Toplumların çatışmalı, karşıtlık kültürünün yaşandığı zaman dilimlerinde günlük yaşantıya, öncelikle de diline, söyleşi konularına gergin üslup egemen oluyor. Böylesi ortamlarda, gerginlik dilden bedene doğru yol alıp birbirine tahammül edemeyen insanların yaşadığı bir dünyaya dönüşüyor yaşam.
12 Eylül günleri sonrası Berlin’e gittiğimde sokaklardaki insanların huzurlu dingin halleri dikkatimi çekmişti. ZDF televizyon kanalında yayınlanan söyleşimde bundan söz etmiştim. Geride bıraktığım ülkemde insanların genel tavrına sinmiş gergin, endişeli, korkulu davranış dilinden sonra çok hoşuma gitmişti insanların huzurlu davranışları. Yollarda arkamdan gelen birine “günaydın” dediklerini sanıyorken, tanımadığım o kişilerin beni selamladıklarını anlamam zaman almıştı.
Tiyatro tarihine bugün de değerli bulduğumuz kuramsal bilgileri aktaran Aristoteles’in öğrencisi İskender’e önerdiği yönetim stratejisini biliriz. Kâdim Pers kültürü karşısında bocalayan İskender hocasına sorar: “Ne yapmalıyım”? O gün bugün geçerli bir yoldur Aristoteles’in yöntemi: “Karşıtlıklar üret ve sonra karşıtlıklar hâtta farklılıklar üzerinden siyaset üret” der üstat öğrencisine. .
Yabancısı değiliz bu siyaset üslubunun. Değişik görüş, etnik köken, dini inanç sahiplerini pervasızca hakaret öznesi yapmakta sakınca görmeyen yönetimlerin yabancısı değiliz. Bir ulusal kimliği “affedersiniz” özrü ardından dile getirebilen sorumluluk sahibi kimi kişilere de rastlayabiliyoruz .
Böyle sevimsiz günlerde bir nefes almak, yaşama umutla bakabilmek, her şeye karşın “aşk” diyebilenlerin varlığıyla mutlanmak istiyorsanız, bir oyuna gitmenizi önereceğim.
GÖRÜLESİ BİR OYUN
Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu’nun sahnelediği “Aşk Biter mi” oyununun yazarı Serhat Yiğit, yönetmeni Işıl Kasapoğlu, dekor tasarımı Hakan Dündar, ışık tasarımı Cem Yılmazer, kostüm tasarımı İnci Kangal Özgür, Müzik Direktörü Volkan Akkoç, Koreograf Maral Ceranoğlu . İsmail Sürücüoğlu’na danışılmış belirtildiğine göre.
Son yıllarda özel tiyatrolarda kolay görülemeyecek büyük yapımlarla repertuvarını zenginleştiren Çolpan İlhan Sadri Alışık Tiyatrosu, az kişili oyun da yapsa prodüksiyonun gereklerini ihmal etmiyor, profesyonel kadrolarla çalışıyor.
Günümüzden bir kadın ve erkek görüyoruz oyun başladığında. Bir süre aşk yaşadıkları halde oyun sonunda öğreneceğimiz bir nedenle ayrılmışlardır. Anlaşılan tüketilmemiş, yarım kalmış bir aşktır gördüğümüz. Karşımızdaki kadınla erkeğin aşklarının kırılma noktasını bilmesek de tıkandığı yerden sonrasını izlerken, nice başka aşklardan örneklemelere tanıklık ederiz.
Erkek ayrıldıklarından 12 yıl sonra, ne zaman ve nerede bulacağını bildiği kadının karşısına çıkar. O mekân ilk kez buluştukları yerdir. Kadın yalnızdır. Mumla aydınlanan sahneyi -hayatı mı- kapsayan büyük bir ağacın yanıbaşında bir masada oturmaktadır. Bir şey -kişi- bekleniyor gibi izlenim bıraksa da kadının özgüvenli hali daha çok bir düşünceyi dile getirecek gibidir. Belki de bir soruyu. Soru, Evrim Alasya tarafından, duygudan arınmış dingin sesiyle salona yöneltilir. Aşk Biter mi?
Soru kendi öyküsüne mi yöneliktir? Oyunu 85 dakika soluksuz seyreden seyirci sorunun yanıtını düşünecektir. Biter mi? Edebiyatımızın müziğimizin kimi güzel insanının aşklarından örneklerle yanıt aramayı sürdürür seyirci. Oyun kararı seyirciye bıraksa da kendi yanıtını böylece yorumlamaktadır.
Sahnede gördüğümüz oyun öznel bir duyguyu aktarmaktan öte katmanları olan önyargılarımızın kısıtlarından sıyrılıp insani ilişkileri düşünmek için olanak sunuyor seyirciye.
Oyunun bence çok değerli yanı eserlerinden örnek alınan sanatçıların toplumumuzda başkaca özellikleriyle tanınıyor olmaları. O kişiler önem verdikleri düşünceleri, değer yargılarıyla yaşam öykülerini okuyup, duyup tanımaya çalıştığımız, önemsediğimiz kimi sanatçılar.
