Simone Kermes ve Vivica Genaux:
EZELİ RAKİPLERİN RUHUNDA İZLEYENİ BÜYÜLEYEN KRALİÇELER
12 Ocak 2017 Perşembe akşamı İş Sanat Konser Salonu, eşi benzeri zor bulunur bir müzik olayına sahne oldu. Dünyanın önde gelen en başarılı iki kadın opera sanatçısı, Aydınlanma Çağı'nın neşeli, yenilikçi, umutlu ruhunu günümüz Türkiye'sine taşıyarak, iki saatliğine de olsa, şu şevki kaçmış ülkeye hızla çöken karamsarlık bulutunu dağıtmada bir nebze olsun katkıda bulundu. Alman koloratur soprano Simone Kermes ve Amerikalı (hatta daha özelde Alaskalı) mezzo-soprano Vivica Genaux, bir süredir birlikte konserler verip kayıt yapıyorlar. 2014 yılında yayınlanan Rival Queens CD'si bu birlikteliğin taçlandırıldığı mükemmel bir kayıt oldu. Kermes ve Genaux, 17. yüzyıl ve 18'in ilk yarısında hâkim olan barok üslûbun bilinenleri kadar, adı ancak uzman çevrelerde hatırlanır kalmış olan bestecilerinin eserlerini de çağdaş dinleyiciye ulaştırıyorlar. Örneğin bir Händel kadar, onunla çağdaş ancak adı onun kadar yaygınlaşmamış Giovanni Bononcini (1670-1747), Geminiano Giacomelli (1692-1740), Nicola Antonio Porpora (1686-1768), Attilio Ariosti (1666-1729) gibi sanatçıların eserlerini de seslendirerek bir anlamda bir çağın ses evrenini yeniden inşa ediyorlar. Kermes ve Genaux gibi iki olağanüstü sesin bir araya gelmesinin asıl nedeni ise, bir tarihsel rekabeti canlandırıp o kurgu etrafında dönemin ses kesitini bugüne yansıtmak.
Özellikle 17. yüzyıl boyunca Avrupa'da ticaret-eksenli yeni bir toplum düzeni hızla yükselirken, yeniliğin ve ilerlemenin erdem addedildiği yeni bir kültür dünyası da inşa edilmekteydi. Bireyi yücelten, geleneksel kalıp ve kurumları yeren, özgürlüğü en kutsal değer haline getiren yeni bir anlam çerçevesi oluşmaktaydı. Diğer yandan böyle ilerlemeci bir üretim biçimi, insanlığın tamamını bütünsel ve doğrusal bir evrim içinde tahayyül etmiş, Avrupa uygarlığını da bu gelişme çizgisinin doruğuna yerleştirmişti. Bununla birlikte, bu felsefi bağlamda insanlığa olumlu ve iyimser bir yaklaşım geliştiren Aydınlanmacı bakış açısı da gelişmekteydi. Daha sonraları Fransız Devrimi'nin sloganı haline gelecek olan Liberté, Égalité, Fraternité üçlüsünün üçüncü kavramı olan kardeşlik, insanlığın tamamını daha fazla mutluluğa ve refaha doğru yürüyen bir bütün olarak tasavvur ederken, Ortaçağ'ın karanlık ve korku dolu havasının yerine neşe ve umut öneriyordu. Aydınlanma Çağı'nın müzik üretiminde belirgin bir şekilde bu iki özelliği bulmamız bu nedenle şaşırtıcı değildir. Barok üslûp coşkuyu olduğu kadar hüznü de modern bir rasyonelliğin kalıbına dökmüştür. İşte bu ilerlemeye, yeniliğe, umuda, coşkuya ve neşeye bu kadar çok yer açılan bu dönemde, müzik sanatı da aynı ruhu toplumsal ölçekte çoğaltan bir işlev yüklenmiştir. Müzik artık Tanrı'nın gazabını, insanın günahkârlığını, dinsel temalarla örülmüş bir Dünya tasavvurunu değil, ticaretin birikim düzeninin müjdelediği ilerlemenin refah vaatlerini ve neşesini yansıtıyordu. Bu ortamda opera sanatı, bir önceki yüzyılda neşet ettiği antik tragedya temalarından sıyrılıp gündelik hayatın hafif konularını sahneye aktaran popüler bir sanat haline gelmişti. Üstelik kamusal alandaki görünümleri çok kısıtlı olan kadınlar, adım adım opera sanatında da yerlerini almaktaydılar.
