Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı son yıllarda hukuksuz ve vicdansız işlemler, eğitim kalitesinin düşmesine yol açan kadro kayıpları, rektörlük ve konservatuvar müdürlüğünün kaybettikleri davalarla gündemden hiç düşmedi. Sonunda birbirine bağlı bazı gelişmeler meydana geldi:
1- YÖK, Rektör Erkan İbiş ile Konservatuvar müdürü Hasan Yener'in “mobbing” yaptıklarını kabul etti.
2- Bu gerçeğin resmi kayıtlara girmesini bekleyen en çok mobbinge uğrayan kişi olan eski müdür Prof. Çetin Aydar, emekliliğini isteyerek cadı kazanına çevrilen okuldan ayrıldı.
3- Görev süresi 3 Kasım 2019'da dolmakta olan müdür Prof. Hasan Yener, Rektör tarafından yeniden atanmadı.
4- Konservatuvar Müdürlüğü'ne, Yener'in okula getirdiği öğretim üyelerinden Gazi Eğitim kökenli Prof. Dr. Nalan Yiğit getirildi.
5- Görevinin resmen sona ermesine bir gün kala, Prof. Hasan Yener, okulun kapalı olduğu 2 Kasım Cumartesi günü, odasından özel arabasına kucak dolusu dosya taşırken görüldü.
YÖK DENETLEME KURULUNUN KARARI
Önce YÖK'teki karara bakalım:
İbiş ve Yener
A.Ü. Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Hasan Yener ve bazı öğretim üyelerinin, 2015 yılından bu yana A.Ü. Devlet Konservatuvarı öğretim üyeleri Prof. Çetin Aydar (viyola sanatçısı), Prof. Dr. Orhan Ahıskal (keman sanatçısı), Doç. Sinan Dizmen (Viyolansel sanatçısı) ve Doç. Elif Önal Çubukçu'ya (Piyano sanatçısı) mobbing yaptıkları gerekçesiyle YÖK Denetleme Kurulunca açılan soruşturma sonuçlandı. Denetleme Kurulu'nca İbiş ve Yener'in "mobbing" yaptıkları kanaatine varılarak kınama cezası verilmesi önerildi. Bunun yanısıra Müdür Hasan Yener hakkında lüzumu muhakeme kararı verildi. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç tarafından bu ceza, yasa ve yönetmeliklerde yeri olmamasına karşın sözlü uyarıya çevrildi,
ÇETİN AYDAR NE DEDİ?
2011 yılında Konservatuvar Müdürlüğüne atanan Prof. Çetin Aydar, müdürlüğü bıraktığı 2015 yılından bu yana süren mobbing sürecinde çekilen sıkıntıları şöyle özetledi:
“ Soruşturma furyası başladığında ilk olarak yabancı uzman Angela Ahıskal ve eşi Prof. Dr Orhan Ahıskal önce üniversiteden, daha sonra da Türkiye'den ayrıldılar. Sonrasında müdürlük dönemimde yöneticilik yapmış tüm akademisyen arkadaşlar soruşturmalara maruz kaldı ve hayatın olağan akışına aykırı olarak tüm soruşturmalardan ceza alındı. Soruşturmacılara ve üniversite yönetimine yapılan tüm itirazlar görmezden gelindi ve cezalar üniversite yönetim kurulunca da onaylandı. Daha da acısı dört öğretim görevlisi bir takım bahanelerle işlerinden çıkarıldı. Bazıları mahkeme kararıyla göreve iade edildi, bazılarının da davaları sürüyor. Benim dönemimde okula atanan konservatuvar sekreteri, önce Elmadağ daha sonra da Nallıhan Meslek YO'na sürüldü. Kendisi mahkeme kararıyla görevine döndü. Takdir edilecektir ki böyle bir ortamda akademik ve sanatsal yaşam sürdürmek çok güçtür. Bu ortam sadece sizin sağlık ve motivasyonunuzu etkilemekle kalmayıp ailenizi de etkilemektedir.
