Birkaç anlamı var bu sözcüğün de. Size, güzel bir şarkının makamıyla zenginleşen bir anıyı da düşündürür, bir masayı, o masanın gücünü kullanmayı da.
Yıllar önce Türkmenistan'da Cumhurbaşkanı'nın tahsis ettiği araçlarla yolculuk ederken , eşlik eden eskort arabanın sinyalini duyan sivil araçların telaşla yolun sağına geçip beklemelerini gördüğümde çok şaşırmıştım. Batı ülkelerinde ancak bir ambulans geçerken görülebilecek, sağa geçip bekleyen araçların yakışıksız görünümü, anti demokratik bir ülkede sivil halkın kamu görevlileri karşısındaki ürkünç durumunun göstergesiydi.
Bürokrasi yıllarımda bu denli değilse de üst düzey siyasi makam sahiplerinin danışman, koruma, yardımcı, şoför gibi görevliler eşliğindeki yaşamları yabancım değildi. Görevim gereği Opera'da, Tiyatro'da ya da benzeri bir yerde karşılamak amacıyla beklediğim Cumhurbaşkanı'nın, bakanların korumaları tarafından adeta püskürtülüp savrulduğum çok olmuştur. Bir keresinde gidip "Ben sizi karşılamak üzere bekledim ancak bunu başaramadım" dediğimde Süleyman Demirel'in "Korumalar mı? Yaparlar!" dediğini Nazmiye Demirel'in de üzülüp teselli ettiğini anımsarım.
Tam tersi bir durumu Rusya seyahatimde görmüştüm. Kullanımım için görevlendirilen limuzin (Çayka) araçla Çaykovski Konser Salonu'na gitmiştim. Konserin bitiş saatini öğrenen şoförün Kültür Bakanı'nın yanına gidip sertce konuştuğunu gördüm. Bir itirazı vardı belli. Konser bittiğinde anlaşıldı. Bütün gün çalıştığı için gece beklemeyeceğini -muhtemelen fazla çalışma ücreti yoktu- söylemişti. Çünkü konser bittiğinde ortada hiçbirimizin arabası yoktu. Konsere solist sanatçı olarak katılan Suna Kan ve şef Rengim Gökmen de dahil olmak üzere bir minübüse tıkış tıkış sığışmıştık. Belli ki onların şoförleri de itiraz etmişti. Geceyi tıkıştığımız minübüsle otelimize dönerken kahkahalarla gülerek tamamlamıştık.
Buna benzer bir olayı Berlin'de yaşamıştım. Sanat Yönetmeni olduğum Rotunde Tiyatrosu'nda bir oyuna Kültür Bakanı gelecekti. Başlama saati öncesi kapıda karşılayıp kısaca konuşmak amacıyla bekledim, gelmeyince girip "Bakan gelmedi, bekleyemeyiz, zamanında başlıyoruz" dedim görevliye. Görevli "o geldi oturdu yerine" dedi. "Nerde" diye sorduğumda kırmızı süveterli birini gösterdi. O kişi biraz önce bisikletiyle gelmiş, bisikletini kilitleyip içeri girmişti. Ben resmi araba, şoför, koruma eşliğinde tantanayla gelecek birini beklemiştim.
Kuşkusuz demokrasi kültürü gelişmemiş ülkelerde görülen bu gösterişli, abartılı, devlet kasasından karşılanan makam saltanatına hiç yüz vermeyen devlet yöneticilerimiz de oldu ne güzel ki. En güzel örneğini 10. Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer ve eşi Semra Sezer'in yaşam biçimleriyle gördük. Görevde olduklarında adeta bir uygar ülkenin cumhurbaşkanı gibi tevazu içindeki tutumları; kırmızı ışıkta durmaları, market kasasında sıraya girmeleri, özel saatlerini paylaştıkları sırada köşkün elektrik ve hizmetli giderlerini karşılamaları toplumda biraz şaşkınlık, biraz yadırgama ama çokca da saygıyla karşılanmıştı.
Makamlarından ayrıldıklarından bunca yıl sonra bile görüldükleri yerde karşılaştıkları saygıyla sarmalanmış sevgi gösterileri kuşkusuz bunun kanıtı... Girdikleri salonda, katıldıkları toplantıda, bulundukları mekânda bulunan herkesin sihirli bir el değmişcesine ayağa kalkarak alkışlamaya başlamaları başka niçin olabilir.
Yıllar önce Tandoğan'da katıldığım bir mitingde onlarca gencin birbirlerine sarılarak bir slogan eşliğinde zıplayıp durduklarını görmüştüm. Yaklaşınca sloganlarını duydum: "Nec-det Se-zer Teşekkürler" diyorlardı. Bizlerden de .
GÜLŞEN KARAKADIOĞLU