Aslında 19 Mayıs ulusal bayramlarımızın “ana”sıdır. 19 Mayıs olmasaydı ne 23 Nisan olabilirdi, ne de 29 Ekim... Yâni Mustafa Kemal Atatürk ulusal kurtuluş hareketini başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da külüstür Bandırma vapuruyla Karadeniz'in dev dalgalarıyla mücadele edip Samsun'a çıkmasaydı, ne 23 Nisan 1920'de Meclis açılabilirdi. Ne de 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet ilan edilebilirdi.
Bizzat Atatürk tarafından gençliğe armağan edilmiş olan 19 Mayıs, son yıllarda anlamı yitirtilmeye, gözden kaybettirilmeye çalışılsa da, ulusal bilince sahip olabilmiş veya bu bilinci kaybetmemişler tarafından coşkuyla kutlanabiliyor.
Seçim atmosferinin karmaşasına karşın, 19 Mayıs coşkusuna bayram akşamı saat 20.00'de 2200 kişilik kapasitesini tamamen doldurmuş olan CSO Ana Salon'da tanıklık ettim. Orkestralarımız bu gençlik haftası içindeki konserlerinde, sahnelerine yetişmekte olan genç solistleri çıkararak öz-biçim ilişkisini kurarlar. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, bu yıl düzenlediği bir seçme ile genç solistlerini belirledi ve orkestranın yönetimini de şef Naci Özgüç'ten (d.1964) rica etti. Burada özellikle “rica” fiilini kullanmamın nedenini ileriki günlerde bir yazımda açıklayacağım.
Beşi erkek, üçü kadın toplam sekiz genç solistin konuk edildiği konserde ilk olarak Kerem Erşahin (d.2005) sahneye gelerek Antonio Vivaldi'nin (1678-1741) Mi minör Fagot Konçertosu'nun seslendirdi. Henüz 18 yaşını sürmekte olmakta Kerem'in teknik ve müzikal anlamda mükemmel bir etkinlik gösterdiğini söylemek abartı olmaz. Üç bölümlük yapıtın aralarında dinleyicinin alkışı basmasına karşın yoğunlaşmasını hiç bozmadan bekledi ve seslendirmeyi başarıyla tamamladı. Yapıtın seslendirilmesinde elektro-çembaloda yer alan ADK'ndan Zeynep Ülbegi'nin olumlu katkısını da kaydetmeden geçmemeliyim.
Armut dibine düşmüş dememde hiç sakınca yok. Çünkü Kerem, Ankara Opera Orkestrası fagot sanatçısı Sefa Erşahin'in küçük oğlu. Halen Bilkent'te lise 12. sınıfta Ezgi Tandoğan'ın öğrencisi. Ağabeyi Emre (d.1995) halen Berlin'de Alman Senfoni Orkestrası'nın kontrbas grubunda çalıyor. Müzisyen aile geleneği pırıltılı biçimde sürecek gibi görünüyor.
İkinci solist, müziğe kemanla başlayıp ardından öğrenimini Bilkent'te trombonla sürdüren Tuna Çalışkan'dı (d.2005). İsveçli 20. yüzyıl bestecisi Lars -Erik Larsson'un (1908 – 1986) trombon ve yaylı sazlar için konçertosunu seçmişti. Bestecinin 12 değişik enstrüman için 12 konçertosunu içeren dizisinden Op.45/7 sayılı üç bölümlük yapıtının son iki bölümünü (Aria: Andante sostenuto ve Finale: Allegro giocoso) seslendirdi.
Tuna, güvenli, ayağı yere basan, trombondaki entonasyon zorluklarını aşan başarılı bir seslendirmeyle alkışları hak etti. Lise 12. sınıfta Mehmet Ali Baydar'la çalışmayı sürdüren Tuna, bakalım lisans için Ankara'da mı kalacak, yoksa yurtdışında iyi bir hoca mı seçecek? Bu tabii biraz da finansal olanaklara bağlı.
Sırada Eskişehir'den Efe Yaşar (d.2005) vardı. Anadolu Üniversitesi Lise 12. sınıfta İrem Dekeli Akyüz ile çalışmalarını sürdüren Efe, Brezilyalı marimbacı-besteci Ney Rosauro'nun (d.1952) marimba ve yaylı orkestra için konçertosunun ilk ve son (Saudacao, Despedida) bölümlerini seçmişti.
Salondaki dinleyicinin bir bölümü ilk kez arimba ile bir orkestra eşlikli solo yapıt dinliyordu. Maletlerin tahta tuşlara değmesiyle ortaya çıkan sesler dinleyiciyi hayli etkiledi. Efe Yaşar'ın maletleri sağlam tutuş tekniği, marimba başındaki dikkat ve çevikliği, kendisine yoğun alkışlar olarak döndü.
Kendilerini bu ay birer kez Konservatuvar'da solist olarak dinlediğim için, bu kez ikili olarak sahnede başarılı sonuç alacaklarına emin olduğum iki kontrbasçı gencimiz Mert Bütüner (d.2005) ile Atakan Altun (d. 2003) Giovanni Bottesini'nin (1821-1889) İki Kontrbas İçin Konçertosu “Passione Amorosa”yı hazırlamışlardı. Üç bölümlü eserin ikinci bölümünü (Allegro moderato) müthiş bir uyum içinde sunarlarken sanki “ Bu enstrüman sadece eşlikçi değildir, işte böyle solo olarak da hârikalar yaratılabilir” mesajını veriyorlardı.