Özellikle sizin yüzünüzden başkalarına mobbing yapıldığını görmek, tahammülü çok zor bir durumdur. Çözüm yolu olarak başka bir kuruma geçmek iyi fikir olabilir, ki mobbingin amaçlarından biri de budur, ama bu kadar çok sayıda soruşturma geçirmiş ve ceza almış bir akademisyenin başka bir kuruma yapacağı başvurunun da olumlu sonuçlanması zordur. Ne yazıktır ki, bu duruma da düşülmüştür. Geriye kalan ve yönetimce zorlandığınızı düşündüğüm seçenek ise, bu çileyi çekmek istemiyorsan , yaş ve hizmetin uygunsa emekli olmaktır. Ancak emeklilik de kolay yolu seçmek, bir kaçış olarak değerlendirilebilecek bir yoldur. Bu yüzden ben seçimimi yasal yolları tüketip tarafımıza mobbing yapıldığı anlaşılıncaya kadar bu çileyi çekmekten yana kullandım. Dört buçuk yıl süren süreç son olarak YÖK ün bize mobbing yapıldığına karar vermesi ile son aşamasına gelmiştir. YÖK Başkanının takdiriyle sözlü uyarı olarak uygulanan bir ceza olmadığı için bu konuda yasal yollara başvuracağımız gibi Hasan Yener'in lüzumu muhakeme kararını da yakından takip edeceğiz. Süreç bu aşamaya geldiği için yani mobbing tescil edildiğinden ben de belirttiğim gibi emeklilik kararımı uygulayarak 18. 10. 2019 tarihi itibarı ile emekliliğe ayrılmış bulunmaktayım.”
YENİ YÖNETİCİDEN BEKLENTİ
Süreç içinde, çok sayıda yarı zamanlı, kaliteli çalgı ve şan hocası, yapılanları protesto ve böyle birortamda çalışmama amacıyla görevlerini bıraktı. Konservatuvar Müdürlüğü ayrılanların kurumlarına, Kültür Bakanlığı'na, Devlet Opera Ve Balesi Genel Müdürlüğü'ne, öteki bazı Üniversitelere yazı yazarak “cezalandırılmalarını” isterken, büyük ölçüde boşalan okula, icracı olmayan, konservatuvar eğitimi almamış, bazı müzik eğitimcisi kökenli yeni öğretmenler getirdi.
Bu arada açılması planlanmış yeni bölümler açılamadı ve Konservatuvar hızla kimliğini kaybederek birkaç mobing altında görev yapmaya çalışan hocanın dışında, âdeta bir müzik kursuna dönüştü. Böylece kısa sürede ivme kazandırılmış, talep görmeye başlamış, lisansüstü programları açılmış bir Konservatuvar alelade bir okula dönüşürken, insanların özel yaşamları zarar gördü, kimilerinin ekmekleriyle oynandı.
Bu ortamda yeni müdür olarak görevlendirilen, Prof. Dr. Nalan Yiğit'den ilk beklenen okula “huzur” ortamının getirilmesi ve mevcut öğretmenlerin arkalarından ne çevrileceği endişesinden kurtarılıp kendilerini güvende hissedeceği bir iklim sağlanması. Tabii ardından da usta-çırak ilişkisine dayalı bir çalgı-icra öğretim okulu olması gereken Konservatuvarın, yeniden eğitim kadrosunun ustalarla güçlendirilerek gerçek işlevine kavuşturulması yolunda çalışılması. Yiğit'in özgeçmişinde görev aldığı önceki eğitim fakültelerinde çeşitli yöneticilik görevlerinde bulunduğu görülüyor. Ancak sanatçı olmadığı için, ders verdiği şan alanında hiç sahne fotoğrafına rastlanmıyor.
Ülkedeki genel ortam ve yönetim zihniyeti nedeniyle bu olumlu beklenti yerine getirilebilir mi? Eğer “yukardan baskı ve talep” devam etmezse, belki okula bir süre için “huzur” gelebilir.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
03 Kasım 2019, Ankara