SANAT VE KÜLTÜR PAYLAŞIMINDA
EDİRNE’DEN ÖTEDE VAR OLABİLMEK
‘’Kendi çalar, kendi oynar, Kendi konuşur, kendi dinler’’ gibi sözler var dilimizde. Yaptığı işleri kendine göre başarısını, marifetini sadece kendisi ve çevresiyle paylaşabilen, paylaşım çemberi oldukça sınırlı eylemleri tanımlar. Elbette bu da kendine göre bir tatmin yolu sayılabilir. Ama paylaşım kültürünün çok geliştiği ve neredeyse paylaşımsızlığı büyük eksiklik sayan çağımızda bunun başka başka boyutlarda sorgulanması da kaçınılmazdır. Yazdığı her cümleyi, yaptığı her çizimi, boyamayı, biçimlendirmeyi, yaptığı her yemeği bile saati saatinde değil, dakikasında paylaşım zincirinde ortaya döken bir anlayışın egemenliğinde konunun çok daha kültürel, çok daha sanatsal boyutuyla ele alınması da elbette ilgiyle izlenebilmektedir.
Bunları çağın gereklerine uyma ve yaşama transfer edebilme yönünden oldukça gerekli ve yararlı görmek gerek.
Benim yıllardır savunduğum ve zaman zaman yazdığım bir konudur, sanat ve kültür birikimimizin yurt dışında önemli merkezlerde paylaşımı. Devlet kurumlarımızın, sanat örgütlerimiizin, sanata yatırım yapan özel ve tüzel kişi ve kurumların bu konuda doğal olarak doğru seçenekelerle dışa açık etkinlikleri desteklemesi. İthal, yani dıştan içe değil, elbet bu da çok gerekli ama sadece buna bel bağlamak değil. İçten dışa bir tutarlı etkinlik akışı. Dış alım ve dışsatımda devletler önce kendi kazanımlarını düşünür, hesap eder. Bu alana sürekli aleyhimize işleyen bir durum kültür ve sanat hareketlerinde de devam ediyor. Yani milyon dolarlar yatırıp Anish Cooper sergisini İstanbul’a getirmek değil, aynı maddi yatırımla Ali Teoman Germener toplu sergisini, Mehmet Aksoy’u, Metin Yurdanur’u yurt dışına götürmek. Buna daha çok ihtiyacımız var. Ülkenin sınırlı maddi olanaklarını bu alanda özenli kullanmak.
Yazımızda yer verdiğimiz Paris’teki Sarkis sergisinde gösterilen tavrın daha başka sanatçılarımız için de uygulanabilmesi. Yurt dışı sergi deneyimlerimizden biliyoruz; öyle özgün sanatçılarımız var ki eser taşıdıkları her yerden çok etkili sesler getirebileceklerdir.
Tereciye tere satma takıntısından kurtulmak koşulu ile hep kurgulamışımdır: Yurt dışında Paris’te, Berlin’de, Viyana’da, Tokyo’da düzenlenecek kapsamlı; her biri ayrı ayrı kitaplarla, güncel görsel tekniklerle, videolarla desteklenerek, bir Nuri Abaç, bir Neşet Günal, bir Adnan Çoker sergileri gittikleri her yerde ilgi odağı olacaktır inancındayım. Paris’te, Brüksel’de neden kapsamlı bir Bedri Rahmi sergisi olmasın, sanat çıkartması sayılmaz mı?
Bizim konumuz da bu bağlamda gözlem, inceleme ve düşünce paylaşımı.
Yurt dışındaki müze ve sanat merkezlerini gezebilme, görebilme konusunda sınırlı olanaklarımıza rağmen oldukça çaba harcayanlardan olduğumuzu pek çok paydaşımız bilir. Aile olarak değil, dost, arkadaş, sanat camiası, öğretmen ve öğrencilerle bir büyük sanat ailesi olarak. Azımsanmayacak sayıda ülkede, kentte müzeleri ve sanat odaklarını gezebilme, görebilme ve böylece görsel birikimi zenginleştirebilme şansı yakaladık. Bireysel kazanımlarımız elbette önemli, ama asıl daha geniş bir paydaş topluluğuyla sanat, kültür kazanımının yaşattığı haz ölçüye vurulmaz değer. Hayatında hiç yurt dışına çıkmamış, hiçbir uluslararası müze görmemiş devlet memuru emekli bir Ziraat Mühendisi dost Samsun’dan katılmıştı, yurt dışı gezimize. Budapeşte Kahramanlar Meydanında devasa müze sarayları ve heykeller arasında, insanın nereye bakacağını şaşırtan bir ortamda ‘’Hasan Hoca, bundan sonra nereye olursa olsun, düzenleyeceğiniz her gezinizde beni ilk sıraya alacaksınız’’ demişti. Benzer pek çok duygusal manzarayı ve düşünceyi güzel sanatlara ilgi duyanlarda, bu alanda eğitime başlayanlarda, hukukçu, sağlıkçı, mühendis, ev kadını Emine kardeş, serbest meslek sahibi Aydın Bey, keman yapma meraklısı İsmail Bey ve nice gezi dostu katılımcıdan gördük. 25 yıldan beri süren yurt dışı ve elbette yurt içi sanatsal gezilerimizde yaşadık.
Özellikle bu yurt dışı müzelerin gezilmesinde alanı ne olursa olsun, katılımcılarımızın ilk sordukları ‘’Burada Türk sanatçıları da var mı’ oluyordu. Zaten gitmeden bu konuda gerekli araştırmaları da yaparak hazırlıklı olmamıza rağmen biz de ‘’her köşede bir Türk sanatçısı bulabilir miyiz’’ dikkatini gösteriyorduk. Ne yazık ki sayısını unuttuğum müzelerden sadece Paris Pompidou Sanat Merkezinde Sarkis’in (İstanbul.1938) bir eserini görünce neredeyse bayram edecektik, bazı kayıtlarda ‘’Fransız kavramsal sanatçısıdır’’ diye geçse de.
O yıllarda basında epeyce yer almıştı bu konu: Pompidou’nun bütün kapıları Sarkis’e açıldı gibi başlıklarla.
İstanbul Modern’in Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Sarkiz ve İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Bülent Eczacıbaşı serginin açlışında.
1964’te eşi Işıl Akyüz ile Paris’e yerleşen, İstanbul doğumlu Sarkis (Serkis Zabunyan.1938) birlikte yenen öğle yemeğinin sonunda, “Nasıl bal gibi bir grupsunuz yahu ? İnsana şu anda İstanbul’da olma arzusu veriyorsunuz...” sözleriyle özlemini de dile getiriyordu. Serginin ana ortaklarından ve gerçekleşmesine büyük katkıda bulunan İstanbul Modern’in Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı ise eşi, yeni İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Bülent Eczacıbaşı eşliğinde yaptığı konuşmada, “Sevgili Sarkis, belleğiniz vatanınızdır ve eserleriniz sınır tanımaz. Fakat siz altı yüzyıldan beri bir dostlukla birbirine bağlı olan Boğaz sahilleri ile Seine nehri kıyıları arasında bir köprü ve geçit oluşturuyorsunuz. Dostum Sarkis’e farklı kültürler ve zamanlar arasında diyalog kurmamıza yol açan çalışmalarıyla, umut dolu bir geleceğe yelken açmamızı sağladığı için de teşekkür ediyorum”, sözleriyle sanatçıya olan sevgi ve saygısını dile getirdi. (1)
Bu konu ile ilgili çok sayıda yazı yayınlandı. Arkitera http://v3.arkitera.com › Haberler › Resim
11 Şub 2010-İstanbul Modern'in işbirliğiyle gerçekleşen Sarkis'in 'Passages' başlıklı sergi projesi, geniş mekân kullanımıyla Centre Pompidou tarihinde bir ilk..
***
İkinci bir sevincimiz de Berlin Müzeler Adası’nda Alte Galeri’de Osman Hamdi Beyin iki eserini görmekti. Diğer salonları hızla gezerken bu salon gezi süremizin yarısını almıştı.
Berlin, Alte Nationalgalerie, Osman Hamdi Bey, der Wunderbrunnen.
‘’Dünya müzelerinde Osman Hamdi (1842-1910)...Usta bir ressam olmasının yanı sıra arkeoloji, müzecilik, sanat eğitimi gibi alanlarda önemli roller üstlenmiş bir Osmanlı aydını, Batılılaşma sürecinin başlıca aktörlerinden biriydi Osman Hamdi Bey. Kuşkusuz Türk resminin en bilinen ustasının yapıtları bugün dünyanın dört bir yanındaki müzelerin koleksiyonunda yer alıyor. Osman Hamdi’nin (eserleri) Musée d’Orsay’dan Louvre Abu Dhabi’ye, Berlin’deki Alte Nationalgalerie’den Liverpool Museum’a dek birçok önemli müzenin koleksiyonunda…(2)
Bu konuda bir başka ilgimizi çeken de Floransa’da Rönesans Müzesi olarak adlandırılan Uffizi Galerideki heykel koridorunun yan duvarında tavanla birleşen yerde sıralı yer alan Osmanlı sultanları portreleri. Bu portreler her zaman Türk izleyicilerin yoğun ilgisini çeker.
Kim ne derse desin, nasıl yorumlarsa yorumlasın, Ulusal bilinç ister istemez böylesi beklentileri, böylesi duygu ve düşünceleri yaşatıyor.
***
Önemle değineceğimiz bir diğer konu ünlü sanatçımız Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun 1959'da yaptığı mozaik duvar resmi. O zaman Fransa'nın başkenti Paris'te bulunan NATO karargahına hediye edilen değerli eseri.
Bu eserden çok öncesinden başlamak gerek anlatıma: Bedri Rahmi tarafından yaratılan bir büyük eserin darmadağın edilişinin dramatik öyküsünün tamamı mutlaka okunmalıdır. Sanata önem vermekle, sanatı sepeti birbirine karıştırmak denen, çapsız, tipik Ortadoğu kafasının yarattığı bir trajedi.
Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun 1958'de, Expo 58 için yaptığı, yıllar içinde parçalana parçalana ufalan çoğu parçası kaybolan 60 metrelik 227 metrekarelik Mozaik Duvar'ı hazin öyküsünü emekli diplomat Kaya Türkmen 'Devlet Terbiyesi' kitabında anlattı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, 1958’de Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleşen Expo’58’de Türkiye Pavyonu için yaptığı 227 metrekarelik devasa Mozaik Duvar, Türk sanat tarihinin en hazin kaybolma hikayelerinden biridir. 2010 yılında Kıbrıs’ta açılan bir sergi sonrasında bu Mozaik Duvar’ın trajik kaybolma hikayesi ortaya çıkmıştı.
Sedat Ergin dün Hürriyet gazetesinde bu Mozaik Duvar’ın nasıl yıllar içerisinde parça parça kayboluşunun öyküsünü yazdı. Ergin’in yazısına kaynaklık eden de emekli büyükelçi Kaya Türkmen’in yakın zamanda çıkan ‘Devlet Terbiyesi’ kitabı.
Hikaye 1950’lerin ikinci yarısında başlıyor. Brüksel’de düzenlenecek Expo 58’i Türkiye o dönem devlet nezdinde çok önemsiyor. İktidarda bulunan Demokrat Parti fuarı, modern Türkiye’yi uluslararası alanda tanıtmak için bir fırsat olarak görüyor. Pavyon binası için bir yarışma düzenleniyor ve Utarit İzgi, Muhlis Türkmen, Hamdi Şensoy ve İlhan Türegün’den oluşan ekibin projesi yarışmada birinci seçiliyor.
Projede biri ahşap, diğeri cam olmak üzere iki bina yer alıyor. Ahşap bina Osmanlı’nın başkenti İstanbul’u, Konstantiniyye’yi, cam bina ise yeni Türkiye’yi temsil ediyor. Bu iki binayı mozaik kaplı 60 metrelik bir duvarın birleştirmesi planlanıyor. Bu duvar Asya ile Avrupa’yı, geçmiş ile geleceği birbirine bağlayacaktır.
Bu mozaik duvarı Bedri Rahmi Eyüboğlu yapıyor. 200 panodan oluşuyor duvar. İtalya’dan getirilen 1 milyon taş kullanılıyor yapımında. Eyüboğlu’nun 12 öğrencisi (aralarında Devrim Erbil’in de olduğu söylenir) sanatçının Salıpazarı’ndaki stüdyosunda bir yıl boyunca çalışarak bitiriyorlar mozaik duvarı. Hükümet bu eseri Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan satın alıyor. Sonra 227 metrekarelik mozaikler planlandığı gibi Brüksel’deki Türk Pavyonu’na yerleştiriliyor.
O yıllarda Brüksel’de görevli olan diplomat Doğan Türkmen (Kaya Türkmen’in babası) Expo 58’de Türk Pavyonu’nun Genel Komiseri Munis Faik Ozansoy’un yardımcısı olarak görevlidir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa düzenlelen ve teması barış olan bu fuarda Türkiye’nin yapacağı atılımı organize eden ekibin kilit taşlarından biridir. (3)
Bundan sonrası İstanbul-Kıbrıs serüveni içinde paramparça olan bir büyük eser. Bu kitap herkes tarafından okunmalı ki yaratıcı insanlarla yok edici, eyyamcı insanlar arasındaki uçurum bitti mi bitmedi mi sorgusu yaşanabilsin.
Bu mozaik eser o kadar çok ilgi görür ki yurt dışından satın almak isteyen isteyene. Nato Genel Sekreteri dahil. Hükümetimiz izin vermez. NATO için Bedri Rahmi yeni bir işe girişir bu kez. Bu eser çok şükür ki değerbilirlerin elinde. Tek taşı bile zarar görmeden.
4x16 metre. 64 m2. Mozaik Panonun yaratılma aşamaları (4)
NATO'nun tarihindeki ilk karargah binası, ittifakın 1949'da kurulmasının ardından ilk olarak Londra'da bulunuyordu. Karargah, 1952'de Paris'e taşındı. 1960'ta ise NATO için ilk kez karargah olarak hizmet vermesi amacıyla inşa edilen bina kullanıma girdi.
Bu binaya müttefik ülkeler bazı katkılarda bulunuyordu. Türk hükümeti de dönemin tanınmış sanatçısı Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun özel olarak NATO için Paris'te yaptığı mozaiği 1960'ta ittifaka armağan etti.
Anadolu motifleriyle süslü 10 ton ağırlığındaki yaklaşık 50 metrekarelik bu anıtsal mozaik Paris'teki 6 katlı NATO karargahının en üst katında bulunan restoran bölümünün avlusuna yerleştirildi. Açılış, dönemin NATO Genel Sekreteri Paul-Henri Spaak tarafından yapıldı. O dönem NATO'da çalışanlar, askerler, diplomatlar ve konuklar Bedri Rahmi'nin mozaiği eşliğinde yemeklerini yedi.
1966'da Fransa NATO'nun askeri kanadından çekilmeye karar verince ittifakın karargah binasının da yerini değiştirmek gerekti. NATO'nun yeni yerinin Belçika'nın başkenti Brüksel'de olması kararlaştırıldı. Böylece Bedri Rahmi'nin mozaiğinin yeni adresi de artık Brüksel'de 1967'de hizmete giren yeni karargah binası olacaktı.
Türk mozaiği, 1967'deki taşınma sırasında devasa vinçler aracılığıyla Paris'teki binanın 6. katından alındı ve Almanya'dan özel olarak bu iş için getirilen araçlarla Brüksel'e götürüldü. Eser, yerleştirildiği yeni NATO karargah binasının girişinde uzun yıllar gelen ve gidenleri selamladı.
2016'ya gelindiğinde NATO'nun şu anda bulunduğu karargah binasının inşaatında sona yaklaşıldı. Bedri Rahmi'nin mozaiğinin adresi de yine değişecekti. Yeni adres için yolculuk bu kez kısa sürdü. Çünkü Brüksel'deki yeni karargah, eski binanın önündeki caddenin hemen karşısındaydı.
Böylece 50 metrekarelik ve 10 ton ağırlığındaki sanat eseri yine devasa vinçlerle birkaç yüz metre taşınarak şu andaki yerine yerleştirildi.
Mozaik, şu anda NATO'nun yeni karargah binasında ana girişin karşısındaki otoparkta duruyor. (5)
Bu baş eser elbette çok önemli ama bu eserin kentten kente birkaç yer değiştirerek en son yerine taşınmasının ne denli özenli bir organizasyonla ve tek santimetre karesine zarar verilmeden seyahati de son deredede önemli. Değerbilirlik örneği.
Konu o kadar derin ve hassas ki yazacak, söylenecek çok şey var. Kuşkusuz okuyanların da ekleyecekleri, anlam zenginliği katacakları neler vardır. Dileriz, sanat ve kültürü mihver sayan erklerin sahiplenmesiyle Anadolu kültürünün hak ettiği çok başarılı işlerin yapılabilmesi.
Hasan Pekmezci
1 Şubat 2025, Ankara
Kaynakça
1.https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/sarkisten-beaubourga-senfonik-sergi-119500
2.https://artam.com/makaleler/konular-konuklar/dunya-muzelerinde-osman-hamdi
3.https://10haber.net/kultur-sanat/bedri-rahminin-kayip-mozaikleri-yillarin-gizemi-cozuldu-306286/
5.https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turk-mozaigi-62-yildir-nato-karargahlarini-susluyor/