Geçtiğimiz haftalarda seyrettiğim ve Psikesinema dergisine yazdığım Lara adlı film, müzik hocası konulu başka filmleri de aklıma getirdi (1). İçlerinden her daim asabi karakteri nedeniyle Madame Sousatzka hışımla en baskın çıkan oldu (Dipnot 1). Shirley MacLaine’nin çizdiği unutulmaz Madame Sousatzka karakteri huysuz, titiz, alıngan ve kırılgan, seksenlerinde bir piyano hocası. Hint kökenli yetenekli öğrencisi Manek’e çektirmediği kalmıyor. Ona henüz konser vermeğe hazır olmadığını söyleyip duruyor. Nihayet Manek, sanatçı menajerliği yapan üst kat komşusu tarafından keşfediliyor ve kendisine bir konser organizasyonu yapılıyor. Manek’in ailesinin uzun zamandır emeklerinin (yatırımlarının) karşılığını almak için büyük heyecanla beklediği o konser Madame Sousatzka için kabul edilemez bir durum. Zaten daha önceki birçok öğrencisi de ona ihanet etmiş, onayını almadan sahnelere çıkmaya başlamışlar. Piyanosunun üzerinde duran fotoğraflarını ters çevirdiği bu öğrencilere izin vermemesine rağmen konsere çıkacak bir yenisi daha eklenmekte. Ama bu kez yaşı epey ilerlediğinden bu “nankör öğrencinin” son öğrencisi, son umudu ya da umutsuzluğu olacağının da farkında. Neyse ki bir erkek (menajer) ortaya çıkıyor da Manek’in geleceğine umut ışığı yanıyor. Madame Sousatzka neden öğrencilerine engel oluyor, neden onları konser verme deneyiminden alıkoymaya çalışıyor sorusunun yanıtı ise kendi hazin geçmişinde yatmaktadır. Kendisi de çaldığı hiçbir şeyi beğenmeyen piyanist annesinden ders alırken çıktığı ilk konserde parçanın ortasında notaları unutmuş, ağlayarak utanç içinde konser salonunu terk etmiş. Kendi başına gelenin öğrencilerinin başına gelmesin, onlar da rezil olmuşluk duygusuna kapılmasın diye iyice hazır olana kadar onları konser vermekten alıkoymaya çalışmaktaymış. Cesaretleri kırılmasın diye cesaretlerini kırarak…
Altmış yaşına basan Lara’nın öyküsü de aslında Madame Sousatzka’nınkine benzer bir öykü (Dipnot 2) (1). Konser piyanistliği kariyerinde kendi başarısızlığını ve yaşadığı yıkımın benzerini ilk konserini verecek olan piyanist oğlu Viktor’un da (Viktor: Zafer!) yaşayacağından korkan Lara Jenkins, kendine güvensizliğini oğluna transfer etmektedir ve neredeyse onun da kariyerinden vazgeçmesine yol açacaktır. Kimseye iyi davranmayan Lara’nın özgüven eksikliğinin nedeni ona hiç güvenmeyen annesi ile çalışma azmini kamçılamak için yüreklendirici yorumlarında cimri davranmayı yeğleyen piyano hocası iken, oğlununki tamamıyla ve yalnızca Lara’nın ta kendisidir!
La Pianiste (The Piano Teacher, Piyano Hocası) filminde ise ana karakter Erika Kohut (İsabelle Hupert) kırklarında bir konservatuvar piyano hocasıdır (Dipnot 3). İyi bir hoca olmakla beraber başarılı bir konser piyanisti değildir. Okuldaki “güçlü canavar hoca hali” ile evde ona sürekli baskı kuran yaşlı, katı ve hırçın annesine itaat eden “mağdur kurban hali” tam bir tezattır. Neredeyse sadist denebilecek annesi ona cehennem azabı yaşatırken Erika cinsel fantezi dükkânlarında dolaşarak, sado-mazoşist içerikli filmler seyrederek kendisini iyi hissetmeye çalışmaktadır. Erika’nın öğrencilerinden biri olan Walter kendi halinde, sıradan yetenekli bir öğrencidir. Walter, Erika’dan dersleri için yardım talep eder ancak ders yardımı yerine sapık cinsel ilişki teklifiyle karşılaşır. İkisinin arasında sado-mazoşist fetiş, cinsel baskı içeren ve sonunda tecavüze varan bir ilişki başlar. Erika’nın annesiyle kuramadığı iletişim onu yalnızlık karanlığına hapsetmiş, iştahla sarıldığı cinselliğin sınırlarındaki ilişki de onu karanlıktan kurtaramamıştır. Geriye kendine zarar vermek için bıçakla kendisini yaralamak kalmıştır!
