1960’lardan bu yana Ankara ve İstanbul sanat ortamını izlemeye çalışanlardan biri olarak sanat galericiliğinin nereden nerelere geldiğini de bilme şansım oldu. 1960’ların başında İstanbul’a topu topu 3 galeri vardı. İkisi yabancıların kültür merkezi. Ankara’da da ondan farklı değil. Şimdi sayları 300’ü geçiyor. Günümüz galericiliğinde genellikle ressamların kısa dönem resimleri sergilenmekte. Bir konsept olarak geniş kapsamlı olanlar da var ama bir ressamın farklı konuları kapsamlı bir sergi ile sunması çok az. Bunda galeri mekânlarının fiziki yapısı etken. Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi geniş sergileme katlarıyla böyle kapsamlı sergiler için en uygun sergileme mekânları sunuyor. Erol Batırbek bu olanağı başarı ile kullanarak tam bir kata ve girişin asma katına yaydığı sergisiyle çok etkili bir sunum gerçekleştiriyor.
Bu sergiyi birkaç nedenle önemli bulanlardanım; son yıllarda genç-yaşlı ressamlarımızda bir tarz ve kimlik takıntısının fazlaca etken olduğu görülmekte. Bu nedenle de benzer, hatta birbirinin arka arkaya tekrarı sayılacak kişisel sergiler ön plana çıkmakta. Her serginin bir söylem, bir teknik-tematik- analitik hesaplaşma alanı olması sorunu ne kadar ele alınabiliyor? Sürekli değişim içinde olan çok dinamik bir ulusal ve evrensel atmosferde yaşıyoruz. İnsanı saran her yönden çok farklı uyaranlar bombardımanı altındayız. Ama sanki bunların hiçbiri yokmuş, statik-biteviye bir toplumda yaşanıyormuş gibi beş yıl, on yıl, yirmi yıl, kırk yıl aynı tarz, aynı teknik, aynı anlatım özellikleri, aynı tema. Bunun yerine ya da yanına geçen yılın, geçen zamanın neler getirip götürdüğünün muhakeme edileceği bir sunum kaygısının olması gerektiği düşüncesindeyim. Her serginin-sunumun görsel, biçimsel gösterilerinin yanında duygusal ve düşünsel olarak neler taşıdığı ve yüklendiği gibi bir sorgu. Bu nedenle sözel-teorik ve eylemli meydan gösterisi yaşanabiliyor mu, beklentisi bana göre çok gerekli. Günümüzde uluslararası pek çok sanal ortamı ve sanat siteleri bu konuları eni-konu sorguluyor zaten:
‘’Genel gerçeklere atıfta bulunduğu kabul edilen ifadeler, referanslarını, kesinliklerini ve nesnelliklerini yitirdikçe giderek anlamsızlaşıyordu. Yüzyıllar boyunca 'doğru', 'iyi' ve 'güzel' olanı tanımlamak için oluşturulan normlar hızla bulanıklaşıyordu. Modernite sürecinde doğrulanan normatif ve evrensel bilgi, giderek farklı dillere, kültürlere ve bağlamlara göre gerçeklerle yer değiştiriyordu...
Sanatın kimlik ve kültür savaşlarının işaretlerine nasıl dönüştürüldüğü üzerinde kafa yorar. Sanatı, siyaseti ve tarihi kültürel farklılıklara dayalı dogmalarla sınırlamaz, ancak toplumsal yaşamı bununla orantılı olarak ele alır. Ne sanat ne de sanat tarihi toplumsal ve politik dönüşüm hareketlerinden ayrı tutulur. (1)
Benim gibilerin böylesi düşüncelerle uğraşması kimilerine göre yanlış da sayılabilir; olsun.
