Sezonun sonuna doğru bazen sahnelenen eserlerde sanatçıların yorgunluğu nedeniyle bir miktar kalite düşmesi yaşanması olabilir. Hele de sık oynanan Georges Bizet`nin üç perdelik Carmen’i gibi eserler kanıksama doğurabilir. Seyirci esere aşina olduğu için nasılsa beğenilecek diye yaklaşılıp oyuna gereken önem verilmeyebilir. Hele geçen sezonda başlayıp bu sezondaki üçüncü temsilde (6 Nisan 2016) hataların olması neredeyse doğal bir hal olabilirdi. Tüm bunlar dünyanın her yerinde en büyük opera evlerinde bile görülebilen durumlardır. Nitekim belki de kurumun başarısını gösteren ölçüt de bu olabilir, her temsilde aynı kalite!
Gelgelelim Nisan ayında, Ankara Devlet Opera ve Balesinde (ADOB) hem de sezonun üçüncü Carmen temsilinde durum hiç de böyle olmadı, bir Avrupa başkentinde prömiyer düzeyinde bir temsil sunuldu. Başrolde mezzosoprano Ferda Yetişer tam da umduğum gibi Carmen’i basit ve hafif bir kadın olarak değil, aksine özgür ruhlu, kendine güvenen, kişilikli ve aslında prensip sahibi bir Çingene kadın olarak yorumladı. Ne sesine ne de sahnesine yapılabilecek bir eleştiri yoktu.
Don José rolünde Donizetti ödüllü genç tenor Murat Karahan ortaya dünya çapında bir yorum çıkardı. Zaten Moskova (Bolşoy) ve Vilnius’ta sahneye çıktığını ve bu başarıları nedeniyle gelecek sezonda Münih ve Viyana operalarında önemli rollerle temsil vereceğini biliyoruz. Umarım ileride bizi unutmaz. Boğa güreşçisi rolünde inanılmaz büyük koyu sesiyle bas-bariton Escamillo rolünde Erdem Baydar tüm gücüyle söyleyerek seyirciyi etkisi altına aldı. Don Jose’nin nişanlısı saf, temiz kız Micalea rolünde soprano Esra Çetiner gözlerimizi yaşarttı, öylesine güzel ve duygulu söyledi, titreyen beyaz bir tüy gibi sesi öylesine inandırıcıydı. Üstelik Fransızca artikülasyonu da mükemmeldi. Carmen’in arkadaşları çingenelerden Frasquıita rolünde artık büyük rollerin ustası soprano Görkem Ezgi Yıldırım ile Mercedes rolünde 9. Ulusal Genç Solist Yarışması (2016) birincisi mezzosoprano Ezgi Karakaya akıldan çıkmayacak yorumlar sundular. Hele Yıldırım’ın koro ile beraber olan bölümlerde herkesten yukarıda dalgalanan sesi heyecan vericiydi.
Morales rolünde bariton Emre Uluocak ile Teğmen Yiğitcan Tatlıoğlu, kaçakçı rollerinde bariton Umut Kosman ve tenor Emre Akkuş özellikle de sahne yorumları ile yan rollerle de gerçekten büyük işler yapılabileceğini kanıtladılar ki esas önemli olan da bu değil midir? Özellikle ikinci perdedeki kentet, üçüncü perdedeki terzet ve koro ile ansambl bölümlerinin harikulade söylendiğini mutlaka belirtmek gerek.
Bu eserde kadın korosu ana rollerden biri aslında. Hem onlar hem de çocuk korosu ve balesi son derece başarılıydı. Tabii son alkış Alessandro Cedrone’ye ve yönettiği ADOB orkestrasına. Ne de olsa yukarıdakilerin başarısı aşağıdakilere de bağlı. İnanın temsil o kadar iyiydi ki sahneleme hakkında en ufak bir eleştiride bulunmak içimden gelmiyor. Çünkü temsil bittiğinde Carmen’in canı üzerimize fışkırmış gibi ter içindeydik, enerjisi öylesine yüksek bir sunumdu.
Bizet’nin Carmen’inin librettosunu Prosper Mérimée'nin Carmen adlı romanından esinlenerek Henri Meilhac ve Ludovic Halévy yazmış. İlk oynanışı 1875, ülkemizde ilk oynanışı 1948 tarihinde. Bu eser, 19.yüzyıl sonunda geleneksel “opéra comique” türü opera anlayışından “verismo” (gerçekçilik) anlayışına geçişteki ilk örneklerden biridir. Olağanüstü parlak melodiler, armoni, atmosfer ve orkestrasyondan oluşan müziği karakterlerin duygularını ve acılarını son derece net bir şekilde anlatır. Özetle sadece konu değil, müzik anlatımı da gerçekçidir.
Çingene konusu aslında edebiyatta sık işlenen bir konu olmakla beraber operetler dışında (Çingene Baron) opera sanatında pek de sık işlenmemiştir. Sergei Rachmaninoff’un Aleko adlı pek tanınmayan operası, Mariano Soriano Fuertes’in La Fabrica de Tobaco d Sevilla adlı eseri, Carl Maria von Weber`in Preziosa adlı operası, Ambroise Thomas’ın Mignon’u (Goethe’nin eseri üzerine) yanında G. Verdi’nin şaheseri Il Trovatore’sinde (Azuçena), Maskeli Balo’sunda (Ulrica) ve konumuz olan Carmen dışında doğrudan çingeneleri işleyen pek fazla opera yoktur (acaba Carmen Azuçena’nın kızı mıdır?!).
Bu sefer Carmen’i seyrederken Çaykovski hangi açıdan bu eserden bunca etkilenmiş, bu başına buyruk çingene kadında ne bulmuş de Yevgeni Onegin’yi besteleme isteği duymuş sorusuna cevap bulmak ve bunu anlamak için seyrettim. Carmen o kadar can dolu, ölümü de o kadar sıradan ki yaşamın gücü ve değeri insanın iliklerine işliyor. İnadına kendi gibi yaşamak, nasılsa tekrarı yok. Çaykovski Carmen’de aslında kendisini bulmuş olmalı.
Bana sorarsanız Carmen, kadın Don Giovanni’nin ta kendisidir diye düşünüyordum. Bunu ilk düşünen ben değilmişim, Harold D. Schönberg (1915-2003) benden yıllar önce aynı şeyi düşünmüş: Kendi olmamaktansa ölmeyi yeğleyen iki karakter, Carmen ve Don Giovanni; tanışmış olsalardı dünya nasıl bir yer olurdu acaba?!
Kaynaklar
Aydın O’Dwyer P: Opera Kitabı, Akılçelen Kitaplar, 2015.
https://en.wikipedia.org/wiki/Carmen#cite_note-36