HERKESTEN BİR PARÇA SANKİ
Yaşamları boyunca içinde bulundukları toplumla ya da ülke yönetimiyle farklı görüşlere, inançlara ve etnik kökenlere sahip insanlardan ve onların yaşadıkları aşklardan söz ediyor oyun. Üstelik onlar farklılıklarının kendilerine dayattığı değerlere karşı gelmiş kişilerdir. Bedel ödemekten kaçınmamışlardır. Ve aşık olmaktan, aşkları uğruna şiir yazmaktan, türküler düzmekten, yorumlamaktan da.. Kimlerin öyküleri yok ki sahnede? Attila İlhan, Nazım Hikmet, Ruhi Su, Edip Cansever, Ahmet Arif, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cahit Sıtkı Tarancı, Özdemir Asaf, Didem Madak, Abdurrahim Karakoç gibi şairler. Ahmet Kaya, Fatih Kısaparmak, Musa Eroğlu, Mustafa Budan, Nadir Göktürk, Ruhi Su, Sezen Aksu, Vedat Sakman’ın besteleri Kerem Alışık’ın ve Evrim Alasya’nın usta işi yorumlarıyla oyunda yer alıyor.
Bazılarıyla şahsen tanışmış olmanın onurunu taşıdığım bu kişiler, kendimizce önemli, değerli olan özelliklere sahip. Ahmet Arif’in hasretinden prangalar eskitmesini, Abdurrahim Karakoç’un lambada titreyen ateşi üşüten duyarlılığını sahnede görüyoruz. Deniz Gezmiş’lerin idamını duyduğunda yazdığı mahur besteyi Ahmet Kaya’nın notalarıyla müjganla biz ağlaşırız diyerek dile getiren Attila İlhan’ı, Sıdıka Su’nun mahsus mahaldeki işkence görmüş halini acıyla dile getiren Ruhi Su’yla irkiltmeden yansıtmak ustalık işi. Ülkemiz aydınlarının yaşadığı nice ağır koşulları kanırtmadan, aşklarını ve onların insani yanlarını öne çıkararak söz ediyor oyun. Bunca insan hakları ihlallerini barışçıl bir üslupla seyirciye anımsatıyor yüreklice. Oyun sonrası evinize gidip o kişileri daha iyi tanımak, şiirlerini okumak, şarkılarını dinlemek istiyorsunuz. Tabii sahnede izlediklerinizin tadını hatırlayarak.
Onlar ki aşkı ağırbaşlılıkla taşımayı bilmişler nice değerli insanlarımızdır. Aşkını şiirle müzikle dile getiren kişiler kadar sevdikleri de öykülere anlam katıyor.. Sanatsal yaratılarıyla yaşadıklarını bizimle paylaşmış, kendimize maledeceğimiz, kabullenip sıkça tekrarlayacağımız şiirlere şarkılara yansıtmışlardır aşklarını. Artık o şiirler şarkılar bizimdir de…
HERŞEY USTA İŞİ
Oyun Işıl Kasapoğlu’nun rejisiyle oynanıyor. Kerem Alışık ve Evrim Alasya’nın kurgu rol kişileri kadar yansıladıkları yaşanmış öykülerin rol kişilerini de oynadıkları keyifli, bitmese diyeceğiniz 85 dakikalık bir oyun. Sahnedeki dev boyutlu ağaç ve üzerindeki kırmızı elmalar, kadın ve erkeğin varoluşuna ilişkin söylenceyi ironik bir dille yorumluyor. Bir de sahnedeki öykülerin tıkanma ya da kırılma noktalarında ağaçtan bir, birkaç elmanın düşüp durması da aynı aşk tanımlamasına alaycı bir bakış sanki. Oyuna ilişkin tek ama diyeceğim konu bu. Fazla mı öne çıkmış bu gösterge!
Işıl Kasapoğlu ustanın rejisi, açık biçim bir tiyatro diliyle birkaç yakın dostun bir araya geldikleri bir akşam sohbeti gibi doğal, rahat bir oyunculukla sürüyor. Deneyimli oyuncular Kerem Alışık ve Evrim Alasya, hem kurgu rollerini hem öykülerine değindikleri değerli insanların rollerini doğal, inandırıcı bir lezzetle oynuyorlar. Sahneye, birbirlerine, oynadıkları kişilere yakışıyorlar. Hatta bazen oyuncular doğaçlama mı yapıyorlar gibi anlayamadığımız bir oyun katıyorlar sahnelerden birine. Kerem Alışık, bir sahnede tiyatro sanatının açık biçim tiyatroya verdiği bir olanağı kullanıyor; oyuncu olarak sahneye girişini, oyunun normal akışının dışına çıkarak (ya da öyleymiş gibi yaparak) Evrim Alasya’nın rolüyle şakalaşarak başlatıyor. Sıcak, sevimli bir ‘oyun içinde oyun’. Oyuna, role, oyuncuya yakışan bir şeyler oluyor sahnede. Rol mü yoksa gerçekten mi şaka yapıyor Kerem Alışık. Salondan sıcacık bir karşılık alıyor. Adeta yabancılaştırma efektiyle seyirciyi uyarıyor Kerem Alışık.
Tiyatronun mutlaka bir sözünün olması, bu sözün de tumturaklı bir şeyler söylemesi gerektiğine ilişkin arayışımıza güzel bir yanıt “Aşk Biter mi?“ Tiyatro oyunu bir şeyler söylemeli, söylüyor da. Ama hüznü, keyfi, acıyı güler yüzle sarmalayarak sunabilir bu sanat dalı. Biz seyirciye düşen de tiyatronun tadına varmak olur böylece. Salonda bir estetik konsensus oluşuyor, herkes seyrettiğinden kendince haz paylaşmış, evine dönüyor…
GÜLŞEN KARAKADIOĞLU
8 Mayıs 2025, Ankara