Şimdi New York’ta olmak vardı. Şehrin kalabalık sokaklarında dolaşmak, bol bol müze, biraz alışveriş, güzel bir yemek, ardından da Broadway’de harika bir müzikal seyretmek ne iyi gelirdi. Aslında bunları şimdilerde canım Ankara’mızda da yapmak mümkün. Özellikle de sonuncusunu, yani harika bir müzikal seyretmeyi…
Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) Gangster adlı 2 perdelik müzikali sahnelemeye başladı; 11 Ocak 2020’de eserin dünyada ilk sahnelenişi gerçekleştirildi. 1930’larda Orta-Batı Amerika’yı kasıp kavurmuş, hakkında sayısız sinema filmi de çevrilmiş bir gangster olan John Dillinger’ın (1903-1934) yaşamından kesitler içeren eser bir banka soygunu ile başlıyor. Dillinger ve çetesi önce yakayı ele vermeden kaçmayı başarıyor ama bir süre sonra Dillinger yakalanıp hapse atılıyor, ardından da oradan kaçıyor. Arada uzatmalı sevgilisi Rita ve revü dansçısı arkadaşları konuya giriyor. Bu arada Dillinger başka bir kadına, Kate’e âşık olunca Rita onu polise ihbar ediyor. Sonuçta tüm çete sokak çatışmasında polis kurşunlarıyla öldürülüyor.
Nilgün Bilsel Demireller’in librettosunu hazırlayıp, sahneye koyup, koreografisini yaptığı eser dans ağırlıklı, şan, tiyatro ve caz orkestrası ile 90 dakikalık dört başı mamur bir Brodway müzikali niteliğinde. Bilsel Demireller koreografisinde caz, bing bang, tap, rock’n roll, çarliston, twist, step, tango ve kabare türü dans adımlarını kullanmış. Çeşitli tanıdık caz parçalarından ve hafif müziklerden oluşan insanı oturduğu yerde kıpırdatan, ayağıyla gizli gizli ritim tutturan müzik seçkisini (Hit The Road Jack, Singing in the Rain, All That Jazz, There Was a Girl ve diğerleri) Bilgehan Erten düzenlemiş. Minimalist ama efektif dekor tasarımını Çağda Çitkaya, döneme uygun ve estetik kostüm tasarımını Gazal Erten ve konunun anlatımına doğrudan katkısı olan ışık tasarımını Tahsin Çetin yapmış.
Eserde başrol Modern Dans Topluluğu’nun (MDT). 1992 yılında ADOB bünyesinde kurulmuş olan MDT çağın gereği modern dans türlerini seyircilerle buluşturuyor. Her yıl repertuvarına yeni eserler ekleyip yurtiçi ve dışında temsiller vermenin yanı sıra çeşitli etkinlikler ve söyleşilerle de gençlerle buluşup dans sanatının yaygınlaşmasına ön ayak oluyor. Bilsel Demireller’in şimdiki sahnelemesinde ise dans, şan ve tiyatro ile buluşarak yepyeni ve kapsamlı bir açılımla sunuluyor.
DANSÇILAR
Başrolde Kerem Ünal İnanç bir yandan şehir halkı tarafından “halk kahramanı” olarak kabul edilen, öte yandan da polis teşkilatı tarafından tezat şekilde “halk düşmanı” ilan zeki gangster Dillinger’i tam olması gerektiği gibi dans etti ve yorumladı. Robin Hood’u veya Arsen Lüpen’i anımsatan Dillinger karakterini canlandırmasında dans onun için amaç değil, doğrudan anlatım aracıydı. Bu sayede akıldan kolay çıkmayacak bir portre çizdi, yeteneğinin sadece dansta olmadığını, daha fazlasına da sahip olduğunu gösterdi.
Dillinger’ın uzatmalı sevgilisi Rita rolünde Beste Üstün, yeni aşkı Kate rolünde İlke Sayıner, Ajan Mel rolünde Sercenk Yücel de; gangster çetesi üyeleri Red rolünde Oğulhan Öztürk, Nelson rolünde Hakan Özenalp, Floyd rolünde Özgür Ayyıldız, Pete rolünde Mustafa Özçelik de; gangsterlerin sevgilileri Ann rolünde Zeynep Olcayto, Jane rolünde Almina Tanyıldız, Bette rolünde Gülşah Bakır, Barbara rolünde Petek Çetintemel, Billy rolünde Deniz Uzuner de rollerini özümseyen ve teknik anlamda çok iyi dansçılar. Hepsi konuşma da içeren rollerini başrol oynuyormuş gibi sorumlukla ele alıp, dans edip oynadılar.
