XIX. Yüzyıl sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nin eğitim projeleri kapsamına “Ziraat Mektebi-Baytar Mektebi-Numune Tarlaları” da alınır. Çiftçilerin dönemin tarım yenilikleriyle tanıştırılması amacıyla, Ankara’da bir okul kurulması kararlaştırılır. Okulun, “ kaliteli tohumlarla üretim yapılması , kaliteli tohum dağıtılması, suni çayır yaratılması, sulamanın öğretilmesi, numune tarlaları ve meyvelikler kurulması, üretimin artırılmasının öğretilmesi” gibi amaçları olacaktır. Sof ticaretinin yeniden canlandırılması için tiftik keçisi neslinin ıslahına çalışılacak, damızlık hayvan satışından okula gelir sağlanacak, eğitimli çobanlarla salgın hastalıklar önlenebilecektir. Okulun ilk müdürü 1890’da Mülkiye’den mezuniyetini takiben, devletçe “ziraat eğitimi” için gönderildiği Fransa’dan 1895’te Yüksek Ziraat Mühendisi olarak dönen “ağabeyimiz” Temoleon Agatopulos’tur. Vali Memduh Paşa zamanında, 6 Mayıs 1895’te temeli atılan Çoban Mektebi 20 Kasım 1898’de açılır (Bina halen Keçiören yolundaki Meteoroloji kavşağının bir köşesinin yakınında yer almaktadır). Çevredeki Numune Tarlası ile Numune Ağılı mektebin tamamlayıcılarıdır.
Okula ilk olarak çevreden 10 öğrenci alınır. Öğrencilerin 6’sı kendilerine vaat edilen 50 kuruş aylığın iki ay ödenmemesi üzerine okulu terk edince öğrenci sayısı 4’e düşer. 1899’da Zir’den (bugünkü Yenikent) 3, Yozgat’tan 3 ve Yabanabad’dan(bugünkü Kızılcahamam) 2 yeni öğrenci alınır. Bu kez de Zir’den alınan 3 öğrenci tarlada çok çalıştırıldıkları bahanesiyle okulu erken terk ederler. Kalan 5 öğrenci ise Halkalı Ziraat Mektebi’ne giderek memur olmak istemektedirler.
Yeterli sayıda öğrenci bulunamayışı, öğretici sayısının kısıtlılığı, Ankara çiftçisinin isteksizliği, tiftik piyasasının diğer ülkelere kaptırılmasından ötürü tiftik keçisi yetiştiriciliğinin karlı bir iş olmaktan çıkmış olması, Çubuk Çayı’nın yaz aylarında kuruması, ağılların azlığı ve beklenen başarının sağlanamaması gibi nedenlerle okul 1908’de ilan edilen II.Meşrutiyet’in hemen ardından yeni bir yönerge hazırlanmasıyla 1909’da Ziraat Ameliyat Mektebi’ne dönüştürülür. 1914-1918 döneminde savaş koşullarından ötürü öğrenime ara verilir. Taşınılan yeni Ziraat Mektebi binası (bugünkü Meteoroloji Genel Müdürlüğü) ise 27 Aralık 1919’da Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinden itibaren karargah olarak kullanılır.
27 Aralık 1919 günü Sivas’tan Ankara’ya gelen Mustafa Kemal ve beraberindekiler, Defterdar ve Vali Vekili Yahya Galip’in önerisiyle bugün Meteoroloji Genel Müdürlüğü birimlerinin bulunduğu binaya yerleştirilirler. Bu bina, 1908 yılında Ali Münif’in valiliği sırasında açılan ve savaşlardan ötürü o gün itibariyle boş olan Ziraat Mektebi’dir. İlk gününden itibaren Genelkurmay Başkanlığı kimliğine de bürünen binada, Halide Edip (Adıvar)’in yöneteceği Anadolu Ajansı’na da yer verilir. Halide Edip ve eşi Adnan, Ankara’ya geldiklerinin üçüncü gününde konaklamak üzere Çoban Mektebi’ne götürülürler. Adıvar, “Türkün Ateşle İmtihanı” adlı anılarında bu binayı ve çevresini aynen şöyle anlatır:
“Ankara’ya geldiğimizin üçüncü akşamı Numune Çiftliğinde bize ayrılan bir odayı işgal ettik. Burası merkez binanın ikinci katında vaktiyle talebeye yatakhane vazifesi görmüştü. Adnan ile işgal ettiğimiz odanın Ankara’ya bakan güzel bir balkonu vardı. Bina akasya ağaçlarının ortasındaydı. Önünden çiftlik arazisini sulayan Çubuk Çayı geçerdi. Çayın öbür tarafında iki büyük tepe vardı…Binanın alt katında çiftlik hocası otururdu. Etrafında da ahırlar vardı.”
2000’den buyana Keçiören’e her gidişimde bu bina ilgimi çekmiş, hayal-meyal bir şeyler anımsatmıştır. Son yılların bir ikisinde çevresini dolaşıp fotoğrafladıktan ve bekçisinden bölük-pörçük bilgiler edindikten sonra Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki yüzeysel araştırmalarımdan doyurucu izlere erişemeyince peşini bırakmışımdır.
Ancak “Eski Ankara Yapıları”na ilişkin son çalışmalarım sırasında, 24 Mart 2018 tarihli Hürriyet gazetesinde Murat Yılmaz imzalı “Yıkılmasın Müze Olsun” başlıklı haberde geçen “2011 yılına kadar Emniyet Genel Müdürlüğü Fabrika ve Kademeler Müdürlüğü tarafından kullanılan bina o tarihten sonra atıl halde kaldı.” şeklindeki cümleyle yapıyı tekrar kurcalamaya başlıyorum. 2008 basımlı “Cumhuriyet ve Başkent Ankara” kitabının 4.cildinde bina, “1898 yılında Numune Çiftliği ve Çoban Mektebi olarak açılan, bugün Kalaba Polis Karakolu olarak kullanılan bina…” tanıtımıyla yer alıyor. Sevgili Erman Tamur’un kitabının 191. sayfasındaki fotoğrafın alt yazısı ise “Çoban Mektebi merkez binasının bugünkü görünüşü. Bina Keçiören Kalaba’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait tesisler içinde yer almaktadır.” şeklinde. Keza Dr. M. Nazmi Özalp da anılarında “Savaş sonrası ise Süvari Polis Okulu olmuş” demiş.
Adıvar’ın “etrafında da ahırlar vardı” tanımlaması, Tamur’un kitabının 190. sayfasındaki fotoğrafta görülen binanın bahçesindeki boş alanın iki tarafında uzunlamasına yer alan tek katlı yapıların bu ahırlar olabileceğiyle örtüşüyor. Belleğim bu fotoğraftaki gibi küçük ve yüksek pencereli, yarım kapılı ahırların içinde atların dolaştığını ve de buranın Süvari Polis Karakolu olabileceğini çağrıştırıyor.
Bu kez arkalarına annemin el yazısı ile “30 Ekim 1950 Pazar. Süvari Karakolu Güzel ile” notu düşülmüş 3 fotoğrafı inceliyorum. Cumhuriyet Bayramı nedeniyle o güne özel kılıç, palaska ve apolet kuşanmış, “süvari” kokartlı ve “komiser muavini” rütbeli babamla “Güzel” adlı atın üzerindeyiz. Bu resimde arkamızda görünen yapı bu ahırların (ya da o zamanki adıyla tavlaların) bir parçası olabilir. Tek olduğum fotoğraf çekilirken sanki karşımda bu tavlalara bakıyorum. Keza ayaktaki fotoğrafımız da da tavla duvarlarının hemen önünde olmalıyız.
Sayın Meltem Çetiner’in belirlediğine göre 20.11.2009 tarihinde tescillenen ve “Geç Osmanlı Dönemi” bir okul yapısı olan bina “Kavacık Subay Evleri Fatih Caddesi No.14, Ada:33600-Parsel:3-Envanter No:3” olarak kayıtlanmış. Mülkiyeti Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı”na aktarılmış. 29.3.2018’de kuşkulu bir yangın atlatan binada 26 Mart-9 Nisan 2019 tarihleri arasında, Başkent Üniversitesi’nden Dr.Müge Bahçeci başkanlığında bir grupla rölöve çalışmaları yapılmış. Çetiner’in sayfasına aldığı, üst kata çıkan üç kollu ahşap merdiven fotoğrafı ile binanın dış köşelerindeki şaşırtmalı taş dizileri de yabancı değil gibi.
Derlediğim ve eşleştirmeye çalıştığım anılarla bilgileri tümleştirdiğimde kesinleştirememekle birlikte sorguluyorum. Çoban Mektebi acaba 122 yıllık yaşamının bir döneminde Kalaba Süvari Polis Karakolu olmuş muydu ? Olduysa da olmadıysa da, aslına uygun bir onarımdan geçirilip, Ankara’nın gereksindiği müzelerden birine (örneğin Sof ve Tiftik Keçisi Müzesi) dönüştürülerek yaşatılabilecek midir ?
SAVAŞ SÖNMEZ
16 Nisan Perşembe, Ankara
NOT : Konuyu daha derinlemesine incelemek isteyen Ankarakoliklere, yararlandığım kaynakçayı sunuyorum. Bu konuya katkıda bulunmak isteyenler [email protected]” a yazabilirler.
-Erman Tamur, Ankara Keçisi ve Ankara Tiftik Dokumacılığı, Ankara Ticaret Odası, 2003, s.188-192
-Ankara Büyükşehir Belediyesi, Cumhuriyet ve Başkent Ankara, 2008, Cilt:4, s.78
-Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı II, Cumhuriyet Gazetesi, Eylül 1998, s.13-15
-Savaş Sönmez, Bu Ankara O Ankara Değil, Telgrafhane Yayınları, Kasım 2016, s.124
-Dr.M.Nazmi Özalp, Bir Başkentin Anatomisi, 1950’lerde Ankara, İdealkent, Ocak 2016, s.218
-Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler (Mülkiye Şeref Kitabı), Mars Matbaası, Ankara, 1968-1969, Cilt:III, s.436
-Meltem Çetiner, www.envanter.gov.tr eski çoban mektebi
-Özcan Keskin, “Osmanlı İmparatorluğunda Ziraat Eğitiminin Yaygınlaşması : Ankara Numune Tarlası ve Çoban Mektebi”, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi ( OTAM) Dergisi, 2012/28, s.87-106
-Murat Yılmaz, “Yıkılmasın Müze Olsun”, Hürriyet Gazetesi Ankara Eki, 24 Mart 2018
-BELKO, Ankara Posta Kartları ve Belge Fotoğrafları Arşivi, 1994, s.224, Resim 31-16