Sınırsız , sınırötesi ve feryat; sıklıkla değişik nedenlerle duyduğumuz sözcükler, tanımlamalar. Siyasal, diplomatik, ekonomik çağrışımlar yapıyor hemen… Ama bu sözcükler sonunda müzik alanında da yerini buldu.
Devlet Çoksesli Korosu’nun sipariş yoluyla elde ettiği koro ve çalgı topluluğu için müziğin başlığı Feryat. Besteci Erberk Eryılmaz, böylece Aşık Veysel’in 50. ölüm yıldönümü anısına ikinci yapıtını verdi. Dünya’da ilk seslendirme, 18 Ocak 2024 akşamı CSO Tarihî Salon’da yapıldı.
Devlet Çoksesli Korosu, daimi şefleri Burak Onur Erdem yönetimindeki konsere “Anadolu’nun Nefesi Veysel” başlığını koymuş, seslendirilecek yapıtları da ona göre seçmişti. Böylece kavramsal bir bütünlük sağlanmıştı.
İlk olarak, Erberk’in “Hoppa Project” topluluğu sahneye geldi. Erberk genellikle olduğu gibi kendisi piyano ve köy davuluyla topluluğun başındaydı. Kaval, zurna, tütek gibi üflemeli halk çalgılarında Buğra Kutbay (solist) , kemanlarda Tanay Totuk ve Ceren Türkmenoğlu, viyolada Erberk’in eşi Laura Krentzman, viyolonselde Gökhan Bağcı, kontrbasta ise Evren Şen yer alıyordu.
Ankara Devlet Konservatuvarı sonrası Amerika’daki uzun öğrenim yılları dahil, Erberk Eryılmaz’ın yeni yapıt yazarken çıkış noktası hep Anadolu halk müzikleri ve dansları oldu. Bunlara değişik yorumlar getirdi, batı çalgılarıyla halk çalgılarını aynı toplulukta buluşturan yapıtlar ortaya çıkardı. Türk Müziği Üflemeli Çalgıları, Yaylılar, Piyano ve Davul için Sınırsız da bunlardan biri. Gedik Sanat tarafından sipariş edilmiş, 2022 yılında şef Can Okan yönetimindeki Gedik Filarmoni, solist Buğra Kutbay ve Hoppa Project tarafından tarafından İstanbul'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda ilk seslendirilişi yapılmıştı. Bizim dinlediğimiz de Ankara’da halka açık ilk seslendirilişi oldu. Adının Sınırsız olmasının nedeni de, müzik türleri arasındaki duvarları ortadan kaldırıyor olması.
Besteci “ Anadolu ve çevresi geleneksel üflemeli çalgılarını bizim uzaklara taşıdığımız kadar evrensel olacak, inanılmaz ifade ve renk zenginliğine sahip çalgılar olarak görüyorum. Kaval, tütek, ney ve zurna gibi Anadolu çalgılarını Dünya’nın farklı coğrafyalarında evrimini geçirmiş çalgılarla bir araya getirecek hayali sınırları yok edecek bir müzik yazmak istedim.” diyor. Tüm hayalî sınırları da hem beste anlayışı, hem de üflemeli halk çalgılarındaki ustalığı tartışılmaz genç Buğra Kutbay sayesinde kaldırıyor. Kullanılan temalar halk müzikleri ve oyun havalarından gelmesine karşın, ortaya çağdaş bir müzik bileşimi çıkarma başarısı gösterebiliyor Erberk. Yapıt dinleyiciden büyük alkış aldı.
İkinci olarak koro, eşliksiz olarak Necil Kâzım Akses’in Dağlar başlıklı yapıtını seslendirdi. Ardından koronun efsanevi şefi Walter Strauss düzenlemesiyle Aşık Veysel’in Uzun İnce Bir Yoldayım’ı geldi. Cura ve kavaldan katkı vardı.
BU FERYAT NEREYE?
