(Galeri Siyah Beyaz, Ka Atölye, İsmail Altınok Sanat Merkezi)
GALERİ SİYAH BEYAZ / KİRKOR SAHAKOĞLU / ‘Zıt ‘
Galeri Siyah Beyaz, ‘contemporary’ çizgisini koruyor. Bu kez Kirkor Sahakoğlu sergisini geziyoruz. Galeri, bu sergiyle 38. Yaşını kutluyormuş; öğrendik. Kutluyoruz; Ankara kültür hayatına katkıları unutulmaz. Galeri, alt katındaki barına ilaveten bu kış başında bahçe kısmında camekanlar içinde bir pizza yeri de açtı. Önceden rezervasyon yoksa yer bulunmuyor. Çok ‘cosy’, sıcak, davetkar bir mekan. Şarabı da var tabii.
Resimleri sevdim. Özellikle lekesel siyah beyazları sevdiğim için. Soyut. Bilinçli soyut. Rastgelelik yok. Buna karşılık zorlama da yok. Rahat.
Sahakoğlu, Devlet, Tatbiki Güzel Sanatlar Reklam Grafiği bölümü mezunu. Sonrası, Milano Istituto Europeo Di Design’da yüksek lisans. Halen Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Sanatlar Bölümü’nde ders veriyor. Ayrıca danışmanlık hizmetlerinde de bulunuyor.
Sergisinin izmi ‘Zıt’.
Amacını sergideki broşüründen okuyoruz: ‘’Birbirine tezat oluşturan fikir ve kavramları bir araya getiriyor, bu düşünce ve kavramların önce çatıştığı sonra birliktelik oluşturduğu eserleri rastlantısal bir şekilde bir araya getiriyorum.”
Sentezler aslında bir anda oluşur. Biz zaman ve mekanlı kafamızda iki zıttan birine öncelik verir, sonra zıttını devreye sokar, sonunda senteze varırız. Bu, tek bir oluşumu öğelerine ayırmak gibi bir şeydir. Dolayısıyla yokluk ile varlık birlikte oluşan iki zıttır. Biri diğerinden önce veya sonra değil.
Güzel bir akşamda güzel doyurucu bir sergi gezisi oldu.
2) Ka Atölye / görsel kültür ve sanatsal düşünce için mekân / space for visual arts and artistic thinking
‘KENDİLEME | APPROPRIATION’ / 15-27.02.2022 / Doğu Topaçlıoğlu
Ka Atölye ne zaman açılmış bilmiyorum. Ben yeni keşfettim. Cinnah caddesinin hemencecik başında. No.:1/B. Benim ev/atölyeme çok da yakın.
Birkaç ay önce oralardan geçerken gözüme çarptı. Girdim, bir desen sergisi vardı. İçeride, asma kattaki büroda bilgisayarları başında çalışmakta olan iki genç sempatik hatun kişi gördüm. Şu anda adlarını hatırlayamıyorum. Tanışmış ve biraz sohbetimiz olmuştu. Giriş katı sergi yeri; bir de alt kat var; raflar, kitaplar… Yorgunlukgiderim odası gibi; davet edici.
İşte bu mekana bir de sergi açılış akşamı uğradım. Çünkü yakın dostum, değerli ressam Akdoğan ile eşi Filiz Topaçlıoğlu’nun oğulları genç Doğu Topaçlıoğlu’nun sergisi vardı. Sergi yerine vardığımda kapı önünde kaldırım üzerinde genç nüfus bir kalabalık gördüm; keyifli bir birliktelik halinde. Aralarından Akdoğan ile Filiz’i sevinç içinde seçince ben de o kalabalıktan biri oldum. Ne mutlu, oğullarının bir başarısına tanık olmak. Büyüt, yetiştir, meyvesini gör.
İçeride canlı performanslar da vardı. Doğu’nun stilinde kağıtlara çiziktirenler. Sanatçımız Ankara Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümünü bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Heykel Bölümünden mezun olmuş. Sergide heykellerini de gördüm. Müzik aletlerini konu alan, hayli de soyutlayan eserleri var; ahşap. Kendisi zaten ayrıca müzisyen de. Evlerindeki kalite kuyruklu piyanoda ben de biraz parmak egzersizinde bulunmuştum.