Francesca Cuzzoli (1691-1778) ve Faustina Bordoni (1696-1781) bu çağın sahne yıldızları arasında öne çıkan iki önemli isimdi. İlk kez 1718 yılında aynı sahnede bir araya gelen iki sanatçı, daha sonraki uzun kariyerleri boyunca acımasız bir rekabet içinde olacaklar ve opera tarihinde "rakip kraliçeler" olarak anılacaklardı. Hatta 1727'de bir kez sahnede kavgaya tutuşacaklar ve bu olay dönemin basınında geniş yankı bulacaktı. Simone Kermes ve Vivica Genaux, Cuzzoli ve Bordoni arasındaki bu çekişmeyi, onların repertuarını ihya ederek, mizahi bir şekilde günümüze taşıyorlar. Kermes, kendisi gibi parlak tınılı bir soprano olan Cuzzoli'yi, Genaux ise daha buğulu ancak güçlü sese sahip Bordoni'yi canlandırdıkları icralarda Barok çağın anlayışını olduğu kadar duyarlılığını da bize hissettiriyorlar. Bununla birlikte, sahne şovlarına yer yer absürt denilebilecek anakronik göndermeler de yerleştiriyorlar (boks eldiveniyle birbirlerine yumruk atarak şarkı söylemek gibi).
Rakip Kraliçeler, Dünya'nın birçok başka yerinde olduğu gibi, İspanyol keman sanatçısı Andrés Gabetta tarafından yönetilen Capella Gabetta topluluğunun Barok orkestra düzenindeki eşliğinde İş Sanat sahnesinde zihinlere nüfuz eden muhteşem bir icra sundular. Capella Gabetta, dönem çalgılarını kullanarak (Barok korno, oboe d'amore) iyimser bir çağın tınısını yeniden oluşturuyor. Sahne hâkimiyeti, ses kullanımındaki özgün ustalıklar (Kermes'in, tiz perdelerde altında ağ olmadan uçan trapezci gibi kayarak gezinmesi, Genaux'nun, çenesini kendine özgü doğal bir yetenekle titreştirerek dinleyicinin kalbini bir cerrah gibi elinde tutabilmesi), oyuncu yeteneğindeki nitelik düzeyi gibi teknik konularda övgüye hiç gereksinim olmayan iki sanatçının asıl vurgulanması gereken özellikleri, Barok çağın ruhunu, yalnızca müzik tekniği olarak değil, Aydınlanmacı aklın ilkeleriyle de özümsemiş olmaları gibi görünüyor. Aksi takdirde böyle eşsiz bir ses şölenini bu denli uyumlu bir ikili olarak ortaya koymaları mümkün olmazdı.
Ayakta alkışlanan konser bitimi, ABBA şarkıları ve Operadaki Hayalet'ten bir parça ile (önceden kurgulanmış) bis yapılmasıyla sonuçlandı. Ancak ikinci bis yine Barok bir tınıyla konseri kapattı. Salon boşalırken fuayede kurulan bir masada iki sanatçı CD'lerini imzaladılar. Yıllardır konser programını ve kayıtlarını uzaktan takip eden bir meraklısı olarak, masaldan fırlamış, balo elbisesiyle gece yarısından önce evine dönmek için telaşlanan muhteşem Külkedisi'ne (La Cenerentola), CD kitapçığının (A tribute to Faustina Bordoni) arka kapağındaki fotoğrafını, imzalaması için uzatırken, "hayatımda hiçbir sanatçının hayranı olmadım; siz tek istisnasınız!" deme cesaretini nasıl gösterdiğime hayret ediyorum.
Vivica Genaux, Alaska soğuğunda pişmiş sağlam duruşu ve çok-kültürlü olgunluğunu bileştirerek yıldızlı bir kutup gecesi gibi gülümsüyor. Tarifi imkânsız bir mutluluk tortusuyla İş Sanat'tan ayrılıyorum. Bunca kötülüğün, sığlığın, cehaletin, vahşetin, bayağılığın, yönsüz ve akıldan yoksun kitlelerce baş üstünde taşındığı bir dünyada, Barok çağın iyimser havasından içimize çektiğimiz küçük bir taze soluk bile yüreğimize umut tohumu düşürüyor.
Henüz bütün tersanelere girilmedi!
Ali Ergur
14 Ocak 2017