9 Nisan 2022 akşamı Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin (ADOB) sergilediği G. Verdi’nin Maskeli Balo adlı operasının konser biçiminde sunumunu CSO Ana Salon'da izledim. Son derece başarılı geçen icranın ardından konser biçiminde opera sunumu üstüne kafamda birçok soru ve bunlara çeşitli yanıtlar belirdi.
“Konser-Opera” olarak adlandıracağım bu sunum biçimi son zamanlarda tüm dünyada, biraz da zorunlu olarak yaygınlaşan bir uygulama olmaya başladı. Esasen yapımın daha az maliyetli olması ve sahneye konuşun daha kolay oluşu nedeniyle önceki yüzyıllarda da drama yönü ağır basmayan statik Barok opera eserleri için uygulanmaktaydı. Opera (Latince: İş, işlem) tanımı gereği, müzik, şan ve tiyatronun birlikteliği olarak tanımlanan şarkılı drama sanatı. Kimi zaman içinde dans-bale barındırabildiği gibi, kimi zaman müzikli konuşma (resitatif), kimi zaman da müziksiz konuşma yer alabilir (ör. operetlerde).
Büyük opera bestecisi Richard Wagner operayı tüm sanatların birleşimi Gesamtkunstwerk (bütünleşmiş sanat eseri) olarak tanımlamıştır. Gerçekten de müzik, şarkı, tiyatro, mim, devinim ve bazen de dans operanın ana unsurlarıdır. Yanı sıra sahnede dolaylı olarak yer alan sanatlar, librettoyu oluşturan şiir ve roman iken; dekor, kostüm, makyaj ve aksesuarlara kaynak oluşturanlar resim, heykel, aydınlatma, perspektif ve mimaridir.
Gelgelelim covid pandemisi operaya da sirayet edince sahnede dört başı mamur temsillerin yerini konser biçiminde opera sunumları aldı; opera konsere çevrildi, evrildi ya da indirgendi. Salt “arya veya düetlerden seçmeler konseri” olmayan, tüm eserin icra edildiği bu konser-opera biçiminin getirdiği bazı yeni özelliklere göz atalım.
Konser-Opera’da Orkestra
Her şeyden önce bu yeni opera sunumu biçiminde eserin danslar hariç hemen tüm ana ve yan roller ile koro partileri icra ediliyor. Kimi kurumda orkestra her zaman olduğu çukurda yerini alırken, kimi kurumun yaklaşımı (salonun yapısına da bağlı olarak) orkestrayı sahneye solistlerin arkasında konumlandırmak şeklinde. Orkestranın da sahnede yer alması, pandemiden bu yana, orkestra elemanlarının kapalı ve dar bir ortamda birbirlerine yakın şekilde bulunmalarını engellemek amacıyla daha sıklıkla uygulanan bir yöntem olmaya başladı. Ancak orkestrayı önden değil arkadan duymak sanatçıların tercih ettiği bir durum değil. Ayrıca, tam anlamıyla sahneleme olmadığında, şancılar önlerinde konumlanmış orkestranın çalış hareketlerini takip ederek ritim ve devinim açısından yararlanabilecekken orkestra arkada yer alınca bu kolaylık ortadan kalkmış oluyor.
Gerçi şancılar reji gereği sahnede nadir de olsa başka yönlere de dönerek şarkı söylerler. Ama orkestranın seyirci ile aralarında olması, onların ana hedef olan seyirciye daha güçlü müzikal duygu aktarımı yapabilmelerini sağlıyor. Tıpkı güven veren ana kucağına yakın olmak, ona sarılmak gibi.
Konser-Opera’da Şefin Konumu ve Nota Kullanımı
Orkestra sahnenin üzerinde konumlandığında bir başka durum daha ortaya çıkıyor. Şöyle ki, bu yerleştirmede şef solistlerin arkasında ya da onlarla aynı hizada yer alıyor, karşılarında bulunmuyor. Dolayısıyla sanatçıların müziğe girme sıraları geldiğinde şefin “sıra sende” işaretini yan görme alanlarından algılamaları gerekiyor. Dahası salonun mimarisine göre koro da şefin bagetini net şekilde göremeyecek kadar uzakta olabiliyor. Öte yandan bir şancıya sorsak eminim “Tabiatı gereği durağan seyreden konserde yandan da olsa şefe bakmak daha kolay, asıl zor olan hareket içinde seyreden temsilde kalabalık sahnede şefi izlemek”, bir başkası ise tersine “Sahnelenmiş operada sahnedeki devinim de en az şef kadar yol gösterici”, diyecektir.