İlk seslendirmesi yapılacak Feryat en sona bırakılmıştı. Bu kez Hoppa Project koro ile birlikte sahnedeydi, kadrosu da değişmişti. Solist sesi ve sazıyla Salih Gündoğdu’ydu. Buğra Kutbay’a, elektro sazda Atakan Turaç, bateri takımı ve köy davulunda Ali Can Öztan eklenmiş, Erberk Eryılmaz da piyanonun üzerine bir synthesizer yerleştirmişti. Keman ve rebabta Ceren Türkmenoğlu, şef kürsüsünde Burak Onur Erdem vardı.
Erberk Eryılmaz, Aşık Veysel’in doğa üzerine yazdığı ve söylediği şiirlerden yola çıkmıştı. Yapıt, tümüyle “geleceğe dönük bir Feryat” oluşturuyordu. Dinledikçe Veysel’in şiirleri yanında bazı yorumsal sözlerin de metinde yer aldığını gördük. Bunlar bestecinin yorumlarıydı.
Feryat, beş bölümden oluşuyordu:
- “Dağlar çiçek açar, Veysel dert açar”,
- “Türlü türlü sada verir ağaçlar”,
- “Gözyaşları gibi ulu dağlardan, inginden ingine çağlayan sular”,
- “Kükredi çimenler, açıldı güller”,
- “Sam değmiş te bağlar dökmüş gazeli”
Erberk bu şiirleri esas alarak bağlantıları kendi yorumlarıyla ve Ümit Yaşar Oğuzcan’dan bir alıntı ile yaparak, kendine bir metin oluşturmuştu. Koroyu çağdaş bir biçimde kullanırken, Veysel’in sözlerini özgün sesi ve sazıyla Salih Gündoğdu’ya emanet etmişti. Solistin, hiç zorlamadan yaptığı seslendirme ve naif yaklaşımı yapıta çok yakışmıştı.
Besteci ve şef yaptıkları konuşmalarla yapıt hakkında 680 koltuklu salonu dolduran dinleyiciye bilgi sundular.
KÖKÜNE KADAR ÇEVRECİ BİR YAKLAŞIM
Geçtiğimiz yaz ve sonbaharda besteleyerek tamamladığı yapıt hakkında Erberk Eryılmaz, şöyle diyordu:
“Aşık Veysel’in doğa için yazdığı şiirlerinde onun kendisini nasıl doğanın bir parçası olarak hissettiğini, duyduğunu görebiliyoruz, ancak bu şiirlerini okurken beni çarpan ise artık onun bahsettiği doğanın olmayışıydı. Yaşadığımız Dünya 20. Yüzyıl’ın ortasındaki Dünya, Anadolu o zamanın Anadolu’su değil. Bu geri dönülemeyecek durum için, doğayı insanoğlu olarak hakederek yaşayabilmek için feryat eden bir müzik yazmak istedim.”
Aslında ortaya, hadi gene artık bıkkınlık vermeye başlasa da moda deyimi kullanalım, “yerli ve millî” bir iş çıkmıştı ama bu iş “köküne kadar çevreci”ydi. Bestecinin şu sözleri üzerine bu benzetmeyi yaptım:
“Aşık Veysel’in bu insana içten dokunan şiirlerden yola çıkarak doğa için sorumluluk almamız gerektiğine, ağacın hem manevi, hem de doğa için değerine, kuraklık sorununa, iklim değişikliğine ve doğanın korkunç yüzü olan depreme değindim ve bu konularda içimdekileri yumuşatmadan, direkt olarak söyledim. Bir besteci olarak müziğin sonsuz evreninde kaybolup, tamamen müziğin içerisindeki hedeflerime odaklanmış olabiliyorum. Bu önceliğimle birçok müzik yazdım, ama Aşık Veysel’in düşüncelerini, dertlerini müziğinin kalitesinden ödün vermeden söylemesi bana büyük ilham kaynağı oldu. Doğa ile türümüzün ilişkisinde artık dönülemeyecek yere geldiğimizden, zaman kaybetmeden, direkt ve sansürsüz bir şekilde fikirlerimi Feryat’ta ifade ettim.”
