Bir besteciyi ilk işlerinden itibaren izlemek, yaşıyla birlikte işlerindeki derinliğin, ardındaki felsefenin geliştiğini görmek güzel bir duygu. Sürekli izlediğim genç bestecilerden biri de, halen Viyana'da yaşayan, geçmişinde Özbekistan ve Hollanda bulunan 1987 doğumlu, yani henüz 30 yaşındaki Emre Sihan Kaleli. Şimdiye kadar değişik enstrümanların biraraya geldiği küçük gruplar ve en fazla yaylı çalgılar orkestrası için eser yazan Kaleli'nin Avrupa'daki yeni müzik gruplarından aldığı siparişler, kazandığı yarışmalar, bu camiada beğenilip benimsendiğini gösteriyordu.
İTÜ-MİAM'ın düzenlediği beste yarışmasını 2015'de 52 katılımcı arasında kazanarak 10 bin TL para ödülünün yanısıra Türkiye'den de yeni bir sipariş alma fırsatını yakalamıştı.
Atatürk'ü yitirişimizin 79. yılında anarken, Kaleli'nin BSO ve CSO'nun siparişi üzerine yazdığı “Atatürk'ün Bir Genç General Olarak Portresi: 10 Fragman” başlıklı orkestra ve anlatıcı için eserinin dünyada ilk seslendirilişine tanıklık ettik.
12 dakika kadar süren, metin okuyuculuğunu Selçuk Yöntem'in yaptığı, orkestrayı Matthew Coorey'in yönettiği seslendirmede dinlediğimiz eserde, öncelikle metin seçimi için Kaleli'yi kutlarım.
Atatürk'ü hamaset ve tekrarlardan uzak, az bilinen 1914-16 ve 1918 yıllarına ait hatıra defterlerinden yapılmış alıntılarla, O'nun gayet doğal ve insanî biçimde kağıda döktüğü satırları, kendi çağcıl orkestra yazısıyla birbirini bağlayarak oluşturduğu eserden müziksel bağlamda ezgi olarak aklınızda bir şey kalmayacaktır ama, eserin tümü ve Atatürk'ün 40 yaş öncesi yaşamında kağıda döktüğü duygu ve düşüncelerinden etkilenmemek olası değil. Zaten besteci de, “ Günlükleri okumaya başladığımda Mustafa Kemal Atatürk'ün kanlı-canlı bir genç insan olarak karşımda olduğu hissi beni kuşattı” diyor ve ekliyor: “Bir yandan alev saçan zekâsı, okumaya, öğrenmeye olan tutkusu, yenilikçi ve devrimci düşünceleri ile geleceğin büyük lideri; öte yandan hepimiz gibi mahçup olan, hiddetlenen, tereddütler ve iç çalkantıları yaşayan bir insan.”
Arkadaşlarıyla cephede geceyi nasıl geçirdiğini anlatırken “Fuad ud çaldı” notunu düşmüş olması, müziğin yaşamın her evresinde yanımızda olduğunun bir kanıtı değil mi? Yaptığı edebî kıyaslamalar, onun ne denli dikkatli bir okur olduğunu gösteriyor. Arapça, Farsça sözcüklerin Tevfik Fikret dahil okuduğu şiirlerde yoğun kullanımından rahatsızlığını dile getiriyor. Daha o yıllarda Türkçeci...
Bakın bir yerde aklımda kaldığı kadarıyla ne demiş Mustafa Kemal. “Kendi insanî hislerine tâbi olarak devlet meseleleri halledilemez” ve eklemiş:” Memleket kimsenin mâlikanesi değildir!”
Kaleli, anı defterlerinden seçtiği 10 bölümü, metin okuyucunun aktardığı metinler arasında çağdaş bir orkestra yazısıyla bağlantılar kurarak değerlendirmiş. Vurmalı çalgılar, iyi tanıdığı üflemeliler ve öteki ögelerle, Mustafa Kemal'in “genç bir general” olarak kağıda döktüğü anılarındaki saptamalardaki duygu ve dramatik havayı yansıtarak, ilerde çağdaş sahne müzikleri yazabileceğinin haberini veriyor âdeta.
Bu seslendirme, yeni müziklerden korkmamak, kaçınmamak gerektiğinin mesajını da tüm ilgilere veriyor. Emre Sihan'ı hem bu eser, hem de bu arada çocuk sahibi de olması nedeniyle kutluyorum.
İKİ BÜYÜK ESER
Bu konserde bir başka ilk daha vardı. Ankara'nın iki büyük senfoni orkestrası, Cumhurbaşkanlığı ve Bilkent biraraya gelerek yaklaşık 90 müzisyenle büyük eser seslendirecek kadroyu oluşturmuş, biri devlet, diğeri üniversite orkestrası olan iki yapının “dostça” birarada çalışabileceğini kanıtlamışlardı.
Seçilen iki eser Richard Strauss'un özellikle giriş bölümü vaktiyle pek çok reklam filminde kullanılmasından dolayı sinema seyircisi tarafından bilinen, “Böyle Buyurdu Zerdüşt”, diğeri ise Igor Stravinsky'nin Ateş Kuşu bale müziğine oluşturduğu süitlerden ikincisiydi.
İki orkestra biraraya gelirken trombon gili bazı gruplarda birbirlerinin eksiklerini kapatarak kadroyu oluşturmuşlardı. Başkemancı Jülide Yalçın ve ikinci keman grup şefi Tangör Ertaş CSO'dan viyola grup şefi Cavid Cafer ile viyolonsel grup şefi Hayreddin Hoca BSO'dandı. Üflemelilerde de benzeri bir karmaya gidilmişti.
Her iki yüksek volümlü eserin seslendirilmesinde, Bilkent Salonu'nun fazla akustik oluşunun etkisiyle, zaman zaman bir müzik cümlesinin uzayışı devam ederken yeni müzik cümlesinin başlamasından doğan karışıklık biz dinleyicilerin kulaklarına ulaştı. Tüm sololar pırıl pırıldı. Başkemancı Jülide Yalçın, Zerdüşt'teki keman sololarını görevi belli olunca bir hafta önce eline alarak çalışmaya başlamıştı ama başarıyla seslendirdi. Hayreddin Hoca'nın Ateş Kuşu'ndaki viyolonsel soloları tını güzelliğiyle kulaklarımıza ulaştı. Üflemelilerde, obuada Bilkent'in solocusu Selçuk Akyol, kornoda Laszlo Gyarmati, trompette Julian Lupu, klarnette ve fagotta CSO'nun solocuları Orçun Civelek ile Tahsin Aslan kendilerini gösterdiler.
Bakalım BSO ve CSO, 2018-19 sezonu için de böyle ortak bir program yapacak mı? Dileğimiz yapmalarıdır.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
12 Kasım 2017