Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) tarihin derinliklerinde kalmış bir Türk operetine, Ayşe operetine yeniden can verdi ve 27.02.2019’da büyük sahnede prömiyer temsili gerçekleştirildi. Uzun bir geçmişi olan bu operetteki Ayşe şarkısı cümlemizin dağarcığındadır:
Çok yaşa sen Ayşe, çok yaşa sen Ayşe
Köyün yıldızısın, biricik kızısın, dayının kuzususun
Bahtın açılsın, talih saçılsın
Gönlün şen olsun, kendini üzme sakın. Hey!
Vur patlasın çal oynasın, vur patlasın çal oynasın
Bu hayat böyle geçer hey, bu hayat böyle geçer hey!
Eserin bestecisi alaturka müzik alanında tanınmış bir besteci olan Muhlis Sabahattin Ezgi (1889-1947). Üretken besteci Çaresaz, Zühre, Asaletmeab, Aşk Mektebi, Muteber Paşa, Yerden Göğe, Kelebek Zabit, Kerem ile Aslı, Efenin Aşkı, Gül Fatma operetleri, birçok müzikal piyes, revü ve film müziklerinin yanı sıra anılarımızda birçok yeri olan Hatırla Sevgili şarkısını bestelemiş. Kendi müziğini “Ne alaturka ne de alafranga” olarak tanımlamış (1).
Ezgi, Ayşe operetini 1929’da bestelemiş ve güftesini de kendi yazmış. Google’ın yalancısı olmayayım, hem de doğrusunu öğreneyim dedim müziklerin kalıp özelliklerini orkestra şefi Murat Cem Orhan’a sordum; ağırlıklı olarak Hicaz makamı, çarliston, tango, fokstrot, vals ve halay formları içerdiğini belirtti.
Operetin 1960’lardaki radyo oyunu sürümünde Zeki Müren başroldeymiş. Ardından notalar kaybolmuş deniliyor. Yusuf Yalçın müzikleri 1960 radyo kaydından dinleyerek notaya geçirmiş ve orkestrasyonunu yapmış. İyi ki de yapmış, Ayşe böylece küllerinden doğmuş. (Daha ayrıntılı bilgilere http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/sefik-kahramankaptan/cok-yasa-sen-ayse-cok-yasa/1938/ adresinden ulaşılabilir.)
Konu
Konu tatlı bir aşk öyküsünden oluşuyor. Kısaca, İstanbullulaşmış besteci Ahmet, kendisinden hamile kaldığını iddia eden gazino şarkıcısı Hale ile kendi köyünden güzel Ayşe arasında kalmıştır. Köyden Hasan da Ayşe’ye âşıktır. Ama Ayşe onu değil, belli ki köyü bırakıp İstanbul’a yerleşmesinden önceden, küçüklüklerinden beri Ahmet’i beğenmektedir. Köye geri gelen Ahmet de Ayşe’yi çok beğenir ve kızcağız hamile kalıverir. Bu arada tam evleneceklerken İstanbul’a geri dönen Ahmet’in peşinden İstanbul’a gider. Birçok zorluğa rağmen, onu sokakta yapayalnız çaresiz durumda bulup el uzatan Cemile Hanım ve Süreyya Beyin yardımıyla Ayşe’nin Ahmet ile buluşması sonunda gerçekleşir. Bu arada Neşe ile Naci de evlenmeye karar verirler.
Eserin konusunda köy-şehir yaşamı ve kültürü tezadına değinilmiş ama ne biri ne de diğerine olumsuzluk atfedilmiş olmaması olumlu yanlarından biri, diğeri ise konunun tamamen bizden oluşu, tam olmasa da bir tür Çalıkuşu teması… Özetle yüceltilen aşktır.
Temsil İzlenimleri
Temsil Renoir tarzı çiçeklerle bezenmiş çerçevenin ortasında, üstünde dantelli örtü olan eski tip duvar piyanosuna oturmuş halde çekilmiş sararmış Muhlis Sabahattin Ezgi fotoğrafı ile nostaljik bir müzik eşliğinde fondan onun ağzından kendi yaşamını anlatan sözlerinin okumasıyla başlıyor. Son derece etkiyici bu duygu yüklü açılış ya da uvertür ikinci perdenin başında da Ezgi’nin başka sözleriyle yer alıyor. Böylece bestecinin hüzünlü yaşamı seyirciye zarif bir şekilde aktarılmış oluyor. Daha doğrusu hem eserin yazıldığı dönemin romantik havası, hem de unutulmuş değerli bir besteci tanıtılmış oluyor. Daha eser başlamadan nicedir unutulmuş esere ve yaratıcısına saygı, sevgi ve şefkat duygusu uyandırılıyor. Böyle başlayan bir eseri seyirci mutlaka baştan kabullenir ve sahiplenir. Nitekim öyle de oldu. İki perdelik temsil sevildi, beğenildi, ayakta alkışla sıkı sıkı sarılıp sarmalandı.