Sinemada anneleriyle sorunlarını çözemeyen, bu sorunları piyanodaki başarılarını engelleyen ve öğrencilerinin bile yaşamlarını olumsuz etkileyen seksen, altmış ve kırk yaşlarındaki üç kadın piyano hocasının öyküleri böyleyken, aşağıda söz edeceğim (yaşları tam belirtilmemiş) erkek koro hocalarının öyküleri onlarınkinden hayli farklı içerikle anlatılmıştır. Göreceğiniz üzere kadın hocaların olduğu birinci grupta “olumsuzdan olumsuza” doğru bir akış varken, erkek hocaların olduğu ikinci grupta “olumsuzdan olumluya” ulaşılmaktadır. Birinci grupta ne denli çıkılmaz bir bataklık anlatılıyorsa, ikinci grupta o denli kuru topraklarda filizlenen umut ormanlarından söz edilmektedir. Hoca-öğrenci ilişkisi ve sonuçları ancak bu kadar tezat olabilir.
İkinci grup diye tanımladığım filmlerden Mr. Holland’s Opus (Sevgili Öğretmenim) adlı filmdeki başkahraman Richard Dreyfuss’un muhteşem oyunculuğuyla canlandırdığı Mr. Holland ( (Dipnot 4). Mr. Holland parlak ve büyük umutlarına karşın maddi imkânsızlıklar nedeniyle sıradan bir okula tıkılıp kalmıştır; haylaz öğrenciler ve onun dehasını anlamaktan uzak okul idaresi ile uğraşmak zorunda olmaktan dolayı son derece mutsuz ve çökkündür. Ama onun sayesinde müziği sevmeye başlayan öğrencileri Holland’a, kendi ifadesiyle “Yaşamın, sen başka planlar yapmakla meşgulken olup bitenlerden ibaret.”, olduğunu farkına vardırtır. O müziğe değer vermiş, değer verdiği müzik ise öğrencilerinin yaşamını değiştirmiş, böylece ona değer veren öğrencileri de onun yeniden kendisine değer vermesini sağlamıştır. Film mutluluk sahneleri ile sona erer.
Le Choristes (Koro) adlı filmde olaylar yaramaz, yola gelmez erkek çocukların okuduğu bir yatılı okulda geçmektedir (Dipnot 5). Bu okulda hepsi birbirinden sorunlu çocukları eğitmek için “aksiyon-reaksiyon” prensibi uygulanmaktadır, yani “yaramazlık aksiyonu yapana reaksiyon olarak derhal ceza”! Ancak bu katı yaklaşım pek de işe yarar gibi gözükmemektedir. Okulun yeni müzik hocası idealist Mösyö Clément Mathieu müziği kullanarak bambaşka bir yöntemle ve yaklaşımla öğrencileri birer ikişer kurduğu koroya katılmaya heveslendirir. Söyledikleri şarkılarla ve bir koronun olmazsa olmaz üyesi olmakla kendilerini o güne kadar hiçbir yere ait hissetmeyen bu çocuklar için yaşamın gidişatı tamamıyla olumlu yöne çevrilmiş olur. Artık bir gruba ait olmanın tadını almışlardır, üstelik sevgi dolu hocanın kendilerine fark ettirdiği sanat yetenekleriyle!
