9 Mayıs Avrupa Günü kutlamaları nedeniyle bu yıl düzenlenen etkinliklerden birisi 8 Mayıs akşamı ATO Congresium’daki “Avrupa Caz Orkestrası”nın verdiği konserdi. Orkestranın, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin sanatçılarından oluşmasını, birliğin ilkesi olan farklılıktaki zenginlikle örtüşürcesine bir anlam taşıdığını vurgulamalıyım. Kuşkusuz, müziği açıklayabilmek için kendine özgü teknik yanını bilmek, özel donanımlı bilgiye sahip olmak gerektiği bilinmez değil. Burada konuya, yalnızca dinleyici bazında ve bir de sanatın genel tarihi içinde ona düşen payın ne olduğunun bilindiği kadarıyla yaklaşıldığının dikkate alınması gerektiğinin altını çizmek gerekiyor.
Konserde orkestra eşliğinde Kristin Amparo’ yu dinlerken bir parçanın adı dikkat çekiciydi. Orkestra şefi, rahat ve duygusal açıklamasıyla Meksikalı ressamlar Frida Kahlo ile Diego Rivera arasındaki patetik sevgiyi anlattı dinleyicilere. Ardından da solistin sesiyle sahneyi kavrayan şarkının sözleri yayıldı havaya: “Remembering Frida”.
Cazın hüznüne karışmış sözcüklerle Frida’yı anımsamak.
O sıra dışı ve her tür kuralı yok sayan sanatçıyı, ele avuca sığmayan kadını…
Duyarlı bir varlığın yaşam çılgınlığına set çeken trajik kazayı unutmadan ama.
Belki diyorum, o dizginlenemez tutkuya karşı onu yatağa bağlamak acı bir şaka mı acaba? Eğer gerçekten öyleyse, adına yaşam denilen sürecin neresine koymak gerekir bu tatsız oyunu?
Taşkın sel sularının önünü iğreti dallarla kapatmak istercesine başvurulan bir oyun gibi yaşananlar.
Yattığı yerden kendi bedenini gözleyen, özlem ve acılarını tuvale aktaran bir kadının resmi vardı sahnede.
Işık demetlerinin arasına sızmış puslu görüntüler ve cazın buğulu melodisi sanki onu çağırıyor sahneye. Görünmez ama duyumsanan bir gövdenin tüm acılarından sıyrılıp boşlukta dalgalanması izleniyor ışıkların arasında. Koca fil Rivera’yı alt eden güvercinin minnacık bedeni devleşiyor sanki. Arada görünen bir de Troçki var. Burnu üstüne düşen gözlüklerinin gerisindeki gizli parıltılar devrimden geriye kalan özlemlere mi ilişkin acaba? Yoksa Türkiye’den sonra sığındığı bu yeni sürgün ülkesine ısınamamanın kuşkusu mu?
Frida (6 Temmuz 1907- 13 Temmuz 1954) 47 yıllık yaşamına olmadık işleri sığdıran bir güvercine benzetilir hep. Genç yaşında geçirdiği trajik kaza sonunda yatağa bağımlı kalacaktır. O küçücük alana kıstırılmış bedenden yansıyanlar görkemli bir dünyaya aralar kapıları. Yerel motifler, Meksika folkloruna ilişkin imgelerle donanmış tuvalleri ve tuttuğu günlük defterindeki yazı aralarına iliştirilmiş desenlerine yansıyan iç dünyasının zenginliğine tutulmuş birer ayna gibidir. İlk gençlik yıllarına denk düşen büyük Meksika devriminin izleri tazeliğini korurken Rivera’yla birlikte aynı düşü paylaşır. Eşinin ABD ‘de Detroit Sanat Enstitüsü ile New York’ta Rockefeller Merkezi için yaptığı duvar resimleri siyasal açıdan büyük tartışmalara yol açacaktır. Frida’nın resimlerindeyse özlemleri yer alır. Çelik korse içine kıstırılmış bedenini, doğumda kaybettiği çocuğunun acısını işleyen düzenlemelerle bireysel tarihini yazar sanki.
Sahnede Kristin Amparo söylemeyi sürdürüyor.
Sesinin alçalıp yükselen tınılarında gizli bir ağıtın tonlamalarını sezmemek olanaksız. Yatağına bağlı güvercinin acıları loş ışıklı sahnedeki cazın ritmine uyarak titreşimleriyle dalgalanıyor. Bedenin sonsuz tutkuları sınırları zorlayıp onlarla birlikte bizlere ulaşıyor. Dinmeyen acılar, sınırı olmayan tutkular, yalnızca soyuta dönüşen bir geleceğin özlemi içinde.
Bir Temmuz ayında geldiği bu dünyadan yine bir başka yılın aynı ayında ayrılacaktı. Yakınlarına “yeterince yattım, bundan sonra artık yatmayacağım” diye yakındı. Acılarından kurtulacağı sevinci işte. “Umarım çıkışım kolay olur ve umarım geri dönmem” diyerek büyük yolculuğuna çıktı. O acılara kucak açan gövdesi yakılarak külleri şimdi müze olan Mavi Ev’e konuldu. Üç yıl sonra da Rivera gidecekti yanına.
Kristin Amparo tiz perdeden uzun soluklu bir yakarışla parçanın sonunu duyumsattı izleyicisine. Orkestranın ritmi düştü, tınılar yayılıp eridi havada. Sahnedekiler selama durduğunda alkışlar arasında yükselen bir güvercini kimseler görmedi belki de. Rivera’nın can güvercini geri dönmemecesine kayboldu.
Evet, Frida’yı anımsadık hep birlikte. Geri dönmeyi unutan o sevgiliyi.