Başlığı “Beytepe'de Uzun Bir Gün” diye atmamın nedeni, Öğretmenler Günü'nde değerli hocamız Muammer Sun'u (1932-2021) Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yerleşkesi'ndeki Ankara Devlet Konservatuvarı'nun kuruluşundan bu yana üçüncü binasına saat 15.15'de girip, saat 21.45'te çıkmamızdır. Niye burada 6.5 saat geçirdik? Çünkü bir panel, bir şan resitali, aradan sonra da Hacettepe Senfoni Orkestrası'nın konseri birbirini izledi.
H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı ve Sun'un kurucusu olduğu Besteciler, Orkestra Şefleri ve Müzikologlar Birliği - BESOM işbirliğiyle düzenlenen panelin yönlendiriciliğini konservatuvar müdürü Metin Munzur yaptı.
ANADOLU'NUN MAYASI
Munzur ilk sözü, Sun'un öğrencilerinden müzikolog-besteci Prof. Ertuğrul Bayraktarkatal'a verdi. Bayraktarkatal, bestelediği 5 Prelüd üzerinde birlikte çalışmaya başladığı Sun'la ilgili anısıyla başladı, özellikle “Türk kalarak çağdaşlaşmak” ilkesinden hiç şaşmamasını ve Hoca'nın tüm bestelerinde ve eğitimciliğinde “Anadolu'nun mayasından” beslendiğini anlattı.
İkinci konuşmacı Müzik Eğitimcileri Derneği-MÜZED Genel Başkanı Refik Saydam'dı. Öğretmen ve eğitimciliğin de bir “sanat” olduğuna değinen Saydam, Muammer Sun'un aldığı eğitimi, öğretmenlerini anlattı, Cumhuriyet dönemi eğitimciliğindeki gelişmelerle Sun'un eğitimciliği arasındaki koşutlukları ortaya koydu.
Üçüncü konuşmacı besteci Turgay Erdener, doğaçlamadan anılarla bezediği görüşlerini anlatırken Hoca'nın nasıl hoşgörüsüyle kararlılığını birarada sürdürdüğünü, ilkelerinden ödün vermediği örneklerle vurguladı. Onun kompozisyon bölümünün başına geçtikten sonra nasıl kendilerine sorumluluk ve kompozisyon dersleri verdirdiğini, nasıl öğrenci sayısını arttırdığını ve kompozisyon bölümü öğrenci konserlerini başlattığını anlattı. Benim de yıllar önce eski CSO salonunda izlediğim bu konserler “Kompozisyon Bölümü Çiçek Açtı” başlığını taşıyordu.
Son konuşmacı besteci Burhan Önder, daldan dala anı ve görüşlerle örgülediği konuşmasına, Sun'un Mızıka Okulu'ndan kaçışını temsil eden teatral bir girişle başladı. Besteci olabilmek için Sun'un nasıl çabaladığını, kaynaklar aradığını ve bu sayede Konservatuvara Saygun'un sınıfına kabul edildiğinde hazırlıklı olabildiğini anlattı. Eşi Sinemis Sun tarafından yazılmış olan “Güneşi Karnında Taşıyan Adam” başlıklı kitabın çok değerli olduğunu ve Hoca'nın tüm yönlerini içerdiğini söyledi.
Paneli takiben soprano Burcu Hancı, piyanist Dilan Dereli eşliğinde Muammer Sun'dan Üç Şarkı seslendirmek üzere sahneye geldi. Burcu Hancı Konservatuvarın 2012 opera lisans, Dilan Dereli de 2019 piyano yüksek lisans mezunu. Hancı, sırasıyla Muammer Sun'un Seni Sevdim Diye, Sevdikçe Yaşıyorum ve Çek Şarabı başlıklı şarkılarını, ağırbaşlı duruşu ve pürüzsüz sesiyle sundu bizlere...
Konservatuvar kantininde biraz soluklanıp dostlarla sohbetten sonra bu kez HSO'nun konseri için yeniden büyük salona geçtik. Panel ve resitalin aksine, salon tıklım tıklım dolmuştu.