Hasılı tüm sanatçıların şefe değil, deyim yerindeyse “sese bakabilmeleri”, sayarak değil dinleyerek icra edebilmeleri için eseri iyi öğrenmiş olmaları önemli. Üstelik temsildeki gibi can simidi suflör de olmadığından belki sololar, düetlerde değil ama terzet, kuartet ve kentetlerde beraberliği sağlayabilmek için partilerine daha da fazla dikkat etmeleri gerekiyor. Öte yandan koro ağırlıklı oratoryo eserlerinde ezelden beridir nota kullanımı yeğlenmektedir. Sonuçta herkesin ezberi tam da olsa nota, şancıların beraberliğini sağlamak açısından büyük kolaylık, denilebilir.
Ancak nota kullanımında zaman zaman notaya kayan gözler seyirci ile iletişimde duraksamalara yol açabiliyor. Seyirci açısından tam teatral anlatımın olmadığı konser-opera’da göz iletişimi çok önemli bir unsur. Solistler açısından ise durum tam zıttı, onların aralıksız olarak seyirciye bakmaları zor. Salon da konser usulünce yarı aydınlık olduğundan gözlerini kaçırabilecekleri tek yer haliyle önlerindeki nota kaçamağı.
Konser-Opera’da Teatral Oyun
Diğer bir nokta ise konser-opera’da solistlerin nasıl davranması gerektiği sorusu: Teatral davranmalı mı, davranmamalı mı; operanın doğal hali olan mimik ve jestler nasıl yapılmalı? Sonuçta etkinliğin yarı-sahnelenmiş veya klasik konser formatında olması, gerek uygulama gerekse etki yönünden birbirinden farklı olacaktır.
Örneğin, birbiriyle ilişkisiz seçme parçalardan oluşan bir şan konserinde sırası gelen sanatçı ayağa kalkıp parçasını icra ederken, eserin tümünün sunulduğu konser-opera’da dramaturjik üslup dahilinde müziğin ve sözlerin anlattığı ilişkilerin görsel devinimi eksik kalabiliyor. Oysa eserin konusu gereği (karakterlerin sahneye giriş çıkışları ve diğer hareketleri, sahne ile dekor değişimi vb.) yer, zaman ve olay anlatan büyük aksiyonlar da konserde olmadığından (minimal de olsa) drama unsurunun ihmal edilmemesi eseri kayıttan dinler gibi değil de canlı icracılardan izleme hazzına büyük katkı sağlayabilir.
Gerçekten de hele sanatçılar jest ve mimiklerle oynayıp oynamamakta kararsız olurlarsa; bazıları sahnedeymiş gibi etkili şekilde oynayıp, bazıları oratoryo söyler gibi sürekli boşluğa bakarlarsa, şan icraları mükemmel bile olsa, ortaya tezat bir durum çıkabiliyor. Şancılar açısından hem seyirci hem de sahnedeki diğer sanatçılarla beden iletişimi kurmak, rolü jestle içselleştirmek daha kolay iken, seyirciyle sürekli göz göze olup ifade sanatını kullanmamak ise daha zor olsa gerek. Ne de olsa müzikle bütünleşen mimik ve jestler “opera” kelimesinin içine genetik olarak kodlanmıştır.
Konser-opera’ya ilişkin olarak eleştirmen Jenna Simeonov, “Seyirciler açısından sunumun sıkıcı olmamasının sırrı eser seçiminde yatmaktadır”, diye yazmış (https://www.schmopera.com/opera-in-concert-uncluttered-or-uninteresting/ 8.9.2016). “İzlediğim en iyi konser-opera, içinde koro partisi olmayan, iki saatten az süren ve karmaşık olmayan konuları anlatan eserlerdi”, diye eklemiş. Korosuz, kısa ve konusu kolay anlaşılır eser seçimine ek olarak, öyle gözüküyor ki en azından yarı-sahnelemenin yapılmış olması da daha isabetli olabilir. Öte yandan şancılar açısından, seyirciyle aralarına kostümler, dekorlar ve diğer fazlalıklar girmeden daha doğal şekilde bağlantı kurabilmenin bazen bir avantaj olabileceğini de belirtmek gerekir.
