Köşeyi bu kez kimin kaptığı başlıktan belli…
Bizdeki uygulamaya göre, müzeler, geçmişin tanıklığıyla çevremizi daha iyi anlamamıza yarayan kültür kurumları değil her zaman. Yine de, böylesi müzelerin kurulmasını düşleyebiliriz. Düşler sınır ve yasak tanımıyor, ne de olsa. Peki, ama bu çağda bunca işçinin yaşamını yitirdiği ülkemizde bir madencilik müzesinin kurulmasını akıldan geçirmek nasıl nitelendirilebilir? Safdillik mi, işin özünü çözmek varken fantezilerle uğraşmak mı? Bu sorunun yanıtını vermeden önce, yeryüzünün çeşitli ülkelerindeki madencilik müzelerine bir göz atalım.
Geçmişte madencilik acıları yaşanmış ülkelerde bugün birbirinden ilgi çekici madencilik müzeleri var. Bu müzeler, 19. yüzyılın ikinci yarısında açılıp artık çalışmayan gerçek maden ocakları üzerinde kurulmuş. Buralarda her yaştan ziyaretçi, madenciler gibi giyinip yeraltına inerek dünyanın bu en zor işinin geçmişte ve günümüzde nasıl yapıldığını görüyor. Rehberleriyse eski madenciler...
West Yorkshire’daki İngiltere Ulusal Madencilik Müzesi’nde ziyaretçiler kafesin içine girerek çetin kömür madenciliğinin zaman içinde geçirdiği aşamaları görmek üzere yerin 140 metre altına iniyorlar. Fransa’da Nord/Pas-de-Calais’deki kömür madenciliği tarihine adanmış Leward Maden Tarihi Merkezi’nde ise 450 metre derinliğinde kuyulara iniliyor. 19. yüzyılın ikinci yarısında madenlerde erkeklerin yanı sıra kadınlarla çocukların da çalıştığı, taşıma için midillilerin kullanıldığı dönemleri yaşarcasına ses ve video gösterileriyle zamanda yolculuk yapan ziyaretçiler bununla kalmayıp günümüzdeki uygulamaları da görüyorlar, madenci rehberlerinin kendi deneyimlerini dinliyorlar.
Edinburg yakınlarındaki İskoçya Ulusal Madencilik Müzesi, “Kömürün Öyküsü”nü anlatarak karşılıyor ziyaretçilerini: 360 milyon yıl önce kömürün oluşumundan insanoğlunun 13. yüzyılda başlayıp günümüzedek süren kömür çıkarma çabalarını gösteriyor.
Bu müzenin en ilginç yanlarından biri düğün mekanı olarak kullanılması!... Düğün yapmak için farklı bir mekan arayanlara ocağın –Viktorya dönemi yapısı- enerji santrali, yüksek kemerli pencereleri, özgün tuğlaları ile çekici bir seçenek olarak sunuluyor.
Bütün iyi müzeler gibi madencilik müzeleri de özellikle okul çağındaki çocukların ilgisini çekmeyi önemsiyorlar; okullar için birbirinden ilginç deneyim etkinlikleri düzenliyorlar.
Bochum’daki Alman Madencilik Müzesi, yalnızca kömür madenciliğine ayrılmamış; madenciliğin tüm kollarını kapsıyor. Burada yetişkinler için ilginç atelye çalışmalarından başka iki yaşından başlayarak her yaş grubundaki çocuk için farklı atelye seçenekleri bulunuyor. Ayrıca, yine çocuklar için bilgi, eğlence ve serüven içeren özel yaşgünü programları var.
İskoçya Ulusal Madencilik Müzesi’nde çocuklar için tasarlanmış birbirinden ilginç etkinlik ortamından birkaçı şöyle: Çocukların karanlık, soğuk, daracık kömür kuyusunda çalışmanın nasıl olduğunu fark etmeleri için sürünerek geçecekleri bir tünel bulunuyor. Eşlerinin madenci giysilerini temizlemek için ne denli uğraştıklarının deneyimlenebileceği bir “çamaşır günü” etkinliği var. Ayrıca Viktorya döneminin giysilerini giymek gibi eğlenceli etkinlikler de hazırlanmış çocuklar için.