Şerif rolünde Ali Akabalı, Mahkum rolünde Mert Okutan, Gardiyan rolünde Umut Dedevelioğlu, FBI ajanları rollerinde Eren Çelebi Kutlu, Mert Okuyan, Şuayip Efe Uzun, Zeynel Can Soylu da 11 Ocak 2020’deki başarılı ilk temsilde yukarıda saydığım diğer dansçılar gibi sadece bedenleriyle değil akıllarıyla da dans ettiler. Gerçekten titiz bir çalışmanın sonuçlarını sundular. Bu denli geniş kadrolu bir eserde sahnede bütünlük içinde hareket ve dans eden bir kitle izleyende estetik izlenim uyandırıyor. Kimsenin kendisini ön plana çıkarma çabası olmayışı, “Hepsi biri için, her biri hepsi için” görüntüsü beğeniyi yaratıyor. Koreografiye ve kendilerine inandıkları, yaptıkları işi benimsedikleri ve sevdikleri öylesine belliydi. Dahası dansçı olmalarına rağmen konuşmalı bölümlerin da altından kalkışlarıyla aldıkları büyük alkışı hak ettiler.
KOREOGRAFİ
Her şeyden önce Nilgün Bilsel Demireller’in hem yetenekli bir koreograf hem de bütünlüklü yaklaşımı olan bir sahneye koyucu olduğunu söylemek gerek. Temsilden önce fuayede dolaşan gangster kıyafetli dansçılardan, temsil sonunda caz ritimli müzikle selama kadar türlü ayrıntıları düşünmüş olması sanata, sanatçıya ve seyirciye saygısını gösteriyor.
Tiyatro ve şanın yanında, hatta en ön planda dansla anlatım içeren sahnelemesinde özellikle Rita’nın itiraf sahnesindeki ve Kate’in sorgu sahnesindeki koreografileri akıldan çıkacak gibi değil. Bilsel Demireller’in “kelimelerin bile dansa dökülmüş hali” olarak tanımlanabilecek koreografisi Carlos Saura’nın unutulmaz koreografileri düzeyinde. Aynı şekilde toplu olarak dans edilen bölümlerin nefes kesici hızları, bu ciddi hıza rağmen estetik içeren beraberliğin sağlanışı, giriş çıkışlardaki iyi planlanmış düzen ve akış, örneğin Leonard Bernstein’ın West Side Story müzikalinin ödüllü koreografı Jerome Robbins’in bile beğeneceği sahnelerdi. O kadar ki “kaçış-kovalamaca” sahnesinde alkışın patlaması an meselesiydi. Hatta müzik seçimleri ve konumlandırışı o denli yerindeydi ki bir sahneden diğerine geçerken de müzik ile duygu aktarımına devam edilmesi ihtiyacını hissettirdi (1).
ŞANCILAR
Kadın solist şancılar Nihan İnan harika operatik söyleyişi ile Zeynep Burcu Altınel mükemmel İngilizce telaffuzu ve harika cazcı söyleyişi ile doğrudan Broadway’den gelmiş oldukları hissini uyandırdı. Erkek solistler Umut Kosman, Yunus Emre Özorhan ve Oğuz Sırmalı da yorumlarıyla hem müzikal sahnesine yakıştılar hem de şarkılarını etkileyici şekilde söylerken dans adımlarını yaptılar. Muhabir rolünde Emre Uluocak reji gereği olayları seyirciye adeta gazete haberi yazıyormuş gibi anlatması sırasında yarattığı kendini kabul ettiren sahne duruşuyla usta sahne ve korno sanatçısı (merhum) Ayhan Akıskal’ı hatırlattı. Şancıların mikrofon kullanıyor olması her ne kadar opera sahnesinde sık rastlanan bir uygulama değilse de bence bu esere özellikle ve inadına yakışmıştı; mikrofonik ses unsuru ile Broadway’i çağrıştıran bir tını yakalanmıştı.
ORKESTRA
Sunay Muratov’ın yönettiği caz orkestrası hem çok başarılıydı, hem de sahnedeki konsepte uygun cazcı şapkalarıyla çok sevimliydiler! Çalarken kendilerinin de keyif aldıkları belliydi, öylesine ki ezgilerin ritminin seyirciye de sirayet etmesini sağladılar. Harikulade trompetiyle adeta baştan sonra bir trompet konçertosu sunan Doruk Gönentür’e, bateriyle tüm temsili omuzlarında taşıyan Cem Örnek’e, klarneti konuşturan Gonca Elitok’a, saksafonu dans ettiren Bertan Öngören’e, piyanosuyla harikalar yaratan Tuğçe Dağlı’ya, kontrbasıyla duygu yayan Gökhan Bilek'e ve tüm orkestraya albüm kaydı teklifi gelirse şaşırmasınlar.
MDT’nin Gangster’i hem seyretmesinin zevk ve heyecan hissi vermesi, hem de sonunda kanunun hâkim gelmesinin huzur hissi vermesiyle, bence kaçırılmaması gereken bir yapım!
Pınar Aydın O’Dwyer
12 Ocak 2020, Ankara
Canlı temsil fotoğrafları: Ş. Kahramankaptan