Ankara CERMODERN’de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun (1911 – 1975) “Sevmek Güzel Meslek” retrospektif sergisi (Pharmactive ana sponsorluğunda) 7 Nisan – 30 Temmuz 2107 tarihleri arasında sanat sevenler tarafından ziyaret edildi.
Sergi, Temmuz ayı boyunca devam eden bir etkinlikle 2 boyutlu halinden çıkarak yepyeni bir boyut kazandı. Bu etkinliğin gerçekleşmesi, Bedri-Fiziksel Tiyatro Projesi sayesinde mümkün olmuş. Projede, dans – müzik – tiyatro sanat dalları bütünleşip Bedri Rahmi’nin yaşamını, aşklarını, yazılarını, şiirlerini, resimlerini görüntüye getirmişler. Gösteri mekânı sergi salonun tümü. Dans koreografileri Galip Emre Dance Company tarafından hazırlanmış. Prodüksüyonu Beyaz Yaka Tiyatro Topluluğu üstlenmiş. Gösterinin metnini Bülent Usta hazırlamış, gösterideki anlatımı Ercüment Aydın gerçekleştirmiş. Prodüksüyon yönetimi Orkun Dökmeci’ye ait.
Galip Emre Dance Company menajeri ve Beyaz Yaka Tiyatro kurucusu Orkun Dökmeci, Galip Emre Dance Company (GEDC) nin 2105 yılında kurulduğunu ve “fiziksel tiyatro” janrını temsil eden özel bir kumpanya olduğunu belirtiyor.
23 Temmuz 2017 tarihinde, kalabalık bir izleyici gurubu sergi salonunun cam kapılarının önünde toplandı. Kapılar açıldığı zaman, anlatıcı Ercüment Aydın, hem serginin rehberi oldu, hem Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun hayatını dile getirdi, ressamın hem şiirlerini seslendirdi, hem de projenin tiyatro ögesini (üstlendiği değişik rollerle) olağanüstü bir oyunculukla görüntüye getirdi.
Ercüment Aydın, izleyicileri sergi salonuna yönlendirdiği zaman sergi mekanında bazı dansçılar belirdi ve zaman zaman anlatıcının sözcüklerini yankılarlarken Antik Yunan trajedilerindeki koroları andırdılar. Aniden bir ses “Kedi nerde ?” diye bir “Kedi” yi aramaya başladı. Bu “Kedi” kimdi acaba?
Ünlü yazar Yaşar Kemal, Bedri Rahmi için “Anadolu’nun kedisiydi. Koklamadığı yer kalmamıştı” demiş. Herkesin merakla aradığı bu “kedi” Bedri Rahmi’nin tablolarında, yazılarında, mektuplarında, daktilosunda saklanmıştı. Dansçılar bir saklambaç oynarcasına sergi mekânında hareket ederlerken Bedri Rahmi’yi kâh buldular kâh kaybettiler ve bu arada bu ünlü sanatçıyı izleyicilerle buluşturdular.
Bedri Rahmi, Anadolu’yu koklamış, ona aşık olmuştu ama bu derin aşkın yanında iki kadına “çok” aşık olmuştu. İlk aşkı Romanya doğumlu (Ernestine Letoni) Eren Eyüboğlu idi (1907 -1988). Eren Eyüboğlu 1929 yılında Paris’te Andre Lhote’nin atölyesinde resim dersleri almıştı. Bedri Rahmi ile de Paris’ta tanışmış ve iki sanatçı 1936 da evlenmişler. Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu için “ Ben sonradan olma ressam, o doğuştan ressam” demişti. İki sanatçı da resim sanatına aşık oldukları için birbirlerini itercesine, dürtercesine, tamamlarcasına bir ilişki içinde birbirlerine aşıktılar. Ancak, heykeltraş Mari Gerekmezyan (1913 -1947) Bedri Rahmi’nin kalbini çalan ikinci sevgili olmuş.