Eserler kavramsal sanat niteliğinde. Bu ekolü hazmetmiş; eserleri söylüyor, ben söylemiyorum.
Sergisinin adını ‘Kendileme, Appropriation’ koymuş. Appropriaton sözcüğü benimseme yani kendileme olduğu gibi sanat alanında yaygın olarak ‘esinlenme’ olarak kullanım görüyor. Başkasının bir eserini benimseyip alır da onu kendi tarzınızda yeniden yaratırsanız esinlenme oluyor. Van Gogh bunu çokça yapmıştır. Doğu’da ise bir başka eserden değil de müzik namelerinden esinlenerek bu sesleri plastik alana taşımasını anlıyorum. Zaten serginin tanıtım broşüründe şöyle bir paragraf var: ‘Sesi plastiside farklı bir kavrayış olarak sunmayı amaç edinen sergi, sonik düzenlemelerden oluşuyor. Sesin, nesnelerin ontolojik durumunda algısal ve nesnesel değişiklikler yaratabilmesi üzerine çalışan sanatçı, psiko-akustik olanakları heykel ve desen diliyle de ilişikilendiriyor.’ Evet zaten bazı eserleri kulaklık takarak izleme fırsatım da oldu. Gayet orijinal bir kendini ifade şekli. Ben de bazen müzik dinlerken, müziğin ritmine ve ‘forte, crescendo’ hallerine göre şiir yazmaya bayılırım. İyi gider.
‘Kendileme’ kelimesinden şunu da çıkartabiliyorum; Doğu, kendini arayışta bir yola çıkmış. Bir derviş misali. Bu yolun nerelerden geçeceğini, nasıl bir yere varacağını bilmiyor tabiatıyla. Dolayısıyla yolculuk çok heyecan verici gözüküyor. Bilinmeyen hep heyecanlıdır, sürprizlerle doludur. Yolun sonu o çok gizemli kendini bulma amacıdır. Orada Simurg gibi yeniden doğuş olasılığı da vardır.
3) İSMAİL ALTINOK SANAT GALERİSİ
Mozaik Sanatçıları Karma Sergisi /‘SU TEMALI’
8 ŞUBAT-4 Mart 2022
Hocalarımdan merhum sevgili ağabeyimiz İsmail Altınok’un adının verildiği galeri bilindiği gibi oğlu Mehmet Altınok tarafından kuruldu ve onun tarafından yürütülüyor. Aileden gelen bir vukufla Mehmet Altınok sanat alanının bir erbabı olarak galeri işini ehil ve şık bir şekilde yürütüyor.
Şahsen benim de kendimi adeta evimde hissettiğim bir mekan. Ortam sıcak, samimi, nazik, sevecen ve sahici. Sanata hizmeti ön planda tutan, kazanç ve karı pek gözetmeyen bir sanat merkezi. Sergilerin açılışından sonraki saatlerinde kurulan sohbetler de pek keyiflidir.
Galeri bu kez duvarlarını mozaik sanatçılarına açmış. Galeride mozaik kursları veren usta mozaik sanatçısı Sultan Kemikkıran’ın ülke genelinde yetenekli mozaik sanatçılarına yaptığı davet sonucunda ve Mehmet Altınok’un gayret ve desteğiyle bu karma sergi oluşmuş.
Mozaikçilik geleneksel el sanatları arasında sayılıyor. El sanatları ürünleri sanayi devriminden önce bir gereksinimdi. Çünkü kullandığımız eşyalar seri halde üretilemediği için ustaların elinde şekil buluyordu. Dolayısıyla sanat değil zenaat sayılıyordu. Çanak çömlek, ahşap işler; masa, sandalye, oymalar, sandıklar, beşikler vs, deri işleri, kundura, çarık gibi; keçe, cilt ve maden işleri; bakır, kuyum, gümüş eşya, at nalı; inşaat, taş işçiliği, mekan içi süsleme, alçı işleri, camcılık, vitray ustalığı, kağıt işçiliği: hat, nakış, ebru; iplik, hasır, süpürge, tezhip, sabun işleri…
Bunlar geleneksel işlerdir; malzemesi belli, yapım amacı belli. Bir zenaat ustasının kullanılsın diye yaptığı belli işler. Ne var ki ayni işleri geleneksellikten çıkartıp soyutlayarak kurgulamakla yeniden yaratma işi sanata yol açmış oluyor. Böylece artık, yaratıcılık işlevselliğin yerini almış oluyor. Tabii yaratıcılığın sonu yoktur çünkü zenaatteki gibi kendini tekrar yerini sonu gelmeyen yaratıcılığa terk etmiş olmaktadır.
