Düşünüyorum da, onu ne zaman tanıdım diye. Pek ortalarda görünmekten hoşlanmayan bir kişiliğe sahipti. Çoğunlukla uğradığım Nüzhet İslimyeli’nin Sıhhiye’deki küçük atölyesinde otururken görürdüm. İki yakın dosttu onlar. Nüzhet hoca masasının yanında yere koyduğu küçük şişeden meyve suyuna eklenmiş votkasından bir yudum içer coşkuyla anlatırdı bizlere. Melekleri de gelmişse sevincine diyecek yoktu. Bana garip gelen, yanı başında oturan Mazhar Aykut’un sessizliğiydi. Arkadaşının konuşmaları arasında yitip giderdi arada sırada kullandığı birkaç sözcük. Varla yok arası. O sessiz yapının gerisine gizlenmiş sanatçı kişiliğini bilmez değildim. Kalın konturlu, yalın renklerle boyalı ölüdoğaları ve görünümleri yapıtlarındaki temel yaklaşımın ipuçları gibi. Onlar yanında bir de yazdığı “Soylu Resim Yolları” adını taşıyan 1978 tarihli kitabıyla yer etmişti belleklerimizde. Pek fazla dışa vurmayan kişiliği nedeniyle hakkındaki bilgilerimizin sınırlı olduğunu biliyorduk.
Yaşamının dönüm noktalarını yeniden anımsadığımızda başlangıcın 1911 Edirne Uzunköprü olduğu görülür. 1933-34 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde konuk öğrencidir. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdiğinde takvimler 1936’yı imler. Ertesi yıl başlayacak Ziraat Bankası müfettişliği görevini 1974 yılına değin sürdürür. Bu arada hiç kopamadığı resim sanatında ilerleyebilme adına onu İtalya, Fransa, Avusturya, Almanya ve Hollanda’daki inceleme gezilerinde görürüz. (Bu noktaya yeniden dönmemiz gerekiyor.)
1958-64 yılları arasında California Stanford Üniversitesi’nce düzenlenen resim yarışmalarında çok sayıda (30.000) katılımcıyı eleyerek “Liyakat Sertifikası” ve “Ödül” kazanan 100 ressam arasında yer aldı. Resimleri değişik kentlerde sergilendi. “Çiçekler” adlı yapıtı Florida kentindeki müzeye alındı. Resim sanatına ilişkin bilgi ve gözlemlerini “Soylu Resim Yolları” adlı kitabında topladı.(1978) Açtığı kişisel sergilerin sayısı oldukça az. Yapıtları daha çok üyesi bulunduğu Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’nin (BRHD) karma etkinliklerde görülebiliyordu.
Sanatçıyı 2001 yılında kaybettik.
Buraya değin klasik bir yaşam öyküsü grafiği izledik. Bir sanatçının yaşamındaki belli başlı önemli noktalara değinen bir anlatım. Elbette onlar arasında dillendirilmeyen çok sayıda anı, gözlem ve yaşantı izleri olduğu kesin. Kişiliğinin oluşmasında yadsınamaz yönleri bulunan birçok yer atlanmış oluyor bu arada. Doğrusu istenirse bu şablon bakış açısına sahip olanlardan biri de bendim.
Bu eksik ve tek yönlü değerlendirme geçtiğimiz günlerde bir buluşmayla son buldu. Gözde Sanat Galerisi’nde açılan Mazhar Aykut sergisi nedeniyle onun resimlerini yeniden izlerken eşi Nuray hanımın getirdiği sanatçıyla ilgili belgeleri görünceye değin sürdü.
Bunlardan ilki 21.11.1933 tarihini taşıyan Güzel Sanatlar Akademisi’ne konuk olarak giriş belgesi. Okula ressam Nazmi Ziya tarafından önerilmiş.
İnanılmaz bir disiplin ve bilinçle tutulmuş notlarla dolu defterler karşısında şaşırmamak elde değil. En başta akıcı ve güzel bir el yazısı dikkat çekiyor.
Asıl önemli olan yurt dışı gezileri için tuttuğu günlükler. “Avrupa Gezilerim” başlığını taşıyan defter 1952-1954-1959 ve 1969 yıllarını kapsamakta. Belli ki sanatçımız en başından başlayarak neredeyse saati saatine her gününü not etmiş. Yolculuğun başlamasıyla birlikte uğranan duraklar gidilecek kentler sayfalar arasında görülebiliyor.. Dahası, gezdiği kentlerdeki müzelerde gördüğü yapıtlar üzerine düşünceler, çizilen eskizler tam bir “vakanüvis” tavrı taşımakta. Örneğin Amsterdam’da Rijkmuseum’u gezerken Rembrandt’ın resmi karşısındaki düşüncelerini aktardığı satırlar olaya nasıl bir bilinçle yaklaşıldığının açık kanıtı sayılır. Yapıtı incelerken renk kullanma tekniğine ilişkin gözlemlerini okuyoruz. Kimi sanatçıların resimlerine bakarak defterine onları kurşun kalemle kopyalama yoluna gittiği dikkatlerden kaçmıyor değil.
Kentlerin tarihini de o sayfalar arasında yerini almış. Paris ve Viyana’nın kronolojik geçmişi hakkında ayrıntılı bilgi arayanlar için o sayfaların mutlaka okunması gerekiyor. Yani, yalnızca sokakları, müzeleri gezmek yetmiyor, geçmişe de dönüp bakmayı savsaklamıyor sanatçı. Defterin en başına eklenen krokiden söz etmeyi unuttum. Paris kent metrosunu gösteren harita girişe yapıştırılmış. Metro istasyonları, duraklar, caddeler işaretlenmiş orada. Böylece elinizde tuttuğunuz bu yol haritası yanında kültürel bilgilerin de eklenmesiyle zengin bir kılavuza dönüşmüş defter.
Sanatçının tuttuğu ikinci defter resimle ilgili teknik bilgileri içeriyor. Anlatılanlara ek olarak, Batı sanatından örneklerle desteklendiğini görmek daha ilginç kılıyor defteri. Renkler, boyalar ve onların özelliklerinin anlatıldığı sayfalarda kendi yapıtlarının kartlara basılı örnekleri de yapıştırılmış.
Özetle, bir sanatçının geride bıraktığı yapıtları dışında belgelerine bakarak onun disiplinine hayran kalmamak olanaksız. Günümüzde oldukça yaygın olan inceleme gezileri(!)nin aslında nasıl yapılması gerektiğinin altını önemle çiziyor. Müzelerdeki yapıtların bir sanatçı duyarlığı ve dikkatiyle incelenmesinin yollarını gösteriyor sanatçı. Sanatsal disiplinin öyle pek de kolay olmadığının canlı tanığı gibi Mazhar Aykut. Yaratma olgusunun bilgiyle beslenmeden bir yanının eksik kalacağını görmek isteyenler için iyi bir örnek olduğunu vurgulayalım. Eşinin anlatımına göre burada gördüklerimizin daha çoğu evdeki belgeler arasında düzenlenmeyi bekliyor. Bu işlerin yapılması ve korunması konusu bireylerin gücünü aşar nitelikte. Batıdaki ciddi devletler bu işi kendi sorumluluk alanı içinde sayarlar. Bir yerde bireysel gibi görünen bu belgeler sonuçta, bir dönemin sanat tarihini oluşturan sayfalardır. Yakın geçmişimize bakarken, sanatçısı ve onların yaşam öykülerini görmezden gelemeyiz. Toplumsal bellek dediğimiz olguya ancak böyle bir disiplinli çalışmayla ulaşılabilir.
Sanatçımızın geride bıraktıklarını korumak ve yarınlara iletmek toplumsal bir borçtur.