ATLI KARINCA'NIN NEŞESİ
Şef Rengim Gökmen, seslendirme öncesinde Muammer Sun'un başta Atatürkçü ve Cumhuriyetçi özellikleri ile eser hakkında bilgi verdi. Hacettepe Senfoni, Sun'un çocuklar için bestelediği on kısa bölümden oluşan Atlı Karınca'yı seslendirirken, siyah maskeleri ve giysileriyle sahnede olan orkestra üyelerinin listesine bir göz attım. Pek çok yeni öğrencinin de girdiğini gördüm. Belki bu konserde ilk kez orkestrada çalanlar da vardı. Sadece çocuklar için değil, büyükler için de anlam ifade eden, her biri birer “scherzo”cuk gibi, çoğu neşeli parçaları dinlerken, Muammer Hoca'nın besteciliğinde ve TRT yöneticiliği sırasında çocukların müzik eğitimi için ne çabalar gösterdiğini anımsamamak mümkün değildi.
Muammer Sun 1965-1966 yılları arasında yazdığı on tane müzikli çocuk oyununun müziklerini birleştirip hazırladığı bu Süit’in akışını anlattığı program notunun sonunda bakın ne demişti:
“Atlı Karınca, çocukların (ve doğal ki büyüklerin de) kolaylıkla dinleyebilecekleri nitelikte bir müziktir. Deyim yerindeyse bu parçalarda “büyük yalanlar yerine küçük gerçekler” aranmıştır, denilebilir. Her parçanın açık ve yalın bir kuruluşu vardır; ezgi yapısı bakımından Türk musikilerinden kaynaklandığı kolayca sezilebilir; armonik yapı bakımından, Batı musikisinin armonik sistemine değil, dörtlü armoni sistemine dayanır.”
BİR PİYANİSTİN KARARLI GELİŞİMİ
Sırada Fransız besteci Maurice Ravel'in (1875-1937) Sol Majör Piyano Konçertosu vardı. Bu konserde HSO'nun başkemancı sandalyesinde Ahmet Sağıroğulları oturuyordu. Solist olarak Deniz (İrem) Gür'ün (d. 1994) seçilmiş olması, Genel Müzik Yönetmenliğini şef Prof. Burak Tüzün'ün yaptığı HSO'nun, okulun mezunlarına da sahne fırsatı verme konusundaki özeninin bir göstergesi olmalıydı.
Deniz Gür, ADK'nın 2012 yılı bölüm birincisi mezunu. Öğrenciliği ve sonrasında çok sayıda ulusal ve uluslararası yarışmada birincilik dahil çeşitli dereceleri var. Beş yıllık zorlu bir çalışma sonunda Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi'nde konser piyanistliği alanında yüksek lisans çalışmasını Prof. Jan Jiracek von Arnim'in öğrencisi olarak tamamladı. Halen aynı üniversitede mezuniyet sonrası akademik çalışmalarını sürdüren Deniz Gür'ü 2015'de HÜ.ADK'nın düzenlediği 2. Ulusal Piyano Yarışması'nda ikinciliği elde ettiği final konserinde dinlemiştim. Genç piyanistin Viyana'daki eğitim sürecinde hayli gelişim gösterdiğini Ravel icracı sırasında gözledik. Bestecinin İspanya'nın Bask bölgesi halk temalarıyla ilk tanıştığı andan itibaren âdeta âşık olduğu caz motiflerini kullandığı bu renkli konçertosunu, HSO eşliğinde başarıyla seslendirdi ve salonun büyük alkışını aldı.
ARAMIZDA CASUS VAR!
Tarihte “casus” denilince ilk akla gelen Mata Hari, Lawrence, Kim Philby gibi isimlerden biri de Çiçero'dur. Konusu Ankara'daki İngiltere ve Almanya Büyükelçiliklerinde geçtiği için Türkiye'de daha çok tanınan Çiçero'nun öyküsü Mustafa Uslu yapımcılığında, yönetmenliğini Serdar Akar'ın üstlendiği ve başrolünü Erdal Beşikçioğlu’nun oynadığı Çiçero filmi için beyazperdeye aktarılmıştı.