Boychoir (Koro) adlı diğer bir film ise tüm ailesini kaybetmiş yalnız ve öfkeli bir çocuk olan Stet’in öyküsü üzerine kuruludur (Dipnot 6). Kaldığı yatılı okulda hem dersleriyle, hem arkadaşlarıyla, hem de yönetimle tam bir uyumsuzluk içindedir. Müzik hocası Carvelle (Dustin Hoffman) onun sesinin güzelliğini ve şarkı söyleme yeteneğinin farkındadır. Ancak Stet onun “Söz konusu olan müzik ve sensin. Sadece elli dakikalığına odaklanacağın müzik yaşamını tümüyle değiştirebilir ve kendini kutlamanı sağlayabilir.”, sözlerine inanmaz. Sadece yeteneğinin onun koroda solist olarak yer almasına yetmeyeceğini anlayana kadar olumsuz tutumunu korumakta direnir. Sonunda yeteneğine rağmen müziğe ve koro arkadaşlarına saygı duymamasına taviz vermeyen hocası sayesinde kalbi ve ruhu müziği seçer. Geleceğe umutla bakan, kendine güvenen bir genç olarak okuldan mezun olur. Bu azimli hocanın başarısıdır!
Besteci ve müzik eğitimcisi Carl Orff’un (1895-1982) küçük çocukların müzik eğitiminde kullandığı metot onları gruplar halinde basit vurmalı çalgıları çalmayı öğretmek şeklindedir. Amacı sadece müzik eğitimi vermek değil, “her çocuğun gruba karşı sorumluluk hissetmesini, buna karşılık grubun da her üyesine karşı sorumlu olduğunun bilincinde” olmasını da sağlamaktır. Grubun her bireyi kendisi düzgün çalmazsa ait olduğu grubun güzel çalmamış olacağını, grup ise üyesi olan herhangi bir birey olmazsa eksik bir grup olacağını özümsemelidir. Bir tür “Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için” denilebilecek olan Orff’un teorisi bakış açısıyla koro eğitimine bir tür küçük toplum örneği, müzik mecrasında sosyal dayanışma deneyimi denilebilir. Nitekim Mr. Holland’s Opus, Les Choristes ve Boychoir filmlerinde anlatılan tam da budur; hem sosyal aidiyete saygı ve hem de toplumun bireye sorumluluğu. Ancak dikkati çeken nokta grupları (koro) yönetenin illaki bir erkek oluşudur. Yaşlarının belirtilmesi gereksizdir; ne de olsa yaşı kaç olursa olsun erkekler “başarılı bir hoca-lider” olabilir. Ayrıca bu erkeklerin bazı psikolojik sorunları olsa da bunlar şefkat ve anlayışla kabul edilebilecek sorunlardır. Toplum rehabilitasyonu en kıymetli sosyal sorumluluktur ve ancak aziz ve akil erkeklere emanet edilebilir. Sonuçta toplumsal başarı ve mutluluğa ancak onların sabır, azim ve önderlikleri sayesinde ulaşılır!??
Peki, ya ilk gruptaki yaşları üzerine basılarak belirtilmiş, her biri birbirinden sorunlu kadın piyano hocalarına ne denilmeli bu durumda? “Kadınlar olsa olsa kendilerine bağımlı öğrenciye patolojik şekilde bağlanan, belirli yaş dönemlerine özgü hormonal ve psikolojik bozuklukları olan, kendilerine bir grubun “refah sorumluluğu” emanet edilemeyecek yaratıklardır” mıdır? Öyle gözüküyor ki hepsi de erkek olan yönetmenlere göre (J. Schlesinger, J.O. Gerster, M. Haneke) Madame Sousatzka, Lara Jenkins ve Erika Kohut ve benzerlerine en fazla tek bir öğrenci emanet edilmeli, onlara daha büyük sorumluluklar yüklenmemeli-midir!? Veya yine üçü de erkek olan yönetmenlerin (S. Herek, C. Barratier, F. Girard) bakış açısıyla en sorunlu öğrencilerin geleceğini bir sihirli değnekle düzeltebilen harika hocalar olsa olsa erkektir, kadın olacak hali yok ya?
