Sanatçılar ve eskiz defterleri, ressamlar ve eskiz defterleri başlığıyla ele aldığımız bu yazı serimizde elbette plastik sanatların her dalının söyleyeceği çok söz, çok örnek var. Resim, Heykel, Seramik, Land Art, Düzenleme sanatı, Performans, Video art ve Grafik sanatlar alanından sayısız örnek gibi. Biz elbette olanaklar ölçüsünde ve okuyucu sabrı düşünülerek belli sayıda örneklemelere yer verebiliyoruz. Çünkü sayılan bu alanların her biri başlı başına birçok yazının konusu olabilecek kapsamda..
Eskiz defterlerinin farklı tanımlamaları var:
‘’Hem Almanca hem de İtalyanca'da vurgu ile bir şeyin hızlı ve az düşünülmüş açıklamalarla kâğıda aktarılmasıdır. 2006 yılında Fogg Sanat Müzesi'nde eskiz defterleri sergisi eskizleri sınıflandırmak için iki geniş kategori olduğunu öne sürmüştür:
Gözlem: Dış dünyanın belgelenmesine odaklanır ve bu tür birçok seyahat ve doğa çalışmasını ve sanatçının seyahatlerini kaydeden eskizleri içerir.
Buluş: Sanatçıların kompozisyon fikirleri geliştirirken içsel yolculuklarını takip eder.’’