Filmin müziklerini de, çekilmiş bölümleri izleyerek görüntüdeki hareket ya da duyguya göre, ADK'nın kompozisyon hocalarından ve Muammer Sun öğrencisi olan Onur Özmen (d.1981) bestelemişti. Bu müziklerin bir bölümünü, 2018 yılında şef Orhun Orhon yönetimindeki Ankara Film Orkestrası'nın prova ve kayıt işlemleri sırasında dinleme fırsatı bulmuştum. Orada kaydedilen müziklerin bazıları son montajda filmde kullanıldı, bazıları ise kullanılmadı.
Onur Özmen, müziklerini 10 bölümlü bir orkestra süiti haline getirdi ve geçtiğimiz ay yapıt bu haliyle AntalyaDSO tarafından Rengim Gökmen yönetiminde seslendirildi. Süit bu kez, Özmen'in içinden yetiştiği ve şimdi de öğretim üyesi olduğu kendi okulunun salonunda tınlayacaktı.
Ne yazık ki filmi henüz izlememiş olmakla birlikte, müzikleri dinlerken Özmen'in bölüm başlıklarında anlatılanla müziğinin nasıl örtüştüğünü duyumsadım. Biri hariç. Bu “Ceviz Ağacı” da nereden çıkmıştı? Orada Çiçero kod adlı İlyas Bazna'nın çaldığı gizli evrakın Hitler'in karargahına ulaştırılması anlatılmayacak mıydı? Meğer, filmin yönetmeninin isteğiyle besteci, Cem Karaca’nın “Ceviz Ağacı” adlı şarkısının bilindik ezgisi üzerine bir çeşitleme yapmış bu bölümde...
VE İKİ SÜRPRİZ
Normal olarak bu konser Çiçero Süiti ile sona erecekti. Ama şef Rengim Gökmen'in, Muammer Sun'un anıldığı konserde sadece Atlı Karınca'nın çalınması içine sinmemiş olacak ki, hazırda Burcu Hancı gibi iyi bir soprano da gelmişken programın sonuna Muammer Sun'un Kurtuluş Savaşı ruhunu insana iliklerine kadar hissettiren “Bozkırın Sesi” eklenmişti. Burcu Hancı, kısa sürede hazırlamak zorunda kaldığı bu nefis şarkıyı mükemmel seslendirerek dinleyiciyi duygulandırdı.
Ama sürpriz bu kadarla da kalmayacaktı. Koro şefi Çiğdem Aytepe de, öğrencilerden oluşan ADK Korosunu kısa sürede Muammer Sun'un “Biz Atatürk Gençleriyiz” marşı için hazırlamıştı. Şef Gökmen eliyle balkonu işaret ederek durumu anons ettiğinde tüm gözler, salonun iki yanında uzanan dar balkon bölümlerine çevrildi. “Hoy ra hi ra hi ra hey” nidasıyla başlayan marş çoşkuyla söylenip seslendirildi ve bu anma konserine anlamlı nokta böylece konulmuş oldu.
Koro şefi Çiğdem Aytepe sahneye davet edildiğinde, elindeki birkaç beyaz kasımpatılnı Muammer Sun'un portresinin önüne bırakarak geldi. Sonra da kehdisine sunulan çiçeği gene portrenin önüne götürerek bıraktı. Çiğdem'in gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.
Şef Gökmen de, kendisine sunulan çiçeği, Muammer Hoca'nın eşi Sinemis Sun'a sahneden aşağı atlayarak sundu. Sinemis Hanım da ağlamaya başladı.
Farklı duygular içinde, Beytepe'nin yağışlı havasında dönüş yoluna geçerken, kulaklarımda hala Burcu Hancı'nın kolaratür sesi yankılanıyordu.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
25 Kasım 2021, Ankara