Esasen bu sorulara konuya tersten bakarak da yanıt arayabiliriz. Şöyle ki, klasik müzik dünyasında, aslında “sayılamayacak kadar çok” kadın koro şefi ya da erkek piyano hocası mevcuttur. Buna karşın, gelmiş geçmiş kadın orkestra şefi sayısının “sayılabilecek kadar az” olduğu da bilinen bir gerçektir. Ancak kırk yılda bir, bir kadın şef olmaya baş koyunca başına gelenleri De Dirigent (Bir Kadın Zaferi) adlı filmle sinemaya taşıyan sizce “bir kadın yönetmen mi olmuştur yoksa bir erkek yönetmen mi”, diye sorsam yanıtınız ne olurdu? (Dipnot 7) (1).
Size bir sorum da şu olacak: Bunca cinsiyetçi film arasında bir kadın müzisyen-müzik öğretmeninin mücadelesini anlatan erkek yönetmenin yönettiği bir film de yok değil. Anne Gibi (Mim Mesle Madar) adlı İran yapımı bu filmin konusu İran-Irak savaşı sırasında kimyasal silahlara maruz kalması nedeniyle bebeğinin sakat doğmasına ve bu yüzden kocası tarafından terk edilmesine rağmen çocuğunu en zor şartlarda, en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan keman virtüözü-hocası kadının dramı (Dipnot 8). Sizce erkek yönetmenin elinden çıkan böyle nadir bir filmin doğudan gelmesi şaşırtıcı değil mi?
İnanın yanıtlarınızı duymak için can atıyorum!
Pınar Aydın O’Dwyer
Dipnotlar
(1). Madame Sousatzka. Yönetmen: J. Schlesinger, Senarist: B. Rubens, Oyuncular: S. MacLaine, N. Chowdhry, P. Ashcroft, 122dk. 1988
(2). Lara. Yönetmen: J.O. Gerster, Senarist: B. Kutin, Oyuncular: C. Harfouch, T. Schilling, V. Kleinert, 98dk. 2019
(3). La Pianiste (The Piano Teacher, Piyano Hocası). Yönetmen: M. Haneke, Senarist: E. Jelinek’in romanından esinle M. Haneke, Oyuncular: İ. Hupert, A. Girardot, B. Magimel, 132dk. 2002
(4). Mr. Holland’s Opus (Sevgili Öğretmenim). Yönetmen: S. Herek, Senarist: P.S. Duncan, Oyuncular: R. Dreyfuss, G. Headly, J.Thomas, 143dk, 1965
(5). Les Choristes (Koro). Yönetmen: C. Barratier, Senarist: G. Chaperot, Oyuncular: G. Jugnot, F. Berleand, J.B. Maunier, 97dk. 2004
(6). Boychoir (Koro). Yönetmen: F. Girard, Senarist: B. Ripley, Oyuncular: D. Hoffman, K. Bates, E. İzzard, 103dk. 2014
(7). De Dirigent (Bir Kadın Zaferi). Yönetmen ve Senarist: M. Peters, Oyuncular: C. de Bruijn, B. Wainwright, S.T. Schofield, 137dk. 2018
(8). Anne Gibi (Mim Mesle Madar). Yönetmen, Senarist: R.M. Poor, Oyuncular: G. Farahani, H. Yari, J. Hashempur, 113dk, 2008
Kaynak
(1). Aydın O‘Dwyer P: Başrollerde Kadın ve Müzik, Psikesinema, Ocak-Şubat sayısı, 28-29, 2020
Notlar:
(1). Psikesinema Dergisi, Sayı 28, Mart-Nisan, 2020 sayısında yayınlanmış, izinle ve güncellenmiş haliyle kullanılmıştır.
(2). Sayın Tuba Keleş’e verdiği bilgiler için teşekkür ederim.