Çolpan İlhan Sadri Alışık Tiyatrosu yıllardır repertuvar tiyatrosu olmanın yanında büyük yapımlarla seyirci karşısına çıkmayı sürdürüyor, "Guguk Kuşu" ve "Esaretin Bedeli" oyunlarından sonra "Amadeus" u sahneliyor. Ankara'da Congresium'daki turnesi büyük bir seyirci ilgisiyle yaşandı. "Amadeus" bir büyük prodüksiyon olarak , seyircinin beklentisini ivme kazanarak karşılıyor. Ankara'ya Nisan'da yapılacak turnenin biletlerinin satıldığını öğreniyorum ilgililerden. Covid 19'un neden olduğu duraksamayla birlikte Mart sonu itibariyle ulaştığı seyirci sayısı yüzyirmibeşbin gibi müthiş bir noktaya varmış bulunuyor. Devlet Tiyatrosu yapımlarında görebildiğimiz zengin kadrolu oyunların dışında bu ölçüde büyük ve profesyonel kadroyla kotarılmış özel büyük prodüksiyon olarak Amadeus önemli bir çıkış yakalıyor. Seyirci başarısına bakıldığında büyük bir açlığı yanıtladığı görülüyor. Yeni yapımlar için umut veriyor.
Ancak böylesi ve daha küçüğü olduğunda bile sahne üstü, arkası, seyirci organizasyonu, sahne tasarımları, oyunculuk gibi kesintisiz işleyen bu profesyonelliğin gereksinimi olan tiyatro yapısı eksiği bir kez daha ortaya çıkıyor. Bir kentin, ülkenin önemli artı değerlerinden biri de sanat kültür yapılarının varlığıdır. İstanbul bir ölçüde bunu sağlasa da Ankara'da Devlet Tiyatrosu'nun salonlarından başka kayda değer bir tiyatro yapısı yok. O sahneler de daha önceki yılların olanaklarıyla kotarılmış yapılar. Ankara'nın bu konuda sicili bozuk zaten. Sicili bozan Akün ve Şinasi Sahneleri için verdiği mücadelede tiyatrocuları yalnız bırakması ve en büyük kusuru 60 yıldan fazla Ankaralı'ya ve Ankara'ya gelen ilgililere nitelikli tiyatro sunan Ankara Sanat Tiyatrosu'nu yaşatmayı başaramamış olması. Tiyatromuzun yüzakı nice insanın gelip geçtiği Ankara Sanat Tiyatrosu sahnesini bırakıp gitmek zorunda kaldı.
Kuşkusuz tam anlamıyla tiyatro yapımlarını teknik açıdan kusursuz ağırlayacak yapılar oluşturmak kamu yönetiminin boynunun borcu ama kentin varlıklı sivil ağırlığının da sorumluluğu yok mu? Üzerinde yaşadığımız bu toprakların insanlığa armağanı anfitiyatrolarının günümüze kalan en güzellerinde o şehir devletinin olduğu kadar kentin zenginlerinin de katkısı olduğunu biliyoruz. Örneğin Bergamos Amfitiyatrosundaki sahne arkasının görkemli rölyeflerini ve 30 bin kişilik seyirci olanağını Bergamoslu zenginler destekliyor. Çünkü o yapıyla kendileri de gururlanıyor, başka illerin yöneticilerine karşı üstünlük sağlıyorlardı. Bunun günümüzde örneklerini bir ölçüde İstanbul'da görüyoruz. Nejat ve Şakir Eczacıbaşı'nın bu uğurdaki çabasını saygıyla anmak gerekiyor. Yeterli mi , değil doğal olarak. Kamu yönetiminin bu konudaki isteksizliğini biliyoruz. Cumhuriyet öncesi yangınlar ve benzeri kırımlarla elden çıkan İstanbul ve İzmir'deki nice tiyatro salonuna ek olarak saraylardaki tiyatro sahnelerinde de dünyaca ünlü topluluklar sahneye çıkıyordu. Kaldı ki kendi ülkemizi bırakalım Bayreut Operası'nın inşaasında sıkıntıya düşüldüğünde Wagner'in yardım çağrısına 3000 altın göndererek destek olan Abdülaziz'in torunlarının kendi ülkelerindeki bu yoksulluğunu anlamak olası değil.
Yani büyük prodüksiyonları özleyen ve severek koltuklarına doluşan Ankara'lıların bu gösterileri ağırlayacak salonlara gereksinimi olduğu belli. Ne Congresium Salonunun ne Şura Salonunun ne de Devlet Tiyatrosu sahnelerinin doğru dürüst bir oyunu gereğince oynamak ve seyretmek için yeterli olanaklara sahip olmadığı kuşkusuz.
VE, AMADEUS...
Bir tiyatro oyununun seyirciyi koltuklarında merakla oturtabilmesi için bir kaç kural var bildiğimiz gibi. Gerçeğe benzer olabilir bir öykü anlatılmalıdır ama olağandışı ve sürpriz içeren olaylar kurgusu olmalıdır ki seyirci özdeşleşeceği oyun kahramanıyla ilgili dramatik gelişmeyi ilgiyle izlemeyi sürdürsün. Kuralların vazgeçilmezi ise seyircinin yandaş olduğu oyun kişisinin dramatik olayıyla hemhal olması, onu ilgiyle izlemesidir. Amadeus başka bir yol tutuyor. Oyunun başında, Mozart'ın yaşam öyküsünün sonu seyirciye aktarılıyor. Seyircinin Mozart gibi bir dehânın yaşam öyküsünü genel hatlarıyla zaten bilir olduğu dramatik aksiyon oyunun başında bir haber bülteni gibi yansıyor sahneye. Sahne önüne aktarılan kamuoyu yansımalarıyla oyun başlıyor. "Amadeus'un ölümünde Salieri isimli Müzik Direktörünün ne kadar etkisi var?" , "Neler olup bitmiş?" , "Neler söyleniyor saray çevresinde?" , "Müzik sanatçılarının aydınların çevresinde neler konuşuluyor?". Ve sonra oyun başladığında oyunun anlatıcılığını da kostümü peruğuyla üstlenmiş olan ileri yaşındaki Salieri sahnede genç yaşına dönüşüyor. Bu kez anlattıklarını yaşamdan kesitlerle örnekliyor. Geriye dönüp olguyu özetliyor. Yaşananları zaman zaman özeleştirisini de yaparak Amadeus'un dramatik yaşam öyküsünde kendisinin ne denli etkin olduğunu açıkca söyleyiveriyor.
Tüm oyun boyunca Salieri yaşlı haliyle uzak açıdan gelişmeleri aktaracak, gençlik hallerine dönüştüğünde de olayların gelişimine, yaşlılığında açık sözle kendisine yönelttiği özeleştirinin ne kadar da doğru olduğunu yaşayarak yansılayacaktır seyirciye.
Salieri üzerinden yazar Peter Shaffer bir kaç konuda eleştirel bir bakışa sahiptir. Sanat üretimindeki ilişkilerde demokrasinin var olup olmayacağı, tanrı inancına bu kadar sadakatle bağlı olan birinin -ki bu kendisidir- ne denli kötücül olabileceği gibi bir çelişkinin varlığı, olağanüstü bir yetenek bile olsa sanatçının ilişkilerinin yeteneğinin insanlara ulaşmasını sağlamaya yetip yetmeyeceği, dehâ düzeyinde bir sanatçının bile yoksulluk içinde sağlığını yitirerek ölüp gitmesine engel olamayacağı, ahlaksal değer yargılarının kişisel çıkarlar karşısında eriyip gidebileceği gibi her biri bir oyunu zenginleştirecek bir çok tematik ağırlık taşıyor oyun. Salieri musevi inancıyla hristiyanlığın temel değerlerini de tartışmaya açar kendi özelinde, saygın bir iktidar konumunda ne kadar alçalabilineceğini örnekler yine kendi rol kişiliğinde, ekonomik yetersizliğin sanatçıyı nasıl bir açmaza düşürebileceğini, sevdiğinin yeteneğinin görülebilmesi için eşinin nereye kadar özveride bulunabileceğini anlatır Mozart'ın eşi üzerinden.
Selçuk Yöntem ve Okan Bayülgen'in Salieri ve Mozart'ı oynadığı Amadeus oyunu Nüvit Özüdoğru çevirisiyle Işıl Kasapoğlu tarafından sahneye konulmuş. Diğer başlıca rollerde Özlem Öçalmaz, Coşkun Ülgen, Kevork Türker ve oyuna dinamizim katan renkli oyunculuklarıyla Sabri Özmener'le Yiğit Pakmen yer alıyorlar. Amadeus'un dekoru Hakan Dündar'ın, Kostümü Nalan Alaylı'nın, ışığı Kerem Çetinel'in tasarımları. Oyunun önemli bir ağırlığını oluşturan müzik direktörlüğü'nde Volkan Akkoç'un ismi görülüyor. Hareket düzeni Senem Oluz'a ait. Dramaturgi Bilgesu Kasapoğlu, saç ve makyaj Neriman Eröz. Oyun tümünün uzmanlıklarıyla kotarılmış seyirciye saygıyla sunulan bir başarılı bir yapım olarak sahneliyor.
Sahne üzerinde başarılı bir orkestranın bulunduğu rejide oyunun bir önemli rolü de özellikle müthiş sesiyle soprano Ceren Aydın başta olmak üzere koro. Oyun zaman zaman tiyatro sanatının yetkin oyuncularıyla sahne önünde sürerken orkestra ve koro müzikal performansıyla zenginleşiyor..
GÜLŞEN KARAKADIOĞLU
11 Mart 2022, Ankara