Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) 2019-20 sezonuna hızlı başladı. Büyük operalardan Turandot, Aida; büyük beyaz bale Kuğu Gölü derken şimdi de opera külliyatının olmazsa olmazlarından bir opera buffa (komik opera), G. Rossini’nin Sevil Berberi operası, salonu ağzına kadar dolduran coşkulu opera severlerle buluştu. Librettosunu P. Beaumarchais’nin aynı adlı tiyatro eseri üzerine C. Sterbini’nin yazdığı ve tam adı “Sevil Berberi veya Yararsız Önlem” olan eser ilk kez 1816’da Roma’da sahnelenmiş.
İspanya'nın Sevil şehrinde geçen eserin konusu kısaca vasisi olduğu genç ve güzel Rosina ile evlenmeye ve onun servetine konmaya çalışan Doktor Bartolo ile Rosina’nın âşık olduğu Kont Almaviva arasındaki gülünçlü olaylardan oluşmaktadır. Müzik öğretmeni Don Basilio, önce ders ücretini ödeyen Doktor lehine Rosina ile Kont’un birbirine kavuşmasına engel olmaya çalışır ama sonra Kont’tan aldığı rüşvetle onlara yardımcı olur. Olayların merkezindeki esas kişi ise sorunların çözücüsü berber Figaro’dur. Figaro karakteri aklı, dili ve ayağı hızlı, akıllı ve kurnaz olma özellikleri nedeniyle Mozart’ın Don Giovanni operasındaki uşak Leporello ile, Wagner’in Nibelung Yüzüğü dörtlü operasındaki tanrı Loge ile, Jules Verne’nin 80 Günde Devr-i Âlem adlı romanındaki uşak Passepartout ile ve mitolojide tanrıların arasındaki haberci-arabulucu Hermes-Mercure ile büyük benzerlikler taşır. İnsanların ve dolayısıyla sorunların olduğu her yere lazımdır onlar!
Sevil Berberi’nin konusu aslında Rönesans dönemi İtalyan tiyatro akımı Commedia dell’Arte’nin klasik öykülerinden biridir. Paragöz yaşlı ve şişman doktor genç ve güzel kıza göz diker. Genç kızın kalbini kaptırdığı gence kavuşması için yaşlı adamın hırslarından yararlanarak kandırılarak bertaraf edilmesi gereklidir. Gerilimi fazla olmayan gülünçlü olaylar sonucu mutlu sona ulaşılır. Commedia dell’Arte eserlerinde genellikle doktor karakterinin olumsuz şekilde betimlenmiş olması bir hekim olarak, doğrusu bana her zaman şaşırtıcı gelmiştir (1).
Sevil Berberi operasının diğer bir şaşırtıcı yanı Kont Almaviva ile Rosina’nın evlenmelerini takiben Figaro’nun Susanna ile evlenmesini konu eden Figaro’nun Düğünü adlı operanın (Libretto: L. da Ponte) W. A. Mozart tarafından 1786’da yani, Rossini’nin bestelediği konunun birinci bölümü olan Sevil Berberi’nden (1816) otuz yıl önce bestelenmiş olmasıdır. Önce ikinci bölüm, sonra birinci bölüm olsa da her ikisinde de Doktor Bartolo ve müzik öğretmeni Don Basilio yer almaktadır. Doktor Bartolo Figaro’nun Düğünü’nde nispeten uslanmış durumdayken bu sefer Kont Almaviva azmış, Figaro’nun nişanlısı Susanna üzerinde “düğün öncesi efendi hakkını” kendinde görür ve talep eder olmuştur.
ADOB’un Sevil Berberi prömiyeri 30 Kasım 2019 tarihinde maestro Antonio Pirolli’nin yönetimindeki (eseri Murat Cem Orhan ile dönüşümlü yönetiyorlar) ADOB Orkestrasının mükemmel seslendirdiği uvertürle başladı. Yıllar önce Ziraat Bankası reklamında kullanılmış olan bu tanınmış melodiler o kadar temiz ve etkileyici şekilde çalındı ki seyirciler bırakamayacaklarını sandıkları telefonlarını mucizevi bir hızla çantalarına, ceplerine indiriverdi.
Perdenin açılmasıyla Kont adına Rosina’ya serenat çalan müzisyen grubu görüldü. Grubun görüntüsü yıllarca CSO konserlerini izleyerek orkestra sanatçıları konulu yağlıboya resimler yapan Suna Özkalan’ın eserlerini anımsatıyordu. Bir sanat eserinin bir başka sanat eserini anımsatması daha ilk andan itibaren etkileyici bir sahneleme ile karşı karşıya olunduğunun işaretiydi. Nitekim sonrası da öyle gelişti. Günümüzde serenadın yerini sosyal medya almış olması ne kadar üzüntü vericiyse, başarılı genç kadın rejisörlerin sayılarının giderek artması bir o kadar sevinç verici. Kadın elinin değmesi toplumda giderek azalan duyguları, ayrıntıya verilen önemi yeniden olması gerektiği yere oturtuyor. Nitekim umut verici yeni bir nefes olarak ortaya çıkan rejisör Ayşe Dağıstanlı Parlar’ın tiyatro veya bale eseri inceliğinde iyi düşünülmüş, ince dokunmuş, bilgi ve estetik içeren titiz sahnelemesi ya da (neredeyse) koreografisi geceye damgasını vurdu. Gülden Sayıl’ın döneme uygun, estetik ve pratik dekor ve kostüm tasarımı ile Fuat Gök’ün ışık tasarımı da eklenince ortaya unutulmaz bir seyirlik ortaya çıkmış oldu. Örneğin eserde yer alan karakterlerin donup kaldığı sahnede ışığın da donması; Rosina’nın yarım cibinlik tarzındaki yatak tülünün evlenme töreninden sonra gelin duvağı tülü şeklini alıp yükselmesi; Doktor Bartolo’nun Rosina’ya takıntısını ifade etmek üzere kapının iki yanında bir çift at nalı asılmış olması çok çarpıcı ayrıntılardı.
Daha da önemlisi mim yaparak anlatıma katkı ve espri katan beş figür eklenmiş olması son derece yaratıcı ve etkileyici bir yaklaşım. Hemen belirtmek gerekir ki konservatuvar opera-şan bölümü öğrencisi bu dört genç sanatçı usta pandomimci düzeyindeki oyunlarıyla hem adlarının şimdiden distribüsyonda yer almasını hak ediyorlardı (İlker Yiğit Gül, Baran Can Çördükçü, Serap Blek, Dinçer Keser, Sadık Şanal) hem de ileride adlarının sıklıkla distribüsyonlarda olacağını kanıtladılar.
Rosina rolünde Görkem Ezgi Yıldırım büyük, temiz, yıldız ışıklı, parlak sim ışıltılı sesi ve güzel profiliyle harikulade bir başrol sanatçısıydı. Kostümünün eteğinin hareketleri yer yer Hanım olan Hizmetçi (La Serva Padrona) operasının istediğini eline geçiren, kendisine dayatılan yaşama karşı çıkıp özgürlük ve güce ulaşan cilveli Serpina’sını anımsattı. Aradaki tek fark Rosina’nın Kont’a daha onun bir kont olduğunu bile bilmeden, fakir bir genç olduğunu sanarak ilk görüşte samimiyetle âşık olması; Rigoletto’nun Gilda’sının azıcık nazlı buffa hali ki bu da Yıldırım’ın mimiklerinden net biçimde okunuyordu.
Figaro rolünde Cem Beran Sertkaya meşhur Figaro aryasıyla müthiş bir antre yaptı. Özellikle ikinci perdedeki sesi zorlamayınca ortaya çıkan yumuşak şan performansı, böyle söylemenin çok daha etkileyici olduğunun hatırı sayılır güzellikte bir örneği oldu. Üzerinde özellikle çalışılmış olduğu hissedilen resitatifleri ve diğerleriyle birlikte söylediği bölümler ve neşeli sahne yorumu aldığı alkışı hak ettirdi, sonuçta seyirci onu sevdi.
Barış Yanç ince oya gibi işlenmiş sahnesiyle hem obsesif, çıtkırıldım bir aristokrat hem de pek âşık bir genç erkek portresi ortaya çıkararak mükemmel bir Kont Almaviva tablosu çizdi. Role uygun fiziği ve opera sahnelerinde az görülen oyun yeteneği ile seyirci onun gerçekten âşık bir kont olduğuna inandı ve beğendi. Umut Kosman beden hareketleri, mimikleri ve fıldır fıldır dönen gözleri ile tam bir huysuz, cimri, yaşlı Doktor Bartolo idi. Mehmet Yılmaz da çıkarına düşkün, olaylara dâhil olmaya meraklı, olması gerektiği gibi Don Basilio yorumu sundu. Her ikisinin de hem sesi hem de oyunu gerçekten başarılıydı.
Hizmetçi Berta rolünde kendisine özgü çilek renkli ve desenli sesiyle Hatice Zeliha Kökcek, küçük rolde de temsile katkı sağlanabileceğini kanıtlayan Fiorello rolünde Bahadır Noyan Coşgun ilejandarma rolündeki Mert Özdemir’i beğenmemeğe imkân yoktu.
Eser içinde birden çok karakterin birlikte söyledikleri birçok bölüm var. Bunların hepsinin temiz ve güzel şekilde seslendirilmiş olması nedeniyle hem mastero Pirolli’yi hem de korrepetitörleri kutlamak gerekir. Keza koro şefi Giampaolo Vessela tarafından çalıştırılan ADOB korosunu hem sesleri hem de ayrıntı içeren oyunları nedeniyle alkışı hak ettiler.
Temsilde her şey o kadar tadında ve etkileyici idi ki ilk kez keşke Türkçe mi oynansaydı, resitatifleri anlayabilmek için başımızı yukarı kaldırıp sözleri okumak zorunda kalmadan sahnedeki mükemmel oyunların ayrıntılarını kaçırmadan izleyebilseydik diye düşünmeden edemedim.
Geriye bakıp temsili yeniden düşündüğümde öncelikle sahneleme gözümün önüne geliyor. Opera yorumlarında genellikle ikinci planda kalan oyun yönü bu yorumda hem birçok zekice ve yaratıcı fikirle hem de sahnede sorunsuz işleyen trafikle yeniden can bulmuş. O kadar ki Dağıstanlı Parlar’ın ikna edici dokunuşuyla sanatçıların içinde zaten mevcut olan sahne yeteneği, adeta üzerlerindeki tozlar silkelenip parlayarak ortaya çıkmış. Titiz, severek, inanarak ve bilgiyle yapılan çalışmaların sonucu, üstelik de ilk kez büyük opera sahnesinde reji yapan bir rejisör için büyük bir başarı; kendisine fırsat tanınmış olması da bir o kadar isabetli bir karar. Seyirci bunun farkına vardı, ama daha güzeli sanatçıların da farkında olması ve bundan kıvanç duyduklarının belli olmasıydı.
Besteci G. Rossini hem gülmeyi ve güldürmeyi, hem de neşeyle yemek yapmayı severmiş. Hatta “Tournedos Rossini” adlı et yemeğinin onun tarifi olduğu söylenir (2). Sahneleme, solistler, koro ve orkestra sayesinde hem kulaklara hem de gözlere bir şölen olan bu lezzetli Rossini yemeği için emeği geçen herkesi kutluyorum; evet insanlar en güzeline layıktır!
Pınar Aydın O’Dwyer
2 Aralık 2019, Ankara
Temsil fotoğrafları: Ş. Kahramankaptan
Kaynaklar
(1). Aydın O’Dywer P: Operalarda Doktor Karakteri, Herkese Bilim Teknoloji, sayı 146, 11 Ocak 2019
(2). Göknar G: Müzik ve Yemek, Okuyan Us Yayınları, 2016