Belediyeye ait TRAFO, Bodrum'un merkezinde. Denizciler Kahvesini geç, Barlar Sokağına gir, eski 'Hadi Gari' diskoteğin yerine kurulmuş bir mekan. Taş bina içerisinde güzel bir sergi alanı. Dışı ise öyle böyle değil, bir dünya harikası manzaralı bir açıkhava lokali. Yeme, içme her şey var. Kocaman bir yer. Kale'den, Barlar sokağı boyunca Halikarnas'a kadar uzanan parça ve onun çevrelediği o inanılmaz koy manzarası.
Bodrumart Derneği üyeleri burayı mesken edinmişler adeta. Sergilerini açıyorlar; toplantı ve söyleşilerini burada yapıyorlar. Özel grup toplantıları bir masa etrafında kahveleri, çayları... Sanki Bodrum'u ağızlarında, dillerinde tadım tadım gurmeliyorlar.
Ben daha önce burada bulunmamıştım. O da benim ayıbım. Kapıdan girer girmez karşılaştığım bu korkunç güzellik bana fazla geldi; gerisingeri mi kaçsam acaba dedim?
Bodrumart üyesi sanatçıların karma sergisiydi izlediğim (14- 19 ekim 2014). Satıştan elde edilecek gelirin doğrudan Bodrum Sağlık Vakfına hibe edileceği bir sergi. Engelli çocuklara odaklanan bir hibe yarışı.
Eserlerin hemen tamamına yakını satıldı. Ben de bir eser aldım. Bodrum evimizin duvarına asıyorum. Yakışır...
Bodrumart üyelerinin çoğunu bu kez Mine Art Gallery'de açılan Mustafa Altıntaş sergisinde (17 ekim-17 kasım 2014) gördüm. Neşeli bir grup. Tabii hanımlar çoğunlukta.
Mustafa Altuntaş Bodruma yerleşmiş bir sanatçı. Çalışıyor, üretiyor, sergiliyor. Background'ı hayli yüklü. Burslu olarak Paris'de, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda, Gustave Singier ile Jean Bertholle atölyelerine devam etmiş, TRT Ankara TV'de kameramanlık yapmış, Sorbonne Üniversitesi Sinema Fakültesinden master 'ı var. Uluslararası festivallere de katılan filmlere imza atmış ; Paris'de özel bir güzel sanatlar okulunda dersler vermiş... Şimdilerde İtalya'da uluslararası heykel projesi için sekiz metre boyutlarında anıtsal bir çalışma yapıyor. İstanbul, Bodrum, Paris arasında mekik dokuyup duruyor.
Soyut resimde sanatçılar bir yerde zorunlu olarak felsefi, kozmogoni (evrendoğumu) , yaradılış... vs gibi temalara yönelirler ve sembolik bir dil de kullanmaya çalışırlar. Çünkü derin bir anlama işaret etmeyen soyut resimler bir yerde havada kalır gibi düşünülüyor sanırım.
Altıntaş da bu sergisinin adını 'COSMOS- l'origine du monde ' koymuş ve kozmogoniye dalmış. Resimlerinde arka plan olarak soyutlanmış galaksiler, yıldızlar vs görüyoruz. Onların üzerinde ise net bir şekilde kozmogonik simgeleri buluyoruz. Örneğin matematikten bildiğimiz 'sonsuzluk' simgesi... Geri plan üzerine konmuş bu net sembolik işaretler resme hem bir derinlik katıyor hem de soyut ile somut arasında geçişsiz, pat diye gözümüze giren bir ikileme yol açıyor ki çarpıcı oluyor tabii.
L'originde du monde, dünyanın orijini anlamında fransızca bir deyiş. Sanatçının kozmosun ve de dünyanın oluşumu hakkında nasıl bir kurgulama yaptığını tabii tam bilemiyoruz. Zaten insanoğlu olarak halen bildiğimiz, hiçbir şey bilmediğimizdir. Sonunda bir zihnin tasarısına varıyoruz genelde; o da bizi pek sarmıyor. Daha başka şeyler arıyoruz.
Bir zihin tasarımı olarak evreni düşünmek dinsel alana çekim yapıyor ki bu alanda daha ileri gitmek mümkün değil. Orada kalıyoruz. En fazla bu büyük zihnin neden böyle bir tasarıma gereksinim duyduğunu düşünebiliriz; hepsi o kadar...
İmgeleriyle, simgeleriyle Altıntaş'ın bu sergisindeki resimleri soyut figüratif alana koyabiliriz. Üstadın fırçası, kompozisyonları... Usta elinden çıkma işler daha ilk bakışta hemen kendini belli ediyor.
monad balkan, bodrum, 19 ekim 2014