Öyküler çoktur. Sırlar taşıyan öyküler. Aslında attığımız bir adım bile uzun bir öyküdür. Zaman kavramı (adı üstünde; kavram) rölatif; her adımda kim bilir ne evrenler oluşuyor ne evrenler batıp gidiyor...
Ben bizim bildiğimiz şu evrende sırtlarında sır dolu küpler taşımış ve onları kendi bedenleriyle birlikte toprağa gömmüş insanlardan, sanatçı olanlarından bahsetmek istiyorum. Bu özel kişilikler efsanelerde yada kutsal kitaplarda yer alan çeşitli sembol ve şifrelere benzer bir şekilde bizlere bu bilgilerin ipuçlarını yada anahtarlarını bırakmak istemişler sanıyorum.
Şu sırada aramızda bulunabilen bu tip insanların söyledikleri, davranışları, jestleri. onlar bilse de bilmese de sübliminal mesajlara dönüşebilmektedir.
KURŞUNİ HAVALAR
Son günlerde Barış Manço’yla da ilgili ve onun taşıdığı sırlarla ilgili çeşitli yorumları özelllikle youtube videolarda görüyorum. Evet Manço da ilginç bir kişiliğe sahipti. Gizemli ve çekici, ikna edici. Vefatında cenazesine onbinler katıldı. Hatta benim de bu okuduğunuz portalde cenazeyle ilgili bir ‘requiem’ yazım çıkmıştı. Manço’nun cenazesinde olduğu gibi böylesi etkili hatta bulaşıcı diyebileceğimiz havalar oluşabiliyor. Manço’yu ya da eserlerini pek tanımamış olanların bile cenazeye katılıp gözyaşı döktüklerini biliyorum. Herkesi saran öyle bir havadır ki bu, ülkeye, ya da bölgeye görünmeyen bir şemsiye gibi iner ve kitleleri etkisi altına alır. Bu bağlamda bazı şehirlerin üzerinde bir örtü gibi çöküp kalan depresan havalardan da bahsedebiliriz. Örneğin Budapeşte. Ben de intihar vakalarının genel kanaate uygun olarak en çok İsveç’de olduğunu sanırdım. Öyle değil; Macaristan’mış. Budapeşte’de vaktiyle görev yaptığım için bu havayı iyice soludum, bilirim. Belki salgın sandığımız hastalıklar da öyle genel bir hava içerisinde gelişebiliyor…
TEKERRÜR (yinelenme)
‘Tarih tekerrürden ibarettir’ diye bir deyiş vardır. Öylesine söylenmiş bir laf değildir. Ancak tekerrürün ne zaman, nerede, nasıl olacağı bilinemez. Tekerrür bir tür ‘hayatın ironisidir’. Tarihin tekerrürü hayatın size bir dil çıkarmasıdır. Descartes’ın cinini anımsayalım; siz yaşamınızla ilgili bir plan, program yaparken o yukarılardan bakıp gülermiş.
Bu konuya aşağılarda tekrar döneceğim
DALİDA’NIN BAŞARILARI
Gelelim esas konumuz Dalida’ya (1933-1987). Dalida da esrarlı ünlülerden. Muhteşem figürü, erotik havası, şahane sesi, sahne hakimiyeti, kendine özgü stili, sesinin genişliği, rengi, izahı mümkün olmayan cazibesi…..
Aklımızda kalan ünlü şarkıları, Americana, Amore amore, Itsi Bıtsi Petit Bikini, Bambino, Paroles Paroles, Amore Scusami, La Danse de Zorba, La Bambo; Ciao amore, ciao; J'attendrai; Je reviens te chercher; Luna caprese; Le jour où la pluie viendra; Les enfants du Pirée, Et la vie continuera ;Piccolissima serenata; Cİao ciao bambina; Buenas noches mi amor; Salma ya salama…
Dünyanın hemen her yerinde konserler verdi. Türkiye’de de çok sevildi. Ölmeden önce son konseri Antalya’da; ne yazık ki bu konser kaydedilmemiş. Dalida her zaman her yerde el üstünde tutuldu. Ünlü ve zengindi. Fransa Başkanı Charles de Gaulle’ün elinden Fransa Cumhuriyet Madalyası aldı. Her şeyiyle mükemmeldi. Mutlu olması bakımından hiçbir şeyi eksik değil üstelik fazlası vardı. 2003 yılında, ‘Yüzyılın En Büyük şarkıcısı’ ünvanına Madonna ve Celine Dion’dan sonra üçüncü olarak Dalida layık görüldü. Bu ödülü aldığında ne yazık ki artık hayatta değildi.