Dansçılar ve anlatıcı, izleyicileri sergi salonunda değişik resimlere doğru yönlendirirlerken girişteki bir tablonun üzerindeki anlamlı sözcükler hemen dikkati çekiyordu. “Seni düşünürken bir küçük çakıl taşı ısınır içimde”. Bu sözcükleri, bir erkek bir kız dansçı ellerindeki çakıl taşlarıyla gerçekleştirdikleri ikili danslarıyla görüntüye getirdiler.
Bir başka ikili dansta, destek aldıkları duvar yardımıyla iki dansçı Bedri Rahmi’nin yoğun aşk ilişkisini dans diline çevirdiler. Bir ara Bedri Rahmi’nin ressam eşi Eren Eyüboğlu’nu bir dansçı sanatçının tuvalı önünde canlandırdı. Heykeltraş Mari’yi canlandıran dansçı bir heykel yaratırken heykeli canlandıran dansçı üzerinde ince ince çalıştı. Heykel (dansçı) yerinde hiç kıpırdamadan bir müddet öylece kalakaldı.
Heykeltraş Mari, Bedri Rahmi’nin yüreğine giriş yaptığı zaman Bedri Rahmi’nin iki yoğun aşk arasında (karısına olan aşkı ve yeni aşkı) sıkışan yüreğini ve bocalamalarını üçlü bir dansla, dansçılar değişik bir boyuta taşıdılar. 1946 yılında Mari, tüberkulozla boğuşurken hastalığın tedavisi için gereken pahalı ilaçları temin edebilmek için Bedri Rahmi tablolarını bile satmış. Eren Eyüboğlu, Mari’yi dışlamamış; hatta hastalığında ona bakmış (Bedri Rahmi’yi af etmese de). Bu arada, Bedri Rahmi’nin haykırışlarını, çığlıklarını yansıtan 1949 “Karadut” şiiri Ercüment Aydın’ın etkili oyunculuğuyla dile geldi.
Bir ara, Bedri Rahmi’nin daktilosu başında gösteri boyunca Bedri Rahmi’yi canlandıran Gökalp Urul parmaklarını daktilo klavyesinde gezdirir gibi oynatarak dans diliyle Bedri Rahmi’nin yazılarını yazışını görüntüye getirdi. Bedri Rahmi gençlere “en az üç dil bileceksin” demiş. Acaba, kendi eserlerinin ve hayatının başka bir dil, dans diliyle de izleyicilerle buluşacaklarını düşünmüş müdür?
Bedri Rahmi her tarafını kokladığı Anadolu’sunda tertemiz Anadolu insanıyla buluşmuştu. Tablolarındaki Anadolu insanı, sanki tablo çerçevelerinin dışına taşıp izleyicileri kucaklıyacaklardı. Gösterinin sonunda “Karagöz’ün Gemisi” adlı tablo önünde mavi bir deniz oluştu. Mavi bir örtü altındaki 6 dansçı kıpır kıpır kıpırdanırlarken denizin dalgaları da hareketlendi. Dalgaları oluşturan dansçılar ayağa kalkıp diğer dansçılarla kol kola bir halay çekercesine izleyicileri selamlayarak gösteriyi sonlandırdılar.
Dansçılar yürüme, koşma, dönme, hafif zıplamalar, yerde dönüş hareketleri, geniş kol hareketleri, arkaya eğilmeler sergilemekteydiler. Toplu ve ikili danslar ile Bedri Rahmi’nin yoğun duyguları, hareketli yaşamı görüntüye gelmekteydi.
Bedri Rahmi eserlerinde yaşama nasıl bağlandığını, duygularını nasıl dizginlemediğini, “Sevmek Güzel Meslek” temasını nasıl vurguladığını sindire sindire belirtmiş ve gerçekten gününü gün ederek yaşamış.
İki boyutlu tabloları, bu dans gösterisi ve sesli anlatım ile resim – müzik – dans- tiyatro sanatlarının kaynaşmaları sırasında gerçekten yeni bir boyut kazanarak 40 dakika içinde izleyicilerle buluşmuştu. Belki sergi 30 Temmuz 2017 tarihinde sona erdi ama bu danslı-anlatım gösterisi izleyicilerin belleklerinde canlılığını korumaya devam edecektir.
Doç. Dr. Necla Çıkıgil
2 Ağustos 2017