Konser-Opera’da Alkış
Konser-opera sunumu kendine uygun yeni konvansiyonların geliştirilmesi gereken bir durum. Normalde bir klasik müzik konserinde çalınan parçanın bölüm aralarında bütünlüğü bozmamak için alkış olmaması gerekir. O halde konser-opera etkinliğinde konser mutabakatı mı uygulanmalıdır? Yoksa standart bir operada mutat olduğu üzere güzel bir arya veya düetten sonra sanatçılar alkışlanabilir mi? Bence alkışlanabilmeli ama seyircinin alkışın tam yerini kestirmekte zorlanması önemli bir olasılık. Parçanın sona erdiğini ifade eden bir beden hareketi veya başka bir devinim olmadığında, yani daha ziyade müzikle anlatım hâkim olunca alkışlayıp alkışlamamaya karar vermek pek kolay değil. Seyirci bir yandan sanatçıların konsantrasyonları bozulabilir diye çekinilebilir, öte yandan onların alkışı beklediklerini, arzu ettiklerini hissedilebilir. Çünkü hattızatında hem sanatçıların hem de seyircilerin işitsel belleklerinde güzel bir “final tiz nota” icrasını takiben doğal olarak hem alkış beklentisi hem de alkışlama refleksi mevcuttur. Konser-opera’da şefin sanatçıya bakışı ya da beden diliyle seyirciye “haydi” deyişi kararsızları alkışa davet etmeye yeterli olabilir, ya da bir nefeslik duraklama… Gerçi o bir nefeslik duraklamanın akabinde alkış gelmemesi sunumun nasılsa akmaya devam edeceği temsil yerine durağan konserde daha moral bozucu da olabilir.
Konser-Opera’da Selam
Standart temsilde sanatçıların seyirciyi selamlama faslında, sanatçılar küçük rolden büyüğe doğru selama çıkarlar, en sonunda da başrolü oynayan sanatçı kulise gidip orada bekleyen şefi sahneye davet eder. Konserde ise solist varsa solist ayrı, şef ayrı ve birlikte olmak üzere selama çıkarlar. Konser-opera’da solistler o sırada tek tek selam vermiş ve alkışlar sürerken orkestranın önünde duruyor olabiliyorlar. Şefin temsildeki gibi değil de, konserdeki gibi selama kendisinin çıkması yeni bir konvansiyon gibi duruyor.
Konser-Opera’nın Diğer Etkileri
Konser-opera’nın başka etkileri de olabilir. Örneğin çapı büyük akustiği düşük bir salonda sunumdan sonra ertesi gece küçük opera sahnesinde temsil verilince solistler, koro ve orkestra forte söyleme ve çalma ayarlarını değiştiremeyebilirler.
Konser-opera’da bir diğer sorun sanatçıların tüm perde boyunca sürekli sahnede oturup sıralarını beklemek zorunda olmalarıdır. Temsilde olduğu gibi partisi bitince reji veya konu gereği kulise çıkamamak, çıkmışken bir yudum su içememek, bacaklarını dinlendirememek, gırtlağını kontrol edememek ne zor olsa gerek. Üstelik hep aynı pozisyonda oturur durumda olmak emimin dikkat dağıtıcı, yorucu ve uyku getiricidir.
Ancak bence konser-opera’nın pandemi açısından yararlarının (ve belki dekor gerektirmediğinden bütçe yararının da) yanı sıra izleyici profili açısından son derece dikkat çekici bir etkisi var. O da standart konser müdavimi olan genç izleyici kitlesinin opera binasına girme çekincesini böylece ortadan kaldırmış olması. Şatafatlı operaya gitme alışkanlığı olmayanlar biraz daha az resmi buldukları konser mekanlarına daha rahatça girebiliyorlar. Ne giyeceklerini, nasıl davranacaklarını bildikleri, dahası az çok ne bekleyecekleri malumları olan mekân onlar için yeni bir sanat ocağı oldu. Eleştirmen David Belcher’in de birkaç yıl önce belirttiği üzere, “Opera eserlerinin konser versiyonları, normalde büyük yapımlar gerektiren ama her zaman büyük kalabalıklar çekmeyen operalara yeni izleyiciler kazandırıyor” (https://www.nytimes.com/2015/04/01/arts/international/concert-versions-take-opera-to-a-more-personal-level.html Erişim: 31.2.2015).
Konser-opera’nın bir diğer özelliği de sahne perdesinin olmayışı. Shakespeare’in de belirttiği üzere zaten “hayatın kendisi bir sahnedir” ve hayat perdesizdir. Dolayısıyla yaşamın doğal akışına daha yakın olan perdesiz sahne, doğal dimağlı genç seyirciyi içine çekerek sanatla kaynaştırabiliyor. O halde “yeni normalimiz” “perdesiz opera”ya merhaba!
Pınar Aydın O’Dwyer
21 Nisan 2022, Ankara