş üstündekiler- biliriz: Arapça’dan gelen “esnaf” sözcüğü zaten çoğuldur, çoğul ekiyle kullanılmaz. Fransızca’dan gelen “personel” de çoğuldur, ona da çoğul eki gelmez.
“Buna dair” söz söyleyeceğimize, “bu konuda” söz söyleriz. “Sürekli” ya da “sonsuz” anlamına gelen bir Arapça sıfat olan “daim”i-yine Arapça bir sözcük olan- “daima” yerine kullanmayız. Gençlerden de “muvaffakiyetlerinin daim olması” dileğiyle rica ederiz: “Her zaman” ve “hep” yerine Arapça bir sözcük kullanmak istiyorsanız, doğru sözcüğü kullanınız: “Daima”.
Ah, bir de “vaka” mı, “vakağ” mı nasıl söyleneceğine bir türlü karar verilemeyen ve pek ender olarak doğrusunu duyabildiğimiz Arapça’dan gelme bir sözcük var ki!... Bu sözcük Türkçe olmadığı için, va-ka olarak iki kısa heceden oluşmaz: vak’a olarak “k” sesinden sonra kesilir ve öyle okunur. Vak’a yalnızca hastalık için kullanılmaz. Şimdi bu sözcüğü yalan yanlış söylemek yerine neden yıllar önce “vak’a” karşılığı olarak ortaya çıkmış “olgu”yu beğenmiyoruz? Hastalık bir olgu değil midir? Kendi dilimizi neden böyle yetersiz buluyoruz? “Vakağ”yı anlayanlar “olgu”yu anlamayacaklar mı?
Biz geldik gidiyoruz. Türkçe’mizin yaşaması, en çok kitle iletişim araçlarında görev alanların çabalarına bağlı… Onlar, öğretmenlerimizden bile etkili…
Türkiye radyolarının ilk spikerlerinden ve gelmiş geçmiş en iyi İngilizce spikerimiz olan Berter Tali’den duyduğum şu sözlerle bitsin bu yazı:
Bilirsin ki bilmezsin
Bir bilene sormazsın
Bilirsin ki sorarsan
Bilirler ki bilmezsin…
Ancak bu sözler “bilmediğini bilmeyenler”e değil, bugün artık pek karşılaşmadığımız “bilmediğini bilenler”e söylenmiş.
MİNA TANSEL
6 Aralık 2020, Ankara