Öte yandan, bir şey ne kadar kıymetli olursa olsun sürekli tekrarla sonunda zenaate dönüşür.; kıymetini sıfırlar. Bir anlamda enflasyon. Tekrar, sadece tasavvufta, meditasyonda geçerlidir. Mesela kendi isminizi hiç durmadan tekrar ederseniz sonunda dünyevi olan isminizin, dolayısıyla isminizle bağlantılı dünyevi varlığınızın algısını yitirirsiniz. Sıfır olursunuz. Masivadan geçip Fenafillah, Nirvana mertebesine ulaşırsınız. Ondan sonrası bu yazının konusu değil. Şimdilik.
Mozaikçilik de böyle bir şey işte, ya zenaatkar olunur ya sanatçı. Gerçi ayni şeyi yıllar, yıllarca tekrar tekrar yapan zenaat ustalarından sonunda ermiş olanlarından da bahsedilir. Bu da soyuta varmanın ayrı bir şekli. Gerçi sanat da birbirini izleyen sayısız yaratımalar sonunda sıfır noktasına gelebilir. Sanatın sanatla aşılması olayı da budur.
Lüle taşından pipo yaparsanız bu zenaattir; soyutlayıp kullanım dışı alana sürüklerseniz sanat olur. Sanatkar olmak için önce zenaatkar olmak gerekir. Zenaat temel yapıdır; temelin üzerine yapılan işler sanat olur. Artık, sanat etkinliklerimizde, sergilerimizde el sanatları eserlerine de yer vermenin zamanı gelmiştir. Zenaatle sanatı ayıracak ehil ve küçük bir jüri kurulur, mesele hal olur. Mozaik ve ebruyla başlayalım, derim.
Teknik
Gelelim tekniğe; Kemikkıran mozaik taşlarının yanı sıra her türlü malzemeyi kullanıyor. Üç boyut algısı vermek için strafor, kümes teli işine yarayabiliyor. Mozaik parçacıklarını yapıştırmak için tutkal veya fayans harcı kullanıyor. Tabiattan topladığı her türlü malzemeyi seçtiği konuya göre değerlendiriyor. Ankara’nın Çubuk semtinde oturduğu için, kırsal bir bölgedir, yerlerde istediği kadar renkli taş, minik renkli cam parçaları gibi işine yarayacak malzemeler buluyor. Boncuklar, mermerler, çakıl taşları, kayrak taşları, plastik ve metal objeler vs hepsi işini görüyor.
‘Sürpriz yaptınız Kemikkıran’ demişler Bulgaristan’da katıldığı bir mozaik etkinliğinde, ‘ Türkiye’den geldiğinize göre geleneksel, dini motifli eserler bekliyorduk sizden. Burada da mozaikçilerimiz geleneksel bildik dini motifler kullanıyorlar ‘ demiş, takdir etmişler. Sanatla zenaat arasındaki fark…
Lüle taşından pipo yaparsanız bu zenaattir; soyutlarsanız sanat olur. Camcılıkta mesela sanatçı olarak kadim dostum çok değerli fotoğraf sanatçısı Gültekin Çizgen’in adını verebilirim. Camı malzeme olarak kullanarak sanatsal objeler üretiyor; sergiler açtı. Bende bir eseri vardı maalesef nasıl olduysa oldu, kırıldı. Sanatkar olmak için önce zenaatkar olmak gerekir. Zenaat temel yapıdır; temelin üzerine yapılan işler sanat olur.
‘Ülkemizde’ diyor Kemikkıran, ‘Mozaik deyince antik mozaik algısı; kazılardan çıkan, iki bin yıl önce Romalıların yaptığı mitolojik konular anlaşılıyor. ‘
Herşeyi sanata dökelim, yaşamı bile.
MONAD BALKAN
18 Şubat 2022, Ankara