HAYAT ve OYUNU
Hayat, değindiğim gibi, deyim yerindeyse, bizimle dalga geçer. Demek ister ki, ’yav ben size hayat verdim, kabaca bir senaryo da yazdım, hep beraber oynayalım, diye. Siz ise oyunu çok ciddiye adınız. Koşturup duruyorsunuz, pastadan daha çok pay almak, kendinizi herkesten farklı, üstün göstermek gibi saiklerin esareti altında ne yaptığınızı bilemeden, kafası kesilmiş şaşkın tavuklar gibi şu rezil hayatınızı yaşayıp gidiyorsunuz’.
‘Oysa bu trajikomik simülasyon içinde debelenip durduğunuzun farkına varmak ve bunun dışına çıkmak en büyük uğraşınız olmalıydı. Ben size bunu hatırlatmak için oyunlar oynuyorum.
Aslına bakarsanız benimle siz ayrı değil tek bir bütünüz. Benim yaptığımı sandığınız ironik oyunlar aslında benim değil sizin kendi kendinize farkında olmadan yaptığınız kendi oyunlarınızdır. Ben bir yerde sizin bilinçaltınızım. Yanlışlarınızı tatlı veya acı şekillerde size göstermek zorundayım; hayatınıza ve trajedilere mal olsa bile.‘
DALİDA ve TRAJEDİLERİ
Dalida, İtalyan bir ana babadan Kahire’de doğmuş, çok genç yaşlarda Paris’e gelmiş. Sanırım bir hayalet, kabus gibi ruhuna yapışmış kurtulamadığı bir olay hayatının gidişatında rol oynamış.
Babası çok iyi bir adamken ikinci dünya savaşına katılmak üzere orduya yazılıp gidiyor. Döndüğünde değişmiş, bambaşka bir adam kimliğine bürünüyor; vuruyor, bağırıyor, çağırıyor; Dalida’nın annesini dövüp duruyor. Dalida, babasının ölmesi için dua ediyor ve adam ölüyor.
Hayat sadece kavramları kaale alır; kişileri değil. ‘Şu şahıs ölsün’ derseniz ortaya sadece ölüm çıkar; falanca şahsın ölmesi değil. Bunun da kime ne zaman, nerede, nasıl geleceği bilinmez. Ve ölüm olayı birbiri ardı sıra belli bir yere kadar devam eder. Çünkü kavramların da bir hayatı, dolayısıyla sonu, ölümü vardır.
Dalida yirmi bir yaşına geldiğinde Paris’e gelip yerleşiyor. Artık Parisli.
Kabusu olan, babasının ölmesi isteği ve ölümünden dolayı kendisini sorumlu tutmasıyla hayat bulan ‘ölüm’ ün maceraları, ölümün kendisi de ölene kadar gelişen olaylar şöyle:
Luigi Tenco.
Dalida’nın büyük aşkı. 1967 yılında San Remo Festivalinde Dalida’yla birlikte sahne alıyorlar. Tenco kötü bir performans sergiliyor. Dalida onu geceyarısı otel odasında başından vurulmuş olarak buluyor. İntihar. Birlikte söyledikleri son şarkı, ‘ ciao amore ciao’ (elveda sevgilim elveda).
Tenco’nun ölümünü kuşkulu bulan ve bu vakayı aydınlatmak için her şeyi bir tarafa bırakıp kendini adeta bu işe adayan komiser bir süre sonra bir hırsız tarafından öldürülüyor.
Tenco’nun ölümünden bir ay kadar sonra Dalida ilaç içerek intihara teşebbüs ediyor; ölmüyor. Üzerinde Tenco’nun öldüğü gece giydiği elbise varmış.