Eseri sahneye koyan, sayısız önemli tiyatro eseri sahnelemiş olan tiyatro kökenli rejisör Yunus Emre Bozdoğan (d. 1966) tiyatro ile operanın birleştiği bu operette sayısız unsuru kullanarak son derece başarılı bir yaratım kotarmıştı. Bozdoğan’ın kullandığı nice ufak ama değerli ayrıntıdan aklımda kalanların arasında örneğin yaz gecesinde cırcır böceklerinin ve sabahın erken saatinde horozun ötüşünü; sanatçıların sahneye giriş ve çıkışındaki zarif koreografik düzeni; olayların bir sonrakine geçişinin pratik dekor hareketleriyle yapılmasını ve böylece seyircinin “bir zaman sonra” ya da “o sırada başka bir yerde” geçen olayları kolaylıkla izlemesinin sağlanmasını sayabilirim. Biri Ayşe’nin Ahmet’ten uzak kalışını, diğeri yüksek heyecan düzeyindeki mutlu final öncesi hafif bir durgunluk sağlayan” tül perde” kullanımı da çok etkileyici bir anlatım unsuruydu. Korodaki her bir sanatçının jest ve mimiklerinin planlanmış olması ise ayrıca bir kalite göstergesiydi. Bozdoğan, bu sahnelemesiyle sıradanlaşmadan da seçkin bir melodram yaratılabileceğini kanıtlamış.
Tabii Deniz Alp’in doğu ve batıyı dengeli biçimde sentezleyen, estetik ve özgün adımlar kullanarak yarattığı koreografisi; Adnan Öngün’ün köy çeşmesindeki bakır maşrapaya kadar nice ayrıntı içeren ve perspektif algı yaklaşımıyla sahneye derinlik sağlayan dekor tasarımı; Aydan Çınar’ın son derece şık, hem olayların geçtiği döneme uygun, hem de abartılı olmayan, bugün de kabul edilebilecek estetik zevke uygun kostüm tasarımı ile Fuat Gök’ün gerçekle hayal edileni ayırt ettirici ışık tasarımı da rejiyi güçlendirici ve sahici kılıcı yaratımlardı.
Ayşe rolünde genç soprano Tuğba Mankal Dekak koyu narçiçeği, yer yer açık bordo renkli büyük, pürüzsüz kadife gibi sesi ve yine pürüzsüz oyunuyla gerçekten bir başrol sanatçısı olduğunu kanıtladı. Gazino şarkıcısı Hale rolünde, çalışkan ve deneyimli soprano Selva Erdener birinci sınıf profesyonel bir oyunculuk sergiledi. Asla basite kaçmadan cerbezeli, fettan, kerameti kendinden menkul Hale kompozisyonu eminim akıllardan çıkmayacak. Neşe rolünde bol ödüllü mezzo-soprano Ezgi Karakaya dramatik-lirik rollerdeki başarısını bu melodramda da yineledi ve ciddi veya komedi, her türlü rolün üstesinden rahatlıkla gelebileceğini gösterdi.
Deneyimli tenor Şenol Talınlı sesinin mavi-açık kahverengi tonuna uyan Ahmet rolünde oyunuyla da çok başarılıydı. Naci rolünde Emrah Sözer hem mavi sarı genç tenor sesiyle, hem de sahneye yayılan sıcak enerji içeren teatral oyunuyla seyirciden tam not aldı.
Veli Dayı rolünde bas Bülent Ateşoğlu, Habibe Yenge rolünde Sema Özer, Suat rolünde Arda Aktar, Jale rolünde Meltem Gençtürk; sözlü roller olan Teranedil Hala rolünde Seza Kırgız Deneme, Hasan rolünde Gürhan Gürgen, Nico rolünde Yiğitcan Tatlıoğlu, Cemile Hanım rolünde Banu Okandan, Süreyya Bey rolünde Levent Akev küçük rollerde de büyük bir katkı sağlanabileceğinin güzel örnekleri oldular. Onlara başarılı Modern Dans Topluluğunun genç bale dansçılarını da eklemeliyim.
Genç orkestra şefi Murat Cem Orhan (d. 1981) yönetimindeki, başkemancı Tayfun Bozok ve ADOB orkestrası, keyifli bir tınıyla çaldılar. Keza Giampaolo Vessela’nın çalıştırdığı ADOB korosu da hem sahne hem şan açısından tümüyle başarılıydı.
Sonuçta ortaya Broadway müzikali düzeyinde sahne devinimi olan etkileyici ve neşeli bir eser çıkmış.
Kendi sınıfında üst düzey bir yapım olan Ayşe operetinin candan, inandırıcı, sahici, bize ait ama sentez anlatıma sahip olması nedeniyle ülkemizde ve çevirisi yapıldığı takdirde birçok ülkede, birçok sahnede defalarca oynanacağına inanıyorum. Yazımı bir seyircinin gönülden katıldığım sözleriyle noktalamak istiyorum: “Dün bir Türk opereti dinlemek ve seyretmekten çok mutlu oldum. Demek bizden biri de başarabiliyormuş. 9 Mart’ta tekrar izleyeceğim. M. Hüsnü Varol”
Pınar Aydın O’Dwyer
2 Mart 2019, Ankara
Muhlis Sabahattin Ezgi. Derleyen: Yunus Emre Bozdoğan. Ayşe Opereti, AKBO program kitapçığı, 2019.