Doğrusu, bir yeni yıl konserinde müthiş bir gazel dinleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Ama 29 Aralık 2018 akşamı, Ankara DOB'un Yeni Yıl Konseri'nde dinledim. Uluslararası tenorumuz, evrensel repertuarını genişletme çalışmalarını sürdürürken, halk müziği türküleri ile alaturka şarkılara da operatik ve kendine özgü yorumlar getiren Murat Marahan, Münir Nurettin Selçuk'un, Behçet Kemal Çağlar'ın sözleri üzerine yazdığı Kalamış şarkısında öyle bir gazel patlattı ki, dördüncü sırada oturan şapkası minik incilerle süslü gözlüklü hanım “İşte buu, Kalamış buuu” diye bağırdı. Şarkının sonunda da tüm salon coşkulu bir alkışla beğenisini ifade etti. Birinci sırada oturan boyuna cep telefonlarıyla “özçekim” yapan, sahnenin fotoğrafını alan üç genç kadın da yerlerinden fırlayıp büyük tezahürat gösterdi. Karahan bir dönemin ünlü gazelhanı Hafız Burhan'ı ve benzerlerini günümüzde sollamış durumda. Daha önce kendisini S. Ada'nın Mevlid Oratoryosunda da dinledim ama bir konserde Makber söylerse, dinlemekten büyük zevk alacağımı tahmin ediyorum.
***
ADOB'un yeni yıl konserinde orkestrayı, Haziran'a kadar genel müzik direktörlüğü sözleşmesi imzalayan, bugüne kadar operalarımıza önemli katkılarda bulunmuş disiplinli, iyi müzik adamı İtalyan şef Antonio Pirolli yönetiyordu. Solistler soprano Feryal Türkoğlu, tenor Murat Karahan, mezzosoprano Ezgi Karakaya ve bariton Eralp Kıyıcı idi. Pirolli, toplamı 120 dakikayı bulan konserin ilk yarısı için, dört solistin ses renklerinin iyi yansıtılacağı operalardan aryalar seçmişti. Dakika dakika maç anlatır gibi konseri anlatmak istemiyorum ama Francesco Cilea'nın L'Arlesiana operasından Frederico'nun “E la solita storia del pastore” aryasını Murat Karahan harika söyleyerek dinleyiciye yurtdışı operaevlerinden niye sık sık teklif aldığını kanıtlamış oldu.
Bu yıl Leyla Gencer Opera Yarışması'nda birinciliği elde eden genç mezzosoprano Ezgi Karakaya, Bizet'nin Carmen operasından iki aryada gösterdiği olumlu etkinlikle hak ettiği alkışı aldı. Soprano Feryal Türkoğlu, her zamanki gibi düzeyini koruyor ve sahneleri kolay bırakmayacağını Delibes'in solo şarkısı “Les filles de Cadix” ve Kalman'ın Çardaş Prensesi'nden Sylva aryada gösterdi. Artık olgunluk çağına giren bariton Eralp Kıyıcı, Otello ve Carmen operalarından iki arya ile etkinliğini sesi ve sahnesiyle “âlemin kralı benim” dercesine ortaya koydu.
Konserin ikinci yarısı ise Batılı bestecilerin giriş ve final müzikleri arasına, zengin bir yerli malzemeyle yapılmış devasa bir sandviç gibiydi. M. de Falla'nın Üç Köşeli Şapka”sından 2 Nolu bale süitinin ardından türküler, şarkılar ve iki Türk tangosu geldi. Bu bölümde Murat Karahan, yurtiçinde ünlü hale gelmesinde önemli payı olan Azerbaycan bestecisi A. Babayev'in Nazende Sevgilim parçasıyla gene parsayı topladı.
Konserin finalinde Feryal Türkoğlu-Murat Karahan ikilisi tanınmış İngiliz müzikal bestecisi Andrew Lyod Webber'in “Amigos para siempre” düetini yaptılar. Doğaldır ki, bu final dinleyiciyi kesmedi. Dört solist, Karahan'ın dinleyiciye de işin içine katmasıyla neşeli bir bis yaparken, Karahan'ın sahne kenarına doğru eliyle “gel, gel” işareti yaptığını gördük.
Pirolli'nin çift yumurta ikizlerinden kız olanı çağrıyordu. Baktı ki nazlanıyor, gidip getirdi sahneye, sonra dinleyiciye de tanıttı ve minik Pirolli böylece ilk alkışlarını almış oldu. Ama kardeşi sahneye gelmeye yanaşmadı.
***
Bu Batı-Yerli karması programın arkasında hangi düşünce vardı? Murat Karahan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü sıfatıyla çıktığı bir TV programında iddiasını özetle şöyle ortaya koymuştu:
“Halkın çok seveceği programlar pazırlıyoruz. Operanın zaten çok ciddi bir izleyici kitlesi var. Bugüne kadar operayla tanışmamış izleyiciyi, operayla tanıştırmak istiyoruz. Opera zenginlerin sanatı değil, zengin bir sanat. Opera halkın sanatı. Operayı halka indirmek, halkı operaya çıkarmak gibi ayrıştırıcı söylemlere karşıyız. Halkımız da çok yüksekte, opera da çok yüksekte. Onları bulundukları irtifada buluşturmaya çalışıyoruz. Görmeden bilmeden operayı sevmem diyenleri salonlara çekmeye çalıışıyoruz.”
Keşke, iki gece üst üste verilen bu yılbaşı konserinde dinleyiciye girişte bir anket uygulansaydı, acaba kaç dinleyici opera binasına ilk kez geliyor, bu tür bir konseri ilk kez dinliyordi? Bu tür çalışmaları da tüm operaevlerimizde yapmakta yarar var.
***
Yılbaşı konserinde anlayamadığım teknik bir konu oldu. Solistlerin dördü de “büyük sesli” dediğimiz türden, yüksek volüme sahip şancılardı. Seslerini orkestra çukurundaki orkestrayı aşırarak dinleyiciye ulaştırma gerekliliği gibi bir durum da sözkonusu değildi, çünkü orkestra sahne üstünde konuçlanmıştı ve solistler de orkestranın önünde söylüyorlardı. Bu gerçeğe rağmen acaba neden ses yükseltme sistemi kullanıldı? Üstelik sadece solistlere değil, tüm orkestra için ses yükseltme kullanılmıştı. Bu durum, bazı seslerin metalik duyulmasına, bazılarının patlamasına yol açtı. Örneğin, sahnenin seyirciye göre solundaki mikrofon grubunda birkaç kez piyanonun çaldıkları, tüm orkestrayı bastıran şekilde duyuldu.
Congressium gibi 3000 kişilik büyük salonlarda dengeli bir ses yükseltme sisteminin kullanılması normal, ama bizim 700 kişilik operaevinde buna niye gerek duyuldu, doğrusu çözemedim.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
30 Aralık 2018