1970 yılında Dalida’nın önceki kocası Lucien Morris başına silah sıkarak intihar ediyor.
1975 yılında, çok sevdiği çok yakın arkadaşı şarkıcı Mike Brandt balkondan kendisini aşağı atarak intihar ediyor.
1983’de ise Dalida’nın aşklarından Richard Chanfray, arabasının egzosunu açarak yaşamına son veriyor.
Sonunda, intihar ve ölümler 1987’de Dalida’nın aşırı dozda aldığı barbitüratlı ilaçlarla kendi hayatına son verişiyle nihayete eriyor. Bıraktığı notta, ‘yaşamı kaldıramadım, affedin’ yazıyor.
Böyle bir hayat akışını sadece Dalida’yla hatırlamıyoruz; örneğin Kennedy ailesi; ailede neredeyse hayatta kimse kalmadı. Başka ünlü aileler de var tabii. Başa gelen bir felaket nesiller boyunca sürebiliyor. Acaba görünmeyen bir yeni gen mi oluşuyor?
ÜNLÜ AŞK FISILTISI
‘si tu n’existais pas deja je t’inventerais’ (sen olmasaydın dahi ben gene seni yaratırdım) cümleciği Dalida’nın ‘paroles paroles’ (dilimize ‘palavra palavra’) olarak geçmiştir) şarkısından alınma olup birçoklarınca dünyanın en muhteşem aşk sözcüğü sayılmaktadır. Bu şarkıyı Dalida, Alain Delon’la birlikte söylemiştir.
KEHANETLER
Buraya kadar hayatın tekerrürü ve ironisinden söz ettik. Ne var ki bu tekerrür bir şekilde kehanetle de alakalıdır. Şöyle ki, özellikle Dalida gibi nadir insanlar bazen açık ama çoğu sembolik ifadelerle nedense ileride olacaklara dair kehanetlerde de bulunurlar. Bu kehanetler onlarda kendiliklerinden spontane olarak mı ortaya çıkar yoksa ileride olacakları gerçekten görürler mi, yada bir düşünce disiplini çerçevesinde gerçeğe yakın tahminlerde bulunarak mı ifade ederler, bilinmez.
Bir de şu var; ezoterik grupların ileride yapmak istediklerini böyle ünlü insanlara onların bilgileri dahilinde veya dışında şu veya bu şekilde söylettikleri de mi varittir? Bilmiyorum; burası biraz karışık.
Esasen, https://www.youtube.com/watch?v=cOey0Gmpq-0’ adresindeki linki seyrederseniz bu siyah beyaz videoda Dalida’nın aşağıda sözlerini vereceğim ‘2023’ isimli ünlü şarkısını seslendirirken müsamereye çıkmış bir öğrenci havasında olduğunu göreceksiniz; kendisinden herhangi bir katkı olmayan bir icra. O alıştığımız coşan coşturan kendine özgü hareketli ve muhteşem sahne koreografisinden yoksun bir durum. Bizde Zeki Müren öncesi devirlerde kalan ‘hamfendi sanatçı‘ tabir edilen şarkıcılardan pek bir farkı yok gibi.
1984
Bu konuda en ünlü eser George Orwell’in (1903-1950) ‘1984’ adındaki kitabında bahsedilenler. Orwell, kehanetlerinin 1984 yılında gerçekleşebileceğini tahmin etmişti. Ancak söylediklerinin gerçekleşenlerinden çoğu 1920 yılı pandemisiyle ortaya çıktı ve Orwell bu vesileyle tekrar tekrar gündeme gelmeye başladı; çoğu insan da okumadıysa kitabını bulup okur hale geldi. Orwell’in kendi yaşamında hayret verici tekerrürler olup olmadığını ise bilmiyoruz.
Hayret verici kehanetlerde bulunanlar arasında, Madonna, Times dergisi kapakları, The Simpsons sitcom konuları, The Economist, Barış Manço vs gibi ünlü kişi ve kurumlar bulunuyor.
Tekerrürle kehanet arasındaki bağ nasıl oluyor? Birincisi, tekerrür olayına vakıf kişi bir olayın ileride tekerrür edeceğini bilir ve bunu dile getirdiğinde kehanette bulunmuş olur. İkincisi daha karmaşık; şöyle ki, mesela, olması istenilen bir şey veya olmasından çok korkulan bir şey zihne girer. Zihnin kendi içindeyse zaman ve mekan ile determinizm olmadığı için zihin bu derin istek veya korkuyu gerçekleşmiş, hakikat kabul eder ve tekerrür ettireceği olaylar dizesine sokar.
2023
Bu 2023 denen tarih de çeşitli kişi ve kuruluşlarca ağıza alınagelmektedir. Ben başka bir misale filan girmeden doğrudan Dalida’nın yukarıda sözünü ettiğim o meşhur ‘2023’ adlı şarkısının sözlerini italyanca aslından mealen tercümemle veriyorum :
‘2023 YILINDA
yaşayacak mıyım 2000 yılında bilmiyorum
ama değişecek bu dünya
üzerimize inecek güneş
2023’de, 23
Nel 2023, 23
atacak mı hala kalbim bilmiyorum
ama bulacak bir şey
öyle ki seninkinden daha da iyi atacak
2033’de, 33
artık görmeyecek gözlerim
başka görüntüler sunulacak
bir başka alem
3023’de, 23
Elim kolum da artık işlevsiz kalacak
çalışan hiç kimse kalmayacak
çok daha hızlı akacak zaman
3033’de, 33
tanrı çıkıp gelecek dünyaya aramıza
‘son artık’ deme zamanı geldi mı diye
bakmaya
6023’de, 23
yeryüzü sallanacak titreyecek bir gece yarısı
işte o zaman korkacak insan
Ölmekten
6033’de, 33,
şimdi soruyorum da kendime
acaba kalacak mı hala
şu anda sahip olduğu şeyler insanda
on bin yıl geçti
insan tanrılığa eriştiğine inanıyor
alemi eline geçirdiğine
güneşi fethettiğine
ama dönüp bakarsan geriye eğer
göreceksin güller gene açıyor
yağmur da yağıyor
bu güzel şeyler artık eski zamanda kaldı
2023’de, 23
Yaşamayacağım ben
ama sen
beni arayacaksın
sonsuzda’
Bu şarkının sözlerinden ben şahsen kendi kapasitem çerçevesinde ne anladığımı şöyle açıklayabilirim:
‘Şu gördüğümüz ve içerisinde yaşadığımız dünya değişecek, yepyeni, bambaşka, yabancısı olduğumuz ve büyük bir olasılıkla aidiyet hissedemeyeceğimiz yeni bir dünya çıkacak ya da inşa edilecek. Malum; dünya elitleri böyle istiyorlar, deniyor. Hayvanlar, ağaçlar, gök, bulut her şey ama her şey gitmiş onların yerine şu anda hayal edemeyeceğimiz görüntülerli bir dünya ortaya çıkacak. Bir algı yanılgısı olarak oluşmuş olan şu anki dünyamızın yerine başka algı kurgusuyla bir dünya kurulacak. Kurulacak bu yeni dünyada artık kimsenin çalışmaya gereksinimi olmayacak. Herhalde dijitalleşilinecek; Dalida’nın zamanında böylesine dijitalleşme ufukta henüz yoktu.
Çok çok ileri yıllarda kendilerini her şeye kadir gören insanlar, gecelerden bir gece öyle bir sallantıyla sarsılacaklar ki işte o zaman kendilerini artık ölümsüz görenler ilk kez korkar olacaklar, ölümden. Belki de aralarına karışan Tanrı tüm kurgusal alemlerin artık lüzumu kalmadığına karar vermiş olacak.
Ama geriye tek evet tek bir şey kalacak; sonsuz sevgi. Aslında var olmayan fakat sonsuzda aranan, hep aranacak; ‘olmayan hakikat’; sevgi.’
Peki, Dalida onbinlerce yıl ötesini 2023’den başlamak üzere nasıl tahmin edebiliyordu? Bütün mesele bu.
Monad Balkan
26 Ekim 2022, Ankara
NOT: Şarkının italyanca aslı ile ingilizce bir tercümesinin bulunduğu linki merak edenler için veriyorum: