Eskiden garsonlar siparişleri şimdiki gibi elektronik aletle değil, bir bloknota yazarak alır, sonra da mutfağa doğru dönüp bağırırdı: “Çeeek bir çorba, duble olsun!”
Biz de Bilkent Senfoni Orkestrası'ndan 5 Mart Cumartesi gecesi “duble” bir konser dinledik. Âdeta bir opera uzunluğunda üç perdelik opera gibi konser!
Üç perdelik dememin nedeni, program kitapçığında bir tane ara görünmesine karşın iki kez ara verilmiş olmasıydı. Konserin başlığı “Barok'tan Stravinky'ye” konulmuştu. Şef Işın Metin görünüyordu ama konserin birinci “perde”si şefsizdi.
İtalyan fagotçu Sergio Azzolini, Bilkent yaylıları ve mini çembalo eşliğinde Antonio Vivaldi'nin (1678- 1741) Sol Minör Fagot Konçertosunu seslendirdi. Yaman bir fagotçu, iyi bir tını elde etti o nezleli gibi ses veren tahta üflemeli çalgıdan. Başkemancı İrina Nikotina'ydi, çembaloda da Rustam Rahmedov yer alıyordu. İkinci eserde Azzolini'ye solist olarak BSO'nun fagot grup şefi Ozan Evruk da katıldı. Henrik Philip Johnsen'in ( 1717-1779) İki Fagot, Yaylı Çalgılar ve Sürekli Bas için Fa Majör konçertosunu gene aynı ekibin eşliğinde seslendirdiler. Çokça alkış üzerine, önceden hazırlanıldığı anlaşılan “bis” gündeme geldi. İkiliye, BSO'nun ikinci fagotçusu Ezgi Tandoğan katıldı.
Vivaldi'nin üç çello için yazmış olduğu kaprisi, üç fagotla çembalo eşliğinde ödül olarak dinleyiciye gönderdiler.
Programda “ara” yazmıyordu ama dinleyici ayağa kalktı, ışıklar yandı, herkes dışarı çıkarken, sahnenin asansörü çalıştı ve çembalo alt kata indirildi. Çelesta yerini aldı ve sahne yeniden düzenlendi.
Orkestra yerini aldığında Rahmedov bu kez Çelesta'nın klavyesindeydi. Işın Metin, Bilkent dinleyicisi tarafından özlenmiş bir şef gibi kuvvetlice alkışlandı. Orkestra R. Strauss'un (1864-1949) “Güllü Şövalye-Rosenkavalier” operasının müziklerini büyük bir iştiha ile seslendirdi.
Bu kez kitapçıkta yazan “ara”ya çıkıldı. Sırada Robert Schumann'ın La Minör Viyolonsel Konçertosu vardı. İlk kez dinleyeceğimiz Macar çellist Istvan Vardai (d.1985), üç bölümü birbirine bağlı bu güzel eseri, başarıyla icra etti. Enerjik bir yorum, iyi bir tını, uyumlu bir eşlik...
Dinleyicinin büyük alkışını aldı Istvan Vardai ve bis olarak gene Schumann'dan solistik bir parça çaldı. Yetmedi, alkış dinmeyince bu kez bekleneni yaptı ve Bach süitlerden bir bölümü hârika bir tını elde ederek seslendirdi. Kendi ustalığı kadar elindeki eski enstrümanın da kuşkusuz iyi seslendirmeye tınısal katkısı vardı. Biyografisinde elindeki çellonun 1720 yapımı bir Montagnana olduğu yazılıydı. Montangana denilince akla, Stradivariüs, Amati gibi modellere göre biraz daha irice bir saz gelir. Konser sonrası kendisiyle kısa sohbette sordum ve elindeki sazın Montangana tarafından Stradivariüs modeli örnek alınarak yapılmış olduğunu öğrendim. Çok sayıda ödül ve ünvanı genç yaşında kazanmış bu çellistin rahle-i tedrisinden geçtiği hocalar arasında Natali Gutman ve Andreas Schiff gibi büyük ustalar da bulunuyor. Umuyorum bu iyi çellisti önümüzdeki yıllarda da Türk orkestraları eşliğinde dinleriz.
Sırada konserin en alımlı eseri Igor Stravinsky'nin (1882-1971) Ateş Kuşu Suiti vardı. Bu kez çelesta aşağı indirildi ve yarım boy piyano çıkarılarak sahneye sığıştırıldı. Orkestra listesinde Rustam Rahmedov “Piyano” olarak görünüyordu ama değişik eserlerin gereklilikleri nedeniyle “klavyeli çalgılar” üst başlığında toplayabileceğimiz çembalo, çelesta ve piyanoyu aynı konserde başarıyla kullandı. Bu güzel süit, Işın Metin yönetiminde tatmin edici biçimde seslendirildi. Konser boyunca sololarıyla Selçuk Akyol(obua), Albena Sezer (flüt), Gültekin Ulutaş (konuk klarnet), Lazslo Gyarmati (Korno) seslendirme başarısına önemli katkıda bulundular.
Bir de “magazinsel” saptama. Şef Işın Metin saç modelini biraz değiştirmiş durumda. Arkadan bakınca, bir dönem BSO'nun genel müzik direktörlüğünü ve daimi şefliğini de yapan İsviçreli Alman şef Karl Anton Rickenbacher'i (1940 – 2014) anımsattı bana.
Sonuç olarak bu “duble konser” fikri nereden doğdu bilmiyorum. BSO'nun program sorumlusu klarnet grup şefi Nusret İspir'i konser sonrası görüp soramadım. Şef Metin, bilmediğini söyledi. Ya eserlerin süre hesaplaması iyi yapılamadı, ya da solistlerin başka müsait günü yoktu ve konser üzerine bir küçük konser daha inşa edilmiş oldu!