Koro, Hoppa Project topluluğu, besteci ve şef seslendirme sonunda dinleyiciden büyük alkış aldı. Çağdaş yöntemlerle halk çalgı ve müziğinin birlikte yorumlandığı özgün işlere bir yenisi eklenmişti böylece. Başta siparişi veren Devlet Çoksesli Korosu’nun şefi Burak Onur Erdem, müdürü Savaş Sakarya ve besteci Erberk Eryılmaz olmak üzere, tüm emek sahiplerini kutluyorum.
BAZI TEKNİK ELEŞTİRİLER
Seslendirmeyle ilgili bazı teknik eleştirileri de söylemezsem olmaz. Topluluk için düzenlenen ses yükseltme sistemi çok abartılı ve dengesizdi.
Şöyle ki, zurna ve tütek tiz birer çalgı ve akustik salonda sesinin hoparlörlerle verilmesine hiç gerek yok. Köy davulu da öyle.
Nitekim, Sınırsız’ın sonunda zurna-davul ikilisi zaten güçlü biçimde çalarlarken, o seslerin bir de elektronik olarak yükseltilmesi nedeniyle, eşlikteki diğer çalgıların sesi hiç mi hiç duyulmadı. Onlar için bir tür “sessiz sinema” gibi oldu.
Buğra Kutbay’ın kullandığı üflemelilerdeki tiz çalgılar hiç yükseltilmemeliydi, sesi pes olanlarda ise hafif bir dokunuş belki yapılabilirdi.
Topluluktaki tüm çalgıların sesleri yükseltildiği için genellikle koronun önünde duyuldu, iki öge arasında daha dengeli bir ortam sağlanabilirdi.
Akustik salonlarda ses yükseltme kullanılmak zorunda kalındığında daha dikkatli olmak gerek.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
19 Ocak 2024, Ankara
Not: Gerek dinleyici olarak salonda bulunanların, gerekse bu yazıyı okuyanların Feryat’ı daha iyi anlayabilmesi için, Erberk Eryılmaz’ın yapıt için hazırladığı metni aşağıda sizlerle paylaşıyorum:
I.
Dağlar çiçek açar, Veysel dert açar
Bir Veysel gelmiş geçmiş, demiş kendisi için
İnsan mıyım, mahluk muyum, ot muyum?
Ekilir biçilir bir nebat mıyım?
Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım?
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Biz içimizde bulduk onu
Benim için büyük besteci, usta.
Düşünmek de, düşündüğünü söylemek de zor.
O ne düşündüyse söylemiş sanatıyla.
“Tatmış dünya elemini
Kana banmış kalemini
Düşünceler kilimini
Dokur Veysel’e Veysel’e” (Ümit Yaşar Oğuzcan)
Dünyayı seven insan düşünür, dertlenir
Dağlar çiçek açar, Veysel dert açar
Toprağımız için, ağacımız, meyvemiz, sebzemiz, suyumuz için
Anadolu için, Dünya için, dertliyiz.
Dertliyiz doğayı hak ederek yaşamadığımız için
Veysel’in de bizim de söyleyeceklerimiz var
Dağlar çiçek açar, Veysel dert açar
II.
Yel estikçe dalgalanır dalları
Türlü türlü sada verir ağaçlar
Tertip olmuş kuğu gibi dilleri
Türlü türlü sada verir ağaçlar
Bahar gelir yaprak açar yaz olur
Aşka düşen ateş olur köz olur
Kaval olur keman olur saz olur
Türlü türlü sada verir ağaçlar
Çocuklarımıza kalsın diye
Kesenler kim?
Bu kesimi durdurun!
Neydi suçu onun?
Gittim ama durduramadım
Davul olur gümbür gümbür gümüler
Zurna olur ince sesle iniler
Gırnata derdlerimi yeniler
Türlü türlü sada verir ağaçlar
Kalem olup her lisandan okuyor
Ana sesi ciğerimi yakıyor
Dallarında çeşitli kuş şakıyor
Türlü türlü sada verir ağaçlar
III.
Gözyaşları gibi ulu dağlardan
İnginden ingine çağlayan sular
Derin derin derelerden dönerek
Arayıp aslını ağlayan sular
Konya-Karapınar, Iğdır-Aralık, Urfa-Ceylanpınar, Tuz Gölü havzası, Ereğli-Karaman bölgesi, Mardin-Batman hattı, Eskişehir çevresi
Dünyanın gelmiş geçmiş en sıcak ayı
Temmuz iki bin yirmi üç
Ülke topraklarımızın yaklaşık yüzde yirmi iki buçuğu, çölleşmeye yüksek derecede hassasiyet göstermektedir.
Çağlayarak o bahçeden o bağa
Hayat verir kuvvet verir toprağa
İrenk verir çiçeklere yaprağa
Nebatı toprağa bağlayan sular
Kuruyacak, yok olacak
İnsanoğlu suyu koymaz haline
Setler çeker barajlar yapar yoluna
Bunca santraller almış eline
Her bir ihtiyacı sağlayan sağlayan sular
Veysel iyi niyetiyle dokumuş düşünceler kilimini
ama “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.” demiş büyük Atatürk
Hava, su, toprak kirliliği, kanser,
atmosferde karbon, sülfür, kül, toprakta ağır metal,
Suyun doğal akışının kesilmesi, kuraklık,
canlı türlerinin yok olması demek
HES HES HES HES HES HES HES HES HES HES…
Termik termik termik termik…
Her zaman aşıkım suyun sesine
Baharda bulanıp çağlamasına
Akar gözyaşlarım gam deryasına
Veysel’in derdini yenleyen sular
IV.
Kükredi çimenler açıldı güller
Al şala bürünür bahçeler bağlar
Ömrümden gidiyor bu geçen günler
Ah çektikçe didelerim kan ağlar
Mart ayında sarı çiğdem açılır
Nisan gelir çayır çimen seçilir
Mayıs sonu tarlalara göçülür
Güzellere eda verir o çağlar
Dağları her türlü gül eden mevsim
Ayları toplayıp yıl eden mevsim
Veysel’i bir aşka kul eden mevsim
Kırılmaz Veysel’i bağlayan bağlar
Kükremedi çimenler açılmadı güller
Mart, mart değil
Nisan, nisan değil
Mayıs onun bildiği mayıs değil
Enerjiyi yanlış yerde arayınca
Yok oluyor baharlar
Çimenler güller
Kırıldı Veysel’i bağlayan bağlar
V.
Sam değmiş te bağlar dökmüş gazeli
Hanı harap olmuş Keşan Erzincan
Nice yiğitleri nice güzeli
Feleğin toruna düşen Erzincan
Bitmeyen gazel, değişmeyen, öğrenmeyen bizler
Kimi ana vermiş kimisi baba
Nice yavru vermiş gelmez hesaba
Felek kor insanı ne kaptan kaba
Tarihli felaket nişan Erzincan
Bitmeyen, hiç bitmeyen gazel, değişmeyen, öğrenmeyen bizler
Bahar gelir güller açmaz bağında
Kainat uykuda hep yatağında
Bir seher vaktinde uyku çağında
Feryadı dağlardan aşan Erzincan
Susmuş bülbülleri güller perişan
Garkolmuş toprağa kalmamış nişan
Kükredikçe dalgalara karışan
Hani Fırat ile coşan Erzincan
Bitmeyen feryat gazel, öğrenmeyen, değişmeyen bizler
Bitmeyen, hiç bitmeyen dertten bizler perişan
Veysel baktı
Veysel gördü
Veysel anlattı
Bildiği sözü söyledi
İnsan durdu
İnsan sustu
İnsan görmedi
Bilmedi, anlamadı
Bu böyle gitmez, of!
(Kalın yazı tipi ile yazılanlar Veysel’in özgün dizeleridir.
Metnin açık renkli harflerle yazılmış bölümü Erberk Eryılmaz’ındır.)