İkisi de Ankara Devlet Konservatuvarı'nda gelişimlerini sürdürüyor. Mert Bütüner Prof. Alper Müfettişoğlu'nun lise 12. sınıf öğrencisi, Atakan Altun ise lisans 2. sınıfta Prof. Burak Karaağaç ile çalışmalarını sürdürüyor. İkisi de “Biz şimdiden hazır sayılırız, geliyoruz” diyor gibiler...
Konserin birinci bölümü İstanbul'dan MSGSÜ Devlet Konservatuvarı'ndan Begüm Gökmen'in Lisans 2. sınıf öğrencisi Okan Akbaş'ın (d.2003) Richard Strauss'un (1864 – 1949) korno edebiyatının ünlü yapıtlarından Mi bemol majör 1. Konçertosunun ilk bölümünü (Allegro) seslendirmesiyle tamamlandı.
Kornonun entonasyon tutturmanın en zor olduğu üflemeli çalgı olduğu dikkate alındığında, Akbaş'ın birkaç küçük ses kaçırması seslendirmenin bütünü içinde hiç önemli olmadı. Akbaş, alkışlar karşısında sahnede fazla durmadan hızlı biçimde ayrıldı.
Özellikle mi böyle yapılmıştı bilmiyorum ama ilk bölümle birlikte konserin “erkekler faslı” bitmiş oldu. İkinci yarıda ilk solist İzmir'den, Dokuz Eylül Devlet Konservatuvarı'nda Lisans 3. sınıf öğrencisi Aygül Yeniev'di(d.2002). Özgeçmişine başladığı hocası Çiler Talu'yu yazmış ama şu anda kimin öğrencisi olduğunu belirtmemiş.
Yeniev, flüt yapıtları içinde bestecisinin de kadın olması nedeniyle ayrı bir yeri olan Fransız Cecile Chaminade'ın (1857 – 1944) Op. 107 Konçertino'sunu seçmişti. İzmir'de iki orkestranın konserlerinde üye olarak yer alan Yeniev, iyi bir etkinlik gösterdi. Yapıtın kadansını da tertemiz seslendirdi. Bol alkış aldı. Yeniev'i diğer solisterden ayıran, yapıtı bellekten değil notaya bakarak seslendirmiş olmasıydı.
En merakla beklediğim solist, Mersin'den kemancı Laçin Akyol'du (d. 2006). Onu henüz 7 yaşındayken Lili Çumburidze'nin öğrencisi olmasından itibaren izledim. Pek çok uluslararası başarı elde ettiğini, iyi eğitmenlerin ustalık sınıflarına katıldığını biliyorum. Bir kez de canlı olarak dinlemiştim.
Laçin CSO eşliğinde seslendirmek üzere Fransız besteci Eduard Lalo'nun (1823- 1892) İspanyol Senfoni'sinin son bölümü olan Rondo : Allegro'yu hazırlamıştı. Virtüoz pasajlar içeren bu bölüm ünlü eserin en çok akılda kalan bölümüdür. Laçin, gayet soğukkanlı biçimde, iyi bir teknik ve müzikalite sergiledi. Esneklik ve kıvraklığı yerli yerindeydi. Dinleyiciden de büyük alkış aldı. İlerde Laçin'in adını keman dünyasında daha sık duyabiliriz.
Konserin son solisti Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan Menekşe Akar'ın lisans öğrencisi Zeynep Kanber'di (d. 2003). Ludvig van Beethoven'in (1770- 1827) Do majör 1. Piyano Konçertosu'nun ilk bölümünü ( Allegro con brio) sunan Kanber, çeşitli ustalık sınıfları ile verdiği resital-konserlerde kazandığı deneyimi bu seslendirmede yansıttı.
Şef Naci Özgüç, “önemli bir misyon” olarak gördüğü bu genç solistler konserinde, onlarla iyi bir diyalog kurabildiğini vücut diliyle, onları kutlamalarıyla gösterdi. Eşliklerde orkestranın etkinlik düzeyi, işini ciddiye alarak yaptığının göstergesiydi.
Konser sonunda tüm solistler ellerinde birer Türk bayrağıyla çıktığında, şefin bir işaretiyle orkestra, günümüze kadar aşılamayan Cemal Reşit Rey'in 10. Yıl Marşı'nı çalmaya başladı. Ana salon bir anda dinleyicilerin cep telefonu ışıklarını yakarak marşa eşlik etmeleri üzerine gece maçı tribünlerine döndü. Dinleyici büyük bir koro oluşturarak coşkuyla marşı söyledi.
Orkestra üyelerinin de Türk bayraklarını sallamaya başlamalarıyla sahne ile salon arasındaki enerji alışverişi üst düzeye yükseldi. Gençlik ve Spor Bayramı'na yakışır coşkuyu herkes yüreklerinde hissetti.
CSO üyelerine, yönetimine, şef Naci Özgüç'e tüm solistlere ve coşkulu dinleyiciye teşekkürler. Umarım, bu seçme yöntemiyle nice 19 Mayıs'larda değişik konservatuvarlarımızdan yetişmekte olan değişik solistleri tanırız, dinleriz.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
20 Mayıs 2023, Ankara