Bir film gördüm. Koz Yapım'dan Mehmet Demir Yılmaz'ın ilk filmi "İki İyi Çocuk". Ne ivedik kabalığına, ne güldür güldür gülmeceye, ne de klişe melodramatik duygusallığa yer veren bir film. Bence seyirciyi sınava sokacak bir senaryoyla yola çıkmış. Umut etmek istiyorum, sinema seyircisinin bu temiz, duyarlı, güldürürken hüzne, içiniz burkulurken kahkahaya geçeceğiniz, bir yaşam kesitinin inandırıcı karakterleriyle yürüyüp giden bir film. Biraz yeşilçam lezzeti, biraz Fransız Sineması ayrıntıcılığı. Yazar ve yönetmen Mehmet Demir Yılmaz, adeta, "merak etmeyin, iyi şeyler var yaşamımızda, yeter ki görelim" der gibi.
Tiyatroda ve sinemada yapımı başarıya götüren iki temel konu var diye düşünürüm. İlki metin yâni öykü, ikincisi kast yâni rol dağıtımı. Çünkü kısa bir seyir süresi içinde bize anlatılan öyküyü yaşama geçirecek, sırtlayacak olanlar bu iki temel öge... Tabii bu iki temel ögeyi yaşama geçirecek olan yönetmenin yeteneği, becerisi ve yazarla bütünleşen "düşünce" ögesi. Yâni bu yapımla seyircisine ne demek istediği.
Yükselen Değer?
Dünyada olduğu kadar Türkiye'de de zaman zaman yükselen ya da önemini kaybeden bazı değer yargıları var. Moda deyimle trende göre, bazen toplumsal değerler öne çıkıyor, bazen birey olmak önemseniyor. Toplumsal değerlerin önümüze koyduğu davranışlar bireyselliğin moda olduğu zamanlar için demodedir, eskimiştir. Paylaşım değerlerinin önemsendiği zamanların olumsuz davranışıysa, kendi bacağının derdine düşen insan örneğidir. Doğrusu ya bütün bunları tüketim ekonomisinin dayattığı sosyo kültürel davranışlar yâkinen izliyor. Öğrencilerimizle yaptığımız bir değerlendirmede gördük ki; çoğu televizyon dizisinin seyirciye öngördüğü, önerdiği (yoksa dayattığı mı?) yaşam biçiminde; ev/araba/gardrop örneklemelerine özenmemek, istek duymamak ve hâtta hayran olmamak olası değil. Bunlara ulaşmak için de gayet yalın bir yol önerilir; varlıklı (tercihan holding sahibi) bir hanım ya da erkekle yoksul (tercihan sekreter, manikürcü) bir hanım ya da erkek karşılaştırılır... Sonrasında gelsin entrikalar, kötücül dolantı trükleri....
"İki İyi Çocuk" filminin rol dağıtımı sinema ve tiyatronun birçok usta isimleriyle, sinema seyircisinin görmek istediği ünlü yüzler ve genç oyuncuları bir araya getiriyor. Filmin başrollerini Sarp Leventoğlu ve Kazım Karakadıoğlu üstleniyorlar. Sarp Leventoğlu'nun doğal, içten yorumu, Kazım Karakadıoğlu'nun sakin, inandırıcı, ölçülü yorumu filmin sürüklüyor. Sevcan Yaşar, Devrim Özder Akın, Mehmet Ulusoy, Hakan Güven gibi değerli oyuncuların yanı sıra Murat Serezli, Hamdi Alkan, Günay Karacaoğlu gibi konuk usta oyuncular filmin artı değerleri. Görüntü Yönetmeni Argyris Theos ve müzik Derya Köroğlu'nun, film için yazdığı beste oyunu tanımlıyor âdeta.