İngiltere Ulusal Madencilik Müzesi’nde isteyenler midillilerle gezinti yapıyorlar.
Ayrıca, 17 hektara yayılmış Umut Kuyusu adlı maden kömürü ocağı bütünüyle restore edilerek bilime ayrılmış: burada interaktif (etkileşimli) modeller, dokunmatik sunumlar, sanal deneyimler ziyaretçinin merakını kurcalıyor, ona keşfetme coşkusunu tattırıyor. Ziyaretçiler bu ocaktan havuzların bulunduğu alana yürüyerek madenden dışarı pompalanan suyun nasıl arıtıldığını gözlemleyebiliyorlar.
Müzelerin çoğunda yalnızca maden ocaklarını değil, madencilerin kazayla karşılaştıklarında başvurdukları ilk yardım merkezini, yeraltına inmeden giysilerini bıraktıkları, lambalarını aldıkları, ocak çıkışında yıkandıkları odaları görüyor; bazı müzelerde ocağa inip çıkarken buralardan geçiyorsunuz.
İngiltere Ulusal Madencilik Müzesi’nin ilginç yönlerinden biri, sözlü tarih koleksiyonu: madencilerin, sendikacıların, eşlerinin ve çocuklarının seslerinden anılarının toplandığı bir bölüm bu.
Madenlerde yaşamlarını yitirmişler için her müzede farklı bir anma düşünülmüş: kiminde bir bahçe; kiminde adların yazılı olduğu bir duvar…
İngiltere Ulusal Madencilik Müzesi’nin öteki madencilik müzelerinden en büyük farkı ise sergilediği sanat koleksiyonu… Bu koleksiyonda hem ressamların maden konulu resimleri, hem de amatör ressam olan madencilerin resimleri yer alıyor. İkinci gruptaki resimler koleksiyonun büyük bölümünü oluşturuyor. Bu yapıtlar madencilerin şaşırtıcı yeteneklerini göstermenin ötesinde şimdi yok olmuş bir döneme ilişkin toplumsal kayıtlar olarak önem taşıyor. Hemen burada, 1934 yılında İşçi Eğitim Derneği’nin girişimiyle madenciler için resim kursları açıldığını, 1947’de madenlerin devletleştirilmesinden sonra kurulan Ulusal Kömür Kurulu’nun her yıl madenciler arasında yaratıcılığı özendirmek için resim yarışmaları düzenlediğini, böylece meslek yaşamına madenci olarak başlayıp da ressam olanların varlığını öğreniyoruz.
Bütün bunlar bizi umutsuzluğa mı sürüklüyor? Daha yiyecek kaç fırın ekmek var, diye mi düşünüyoruz? Türkiye’de Zonguldak’ta, Soma’da bir ya da birer madencilik müzesinin kurulmasını saçma sapan bir fantezi olarak mı görüyoruz? Unutmayalım ki, bizde de sayıları çok olmasa da deneyimli müzeciler var. Ayrıca, daha 4 yıl önce İstanbul Üniversitesi’nde müzeci yetiştirmeye başladık. Öte yandan, her yıl bütün dünyanın yıllık gereksinimindeki artışı karşılayacak sayıda maden mühendisi mezun ettiğimiz açıklandı. Kısacası, madenlerin nasıl işletileceğini de, müzelerin nasıl kurulacağını da biliyoruz. Önemli olan o bilgiyi harekete geçirmek, onu harekete geçirecek akla geçit vermek…
Ta 1960’larda mesleğini seçerken işçilerle tiyatro yapmak düşleri kurmuş bir sevgili maden mühendisine selamlarla…