Yanımızdan kopup giden her sanatçıyla birlikte düşlerimizi yitiriyoruz. Giderek kararan dünyamızda renkleriyle içimiz aydınlanıyorsa, onlar var olduğu içindir.
Onlarla birlikte yeni bakış açılarını keşfedip, olabilirliğin sınırları zorlanır.
Durup düşünürüz bir an.
Adnan Varınca adı birtakım insanlar için ne anlam taşıyor diye. Birtakım dendi ama ülkemin çoğunluğunu oluşturanlar desek daha anlamlı olacak gibi. O açıdan bu durumu %99’la açıklamalı. Popülizmin kucağına itilmiş toplumumuzda gerçek değerlere yer olmadığını biliyoruz.
Trk resminin çınarlarından Varınca’yı27 Mayıs 2014 günü kaybettik.
Yaşamının satırbaşlarına bakıldığında karşımıza çıkan ana noktalar şöyle özetlenebilir:
1918 yılında İstanbul’da doğumu.
Saint Joseph Ortaokulu’ndan sonra gittiği Galatasaray Lisesi’nde öğrenimini tamamladığında 20 yaşındadır. Ardından İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Leopold Levy ve Bedri Rahmi Eyuboğlu atölyelerinde çalışma.
1949-56 yılları arasında enstitü ve ortaokullarda resim öğretmenliği görevi.
Resim çalışmaları yoğunlaşan sanatçı bu dönemde Fransız Konsolosluğu, İstanbul Filarmoni Derneği, Alman Kültür Merkezi ile Ertem Galerisi’nde kişisel sergilerini açacaktır.
Paris’teki resim üzerine araştırma ve çalışmalarını sürdürdüğü yıllar 1957-73 dönemini kapsar.
Paris’te açılan Türk ressamlarının Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki sergilerine katılır. Besançon’daki “Altı Türk Ressamı” sergisine katılan sanatçılardan biri olur. 1973 yılında yurda dönerek İstanbul’a yerleşir. İki yıllık bir sürecin sonunda kişisel sergilerinin açıldığını görüyoruz. O tempo bugüne değin değişik sergileriyle süregeldi.
1980 yılında Sedat Simavi Vakfı’nın verdiği Görsel Sanatlar Birincilik Ödülü’nü Turan Erol ile paylaşır.
Sanatçının sanatımıza getirdiği özgünlük yalınlığında gizlidir. Bir de sıradanlığın gizlerini öne çıkarır. Çevresindeki her nesne onuniçin
bir resim kaynağı. Buğulu konturlar ve boyanın hareketi ile doldurulmuş tuvallerindeki şiir tam da bu özelliğinden vardır. Şöyle bir bakıyorum konularına. Bir tuvalinde “Turşu”, ötekinde “Marul”. “Dolmalık Biberler”, “Kabak ve Şişe”, “Tuzsuz Ekmek” yanında aynı biçemde görünümler. Özellikle Avşa adasından değişik kesitler. Onun için doğanın seçilmiş nesneleri yoktur. Yakınında her şey tılsımlı bir dokunuşla yalın ve yoğun bir resme dönüşür. Onu yücelten, ayırıcı kılan da bu yönünden başkası değil.
Doğadaki her nesne, Adnan Varınca resmine konu olduğu için bugün daha büyülü ve sanatsal bir görünüme sahip.
96 yaşında aramızdan ayrılan sanatçıyı, o çok sevdiği doğanın kucağına terk ettik.
Celal Binzet // Karşı Kıyı