"İki İyi Çocuk" filmi, ismiyle biraz fazla tüyo veriyor. İyi bir şeyler göreceği ön bilgisi seyircide nasıl bir izlenim bırakır? Sınavın ilk adımı. Film başlıyor bir zekâ engellinin yaşam kesitini izlemeye başlıyoruz. Çocuğun zekâ engelliliği tuhaf, gülünesi, acınası davranış ayrıntısına yol açıyor doğal olarak. Aynı zamanda onu çevreleyen yakın ve uzak çevresinin davranışları da benzer tuhaflıklarla deviniyor. Ona gerçek polis gibi davranıyorlar. Sanki rol dağıtımı yapılmış bir kent halkı var perdede, herkes de rolünü ustalıkla oynuyor! Zekâ engelli genç, polis giysisiyle, bir overlokçuyu durdurup "ses yok, ceza var!" diye karaladığı kağıt parçalarını verdiğinde, şoför "peki komserim" diye cezasını (!) alıyor ve mikrofona fısıldayarak "overlokçu geldi" diye devam ediyor anonsuna, gibi. Oysa öğreniyorum ki bu senaryonun yaslandığı gerçek öykünün yaşandığı kentte Hatay'da böyle yaşanıyor olay. O engelli genç yadırganmadan, hoş görülerek yaşamın içine katılabiliyormuş gerçekte de.
Filmde, Ercan'a polis giysisi vermekte ve sokaklarda trafik polisliği oynamasını hoş gören emniyet müdürü var ama "bu deli" nin sokaklarda dolaşmasını mesleğe hakaret olarak değerlendiren emniyet görevlisi de. Öykü üç kanalda gelişiyor. Ercan'ın gerçeklikle bağını koparmış acılı öyküsünde Komser Serdar'la kurduğu güven/abi/sevgi ilişkisi, Komser Serdar'ın aşık olduğu Defne'yle kurmaya çalıştığı sevda ilişkisi, eski eser kaçakçılarının mafya örgütü ve güvenlik güçleriyle kurduğu absürt ilişki.
"İki İyi Çocuk" gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkarak yazılan, öykünün yaşandığı kentte, Antakya'da çekilen bir film. Senaryo özlediğimiz kertede gerçekçi, inandırıcı, iyi niyetli tematik değerleriyle; "kötücül de olsa iyiye evrilebilir insanlar, durumlar" diyor, yeter ki iyiye yönelelim! Filmin bir diğer başarısı diyalog düzeni. Sinemanın tüm ögeleriyle yürürken bütün içinde önemi olan bir anın algılanmasını bozacak kötü diyaloglarla değer yitirebildiği bilinir. Konuşan kişinin cinsiyeti, yaşı, toplumsal kimliği, kişisel özellikleri ve anın psikolojisi diyalogla içselleşmezse film bir yana, karakter bir yana savrulabiliyor. İşte "İki İyi Çocuk" bu anlamda çok başarılı. Sahnenin, kişinin,durumun gereksindiği gibi ve çok kıvrak, akıcı, inandırıcı ve tamamlayıcı bir dil konuşuyor filmde.
Bütün bu değerlendirmenin "ama" diye başlayan son bölümüne gelince: yönetmen Mehmet Demir Yılmaz genç sinemacı olarak kontrollü bir dil yeğlemiş.Gülünçle acının dengesini yitirmemek için uğraşmış. Yönetmenin ölçü/denge arayışının kalite ilkesiyle yapıldığını sanıyorum ve bu özlediğimiz bir şey. İşte, ama burada geliyor: Keşke yapmasa mıymış? Örneğin beceriksiz kaçakcıların durum ve karakter komiğinin tam tadına vararak keyifle doyasıya gülecekken (ki çok iyi oynanıyor) , Ercan'ın üniformasından koparıldığında yaşadığı derin acının yüreğimizi yakmasına kapılmak üzereyken (ki çok güzel oynanıyor) film hızını kesmeden yürümeye devam ediyor. Seyirci durumun, kişinin, anın, sözün anlamını algılayıp, kavrayıp tadına varacakken başka bir sahneye geçiyor film.
"İki İyi Çocuk" Çocuk kalanlar, çocukları anlayanlar ve içindeki çocuğu susturmayanların filmi. Mehmet Demir Yılmaz ve ekibinden yeni filmler, yeni insan öyküleri bekleyerek başarılar diliyorum.
GÜLŞEN KARAKADIOĞLU
23 Ağustos 2018