Bugün köşenin sahibi, resmimizin
önemli isimlerinden Teoman Südor…
Teoman Südor, geçtiğimiz aylarda, Gülseren Südor’la birlikte İtalya’da Venedik, Lignano ve Udine’de peşpeşe açtığı sergilerden sonra yapıtlarını yeniden İstanbul’da sergiliyor. Onun yapıtlarıyla buluşunca ayaklarımız yerden kesiliyor; başka bir dünyaya, belki de dünyamızın başlangıcına, yaşamın başlangıcına açılıyor gözlerimiz.
Yeniden doğuşa, rönesansa dönüyor gibiyiz: Rönesans ustalarının resimlerinde perspektifi belirtmek için arka plana koydukları manzaralar, büyütülüp karşımıza çıkarılmış sanki. Ama büyük bir fark var: Rönesans bilgilerini aşmış bir yeryüzünde yaşam bilgisinin farkı…
Çıplak tepeler, dorukları sivri dağlar, kıvrılıp giden yollar, gizemli ışıklar, uçsuz bucaksızlık…
Derken belki uzakta bir yelkenli ya da kocaman bir deniz kabuklusu ya da bir elma ya da balıklar...
Farklı simgelerle yaradılış söylencelerine, mitolojiye gönderme yapmakla kalmıyor ressam; resim sanatının eski büyük ustalarına da selam veriyor arada bir.
Bazan Giorgione’nin Venüs’ünün soyundan gelme bir güzel çıkıyor ortaya.
Kıyıya vuran deniz kabuğundan savrulmuş kadın, Botticelli’nin deniz kabuğundan doğan Venüs’ünün üzerinden geçen tüm çağların tanıklığını etmiş gibi...
Bilen, ama “tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir” diyen bir bilgeyi yansıtır Teoman Südor’un resimleri. Hep soran, hep araştıran; dinginliğin altında kabarıp taşan bir resim…
Günlerin karanlığından sıyrılmak için, Teoman Südor’un resimlerindeki ışığın gizemine sığınabiliriz. Resimlerinin kıyısında durup onun sunduğu gizemli dünyalarda olanları ve olabilecekleri izlemek için ya da yüreklilik gösterip o dünyalara adım atabilmek için 22 Aralık’a kadar süremiz var: Kadıköy’ün iskeleye inen sokaklarından birinde yer alan Galeri Diani’deki sergi 22 Aralık’a kadar açık.