Armoni Sanat Galerisinde yaşadık bu anı akşamını. Geçtiğimiz yıllarda (2008) aramızdan ayrılan değerli sanatçı Nuri Abaç’ın tablolarından oluşan bir sergiyle bu mümtaz (seçkin, üstün nitelikli) kişiliği yad ettik. Koşup gelenler de mümtaz bir topluluk oluşturmuştu. Sohbetler hep onun mükemmelliğin yanısıra ne kadar özel biri olduğu üstüneydi. Ben de sağlığında kendisini tanıma mutluluğuna erişmiştim. Gerek zerafet, gerek kemaliyet (olgunluk), bilgelik hali… Sergiye gelenlerin hemen hepsinin kendisiyle en az bir anısı vardı. Aslında adet edinmeli; böyle sanat aleminde ya da gönüllerde yer etmiş kişilerle ilgili anıları olanlar anlatmalı; biri de kaleme alıp kitap halinde derlemeli. Bunun için bir dernek mi vakıf mı ne gerekiyorsa kurulmalı. Yoksa ölenle birlikte her şey toprak altına gömülüyor. Geride bıraktıkları sevenleri de göçtükten sonra geriye bir şey kalmıyor. En azından kayıt altına alınan hatıralar, anekdotlar ülkemizin o devrine ait yaşantı ve kültür biçimlerini de ileriki nesillere taşıyacak ve tarih için bir kaynak oluşturacaktır. Hadisler misali. Editör gibi biri veya birkaç kişi belirlensin; otursun yazsınlar.
Nefis tabloların kronolojisi tabii retrospektif niteliğinde. 1970’lerden başlıyor, merhumun son günlerine kadar sürüyor. Ama bir tane var ki hayret 1956 tarihli. Hem de alışmadığımız bir Abaç; nonfigüratif ! Tarzı, biçemi (üslubu) oturmuş, kendini bulmuş ve ispatlamış üstatların çoğunda gördüğüm bir husus bu. Sana yaşamlarının ilk devirlerinde soyut ya da nonfigüratifle ortaya atılıyorlar, sonra sonra figürlü hayata geçiyorlar ve orada yavaştan evriliyorlar; kadayıfın altı kızarınca da nihayet sadede geliyorlar. İşte orada parlıyorlar. Herhalde şimdiki gençlerde olduğu gibi onlar da gençliklerinde önce soyuta bir hevesleniyorlar, bakıyorlar ki yok, gitmiyor, olmuyor… Bir yerde kendileri de tatminsizlik hissediyorlar sanırım... O zaman ver elini figür. Resim bu, adı üstünde, resim. Bir şeyin/şeylerin resmi. Figürden yani resimden soyut işlere devre devre, erişim erişim gidilmesi bir düz mantık gereği. Soyuttan figüre, resme geçiş ise tersten gidiş. Artık ona geçiş demeyelim de ‘dönüş’ diyelim; resimle yeniden buluşma. Düğün. Şimdi şunu diyeceğim, nasıl ki araba kullanmak için ehliyet (sürücü belgesi) gerekiyor, aksi halde kendinize ve diğer insanlara zarar verirsiniz, işte resimden soyuta, nonfigüratife geçmek için de bence bir belge verilmesi lazım! Yoksa resme yabancı olan çoğunluğun kafası karışıyor; zaten resim sanatına ‘ben resimden anlamam ki’ diye çekinerek yaklaşıyorlar… Artık bu bir jüri mi olur, kurum mu, bilemem. Yav kişi istediğini yapar demokrasi var, deniyorsa, demokrasilerde her şeyde ehliyet aranır denir o zaman. Ey Paris, ey Londra, New York, ey Berlin, bu eksikliği gider! Soyut ya da nonfigüratif de tabii ki resim ama iç dünyanın dış dünyaya samimi ve amatörce olmayan bir şekilde yansıması şeklinde olması halinde.Yoksa hiçbir evre geçirmeden çeşitli zorlama ve cambazlıklara heveslenerek yapılan şey resim niteliğine girmiyor. Şöyle garip bencileyin.
Abaç resme geçiş yapmasaydı kaybolup gidecek, bir yetenek doğmamış olacaktı belki de. Bir melek ellerinden tuttu o güzelim teknelerinin içerisindeki Abaç insanlarını taşıyan neşe ve gizem yolculuklarına çıkardı.
Tabloların tamamına yakın kısmı oğlu yeni tanıdığım Celal Abaç’a ait. Armoni’ye ait olanlar da var. İnşaat alanında çalışan Celal Abaç’ın genelde Türkiye’de pek bulunmadığını, Ortadoğularda dolaştığını, o coğrafyada da en lüks yerin Erbil olduğunu öğrendim!
Büyük sanatçı Nuri Abaç’ı saygıyla anıyorum.
ARMONİ Sanat Galerisi
(yıldız mah. tagore cad.724.sok. 2/1 çankaya Ankara 0312-4404324 e mail: armoniartgallery @hotmail.com; [email protected]; www.armoniartgallery.com