Üzerinde durmaya çalışacağım sergi benim sorguculuğuma yanıtlar veren özellikler taşıyor. ‘’Ben sadece portre resim yaparım, benim kimliğim bu’’ ya da ‘’Ben hep kağıt toplayanların resimleriyle tanınıyorum. Portre resimler ya da Kömür Ocakları’ benim tarzım değil’’ demeyen: ‘’Ben sanatsal ve toplumsal duyarlılığım içinde o dönem hangi konuyla daha çok duygusal, düşünsel bağ kurmuşsam onu anlatmayı görev sayarım’’ diyebilen. Sanatsal kaygılar ve onu besleyen felsefi alt birikimle elbette. Bu düşünce çağdaş sanatın sunulduğu; son yıllarda gittikçe yaygınlaşan sanat fuarlarının, bienallerin ana sloganı cümlelerle kurgulanıyor. Örneğin 2025 yılı İstanbul Bienalinin sloganı ‘’Üç Ayaklı Kedi’’. Daha önce ‘’Buradan nereye gidiyoruz’’ gibi başka bir sloganlı sergi. Bir köklü bienal örneği; 2024 yılı Venedik Bienali’nin 60. Uluslararası Sanat Sergisi, 20 Nisan -24 Kasım 2024 tarihleri arasında düzenleniyor. Sergide, çeşitli ülkelerden gelen sanatçılar, çağdaş sanat eserlerini sergiliyor. Bu yılın Bienali’nin teması “Stranieri Ovunque” (Yabancılar Her Yerde) olarak belirlenmiş.
“Yabancılar Her Yerde” teması, göçmen, mülteci ve sürgün sanatçıların eserlerine odaklanıyor. Bu tema, küresel hareketlilik ve kimlik meselelerine dikkat çekiyor. Türkiye Pavyonu, sanatçı Gülsün Karamustafa’nın mekâna özel yeni yerleştirmesi Oyuk ve Kırık Dökük: Bir Dünya Hâli’ne evsahipliği yapıyor.2
Bu düşünceler ışığında Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin büyük sunum mekanı boyunca Erol Batırbek’in kapsamlı sergisi var. Mutlaka görülmesi gereken bir sergi.
Nedeni çok. Birincisi yukarıda değindiğimiz gibi sanatla uğraşan bir insanın tek kapılı olması-olmaması sorununa örnek. Çok yönlü, her yönü ile başarılı ve hiçbiri Erol Batırbek’ten uzak değil. Her alanda yaptıklarının imzası okunmadan tanınmasıyla Erol Batırbek. Örneğin, ‘’Yollar’’ serisi var ki başlı başına bir sergi. Düşünsel anlamda insanı çeşitli labirentlere sürükleyecek, kışı, yazı, çamuru. öyküsel ve felsefi boyutta yorumlara açık. İster şiirle, ister yol öyküleriyle gel-git bağlar içinde bir serüven.
Çöpçüler var. Onun çok sevdiği severek yaptığı ve kendini onların içinde, onlardan biri imiş gibi düşündüğü çok zengin figür hareketliliği. Konunun elbette dramatik, sosyal, insani sorguculuğu.
Daha önce bu çalışmalarını gördüğümü sanmadığım çok ilginç bir başka seri; ‘’Kömürcüler/Kömür Ocakları’’. Konu, içerik, duygusal-duyumsal ortaklığının başarılı örnekleri. Tema ile resim atmosferi birlikteliği, son derecede başarılı portre yorumlarıyla.
Sanki ‘’Kömürcülerin’’ belgeseli gibi çok iyi incelenmiş. Kömür ocakları yandı-yanacak olanlar, söndü-sönecek olanlar gibi ayırt edilebilecek ayrıntıların resimsel anlatımı. Kömür karası içinde herşey, dramatik; yapılan işin özüne inildiğinin örneği. Bir kömürcünün iç dünyasının analizi ve dışavurumu. Erol Batırbek’in yüreğine sağlık.
Elbette bu resimsel ifade birikiminin altında yoğun desen eğitimi, üstelik aralıksız-kesintisiz. Hala devam eden bir eğitimin her konunun anlatımında temel dayanak olarak sağlam duruşu, varlığı. Çok sayıda resim öncesi hazırlık gibi sayılabilecek figüratif desen çalışmaları. Sergilenemeyen neredeyse bir sergilik hazır resim de depoda, depo önünde yığılı.
Bu görsel eğitim birikiminin yansımalarından biri de elbette nü çalışmaları. Çok sayıda büyük boyutlu ve çok çeşitli devingenlik içinde.
Bu serginin bir başka ilginç yanı sanat ve kültür insanlarının portrelerinden oluşan portreler serisi. Özellikle Ankara sanat ortamının çok yakından tanıdığı kültür ve sanat insanları.
Bir düşünsel proje içinde kimi zaman ulaşılması zor, model olarak atölyeye gelip zaman ayırmaları zor. Bu kadar çok sayıda insanın portrelerini çalışabilmek ayrı bir mücadele ister. Kaldı ki portre çalışmak her zaman sorunludur. Ne yapılırsa yapılsın, eleştirilmekten kurtulamaz. Çünkü herkesin kendi portresinden beklentisi bir yana, onu izleyenlerin beklentisi de farklıdır. Sanat insanının iç dünyasıyla dışa yansıyan dünyasına göndermeler portrede önemli beklentilerden sayılır ama bunun yerine fotoğrafik görüntü baskın beklentidir. Bu kadar çok bilinen insanların, bilinen yüzlerin portresini yapmak kolay değildir. Çünkü bu bir kişisel fotoğrafik portre siparişi değil ki, ressamın içinden gelen büyük bir istek ve sevgi işidir. Her ressam da buna girişmek istemez.
Erol Batırbek’in eğitimciliği ile her biri alanının sayılı isimlerinden olan kişilere olan gönül bağı. Onun düşünsel ve sorgucu yönü ‘’Bir varmış, bir yokmuş’’ dünyasından neler gelip geçtiğini, unutma sorununun ne denli etkili olduğunu bilmenin bilincinde. Bu duyguyla sağlıklarında sanat insanlarının portreleriyle bir görsel belge yaratmak. Her öncü hareket gibi bu örnek başkaca ilgilenenlere, ilgileneceklere yeni düşünce kapıları açabilir, birden çok belgelik bunlara sahip olabilir.
Nitekim sergide yer alan sanat ve kültür insanlarının her biri alanında önemli değerlerimizden. Ne yazık ki bir bölümü bugün hayatta değiller. Portreleri izlerken insanın içinin darmadağın olması kaçınılmaz. Belli bir kuşaktaki hocaları, arkadaşları ve dostları için. Kim bilir ne ortak anılara sahiptiler bir zamanlar. Bu duyguyu yoğun yaşadım henüz açılışı yapılmadan gezebildiğim sergiyi izlerken. Hele kaybettiğimiz bu değerlerimizi: Çünkü her biri ile 50 yıllık, altmış yıllık anılarım var; Lütfü Günay, Turan Erol, Ercan Gülen, Ahmet Say, Erhan Karaesmen, Mustafa Ayaz, Söbütay Özer, Zafer Gençaydın, Halil Akdeniz. Hayattaki değerlerimize sağlık içinde. selam olsun.
Benim genel bir inancımdır. Sanat eylemi elbette artıları ve eksileri her zaman tartışılabilen en insani çabadır. Bunda yaşanan coğrafyanın genel sorunları, ayak bağları, engelleri, beğeni kültürü alabildiğine etkendir. Bu nedenle ne yapılıyorsa baştan değerlidir. Türkiye gibi ortadoğu içinde yüz yılın birikimiyle çağdaş direnç içinde olabilen bir toplumda ‘’Çok başarılı sanat, az başarılı sanat’’ ayrımı ve değerlendirmesi çok değişken ölçütler taşır. İnancımız odur ki birkaç bin yerine, milyonların ilgi alanında yer alabilsin çağdaş Türkiye’nin sanatı. Çağ dışı rüzgarların çokça planlıca, estirildiği bir coğrafyanın Mustafa Kemal ülkesine yakışan ve beklenen budur.
Hasan Pekmezci
14 Mart. 2025, Ankara
2. https://www.iksv.org/tr/haber/venedik-bienali-turkiye-pavyonu-acildi
Editörün Notu: Sergi, 1 Nisan'a kadar ÇSM'de gezilebiliyor.