Tek kişilik oyunlara giderken biraz gerilirim, hele bir tanıdığınız oynuyorsa daha da zordur gidip seyretmek. Kuşkusuz iyi olmasını istersiniz, beklersiniz; iyi bir oyun görmekten ötürü hem bir tiyatro sever olarak mutlu olursunuz hem de tanıdığınız tiyatrocunun başarılı (yani sizce) olmasından ötürü memnun olursunuz. Ama ya iyi değilse (yani sizce) iyi bir oyun değilse "iyi olmuş" diyemezsiniz. Üstelik oyun çıkarmanın ne kadar büyük bir emek gerektirdiğini de iyi bilirsiniz.
İşte böyle bir oyun vardı geçen gün görmem gereken. Murat Demirbaş'ın çağrısıyla kalabalık bir tiyatro emekçisiyle birlikte izlediğim oyun Vecihi Hürkuş'un yaşam öyküsünden yola çıkan ama bir yaşam öyküsünü aşan aslında, kurtuluş savaşını ve genç cumhuriyetin kuruluşunu anlatıyordu. Eminim bu tanımlama da seyirci için pek hayırlı bir işaret değil. Bir tiyatro oyunu hem yaşam öyküsü hem de kurtuluş savaşından söz ediyorsa ne menem birşey ola ki diyebilirsiniz. Üstelik tek kişi oynuyor! Çünkü, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin yayın organı Oyun'da değerli Ayşegül Yüksel Hoca'nın son yazısının başlığında da söylediği gibi "sanatçının ustalığını sınayan bir tiyatro türü" tek kişilik oyun.
Sahne Dergisi'nin prodüksiyonu olarak hazırlanmış "Bir Tayyareci Vecihi Hürkuş" oyunu. Çolpan İlhan Sahnesi'nde oynanan oyunun yazarı Mansur Erk, yönetmen Orhan Karataş, müzik (beste ve viyola icra) Murat Gedikli, dekor-kostüm tasarımı Dilek Kaplan, Işık Çetin Atay.
Uçak mühendisi Vecihi Hürkuş'un efsanevi yaşam öyküsü Osmanlı'nın çeşitli cephelerdeki savaşlarında gösterdiği büyük, şaşırtıcı, inanılmaz başarılarının ardından kurtuluş savaşı cephelerinde de sürdürdüğü özverili, çılgın, yiğit çalışmalarından söz ediyor oyun.
Yazar Mansur Erk'in başarısı bunca ağır bir dramatik olayı (olayları) anlatmasına karşın, çok sevimli bir dille, uzak açıyla seyirciye hüzün, üzünç, isyan gibi duygu ve düşüncelere yöneltmeyişi, üzerinden zaman geçmiş bir ölümcül olayı gülümseyerek, hafifçe dalgasını geçerek, söz oyunlarıyla eğlendirerek anlatması. Bu gülümsemede uzak açı var ancak anlatılanların ölümcül öneminden uzaklaştırma gibi, hafifseme gibi yakışık almaz bir yönelim yok kesinlikle. Başkaca bir oyununu bilemediğim yazarın bu yetenekli dilinin yeni oyunlarla sahneye ulaşmasını isterim.
Orhan Karataş oyunun sahnelenmesini gerçekçi bir dil yerine biri yüksek, bir daha kısa iki merdiven ve bir de sandalyeye dönüşebilen bir başka merdivenle çözmüş. Bu düşünce oyuncuya daha da sorumluluk vermesine neden olmuş ve çok da iyi olmuş. Murat Demirbaş doğrusu biraz da şaşırtıcı bir enerjiyle oyunu anlatıyor, oynuyor, yaşıyor , oyun başladığındaki ilgiyi yitirmeden sonlandırıyor.
Murat Gedikli'nin bestelediği ve viyolasıyla çaldığı müziği, oyunun başlangıcında seyirciye âdeta bir uyarıda bulunuyor. "Birazdan çok önemli, hüzünlü bir öykü dinleyeceksiniz" diyor müziğiyle ve estetik bir dille. Oyunun bazan coşkuyla bazan hüzünle aktarılan bölümlerinde oyuncuya eşlik ediyor, ne öne geçiyor ne geride kalıyor.
Oyun önümüzdeki günlerdeki Antalya, Girne ve Avrupa turnelerinden sonra yeni oyun döneminde de oynamayı sürdürecek.
GÜLŞEN KARAKADIOĞLU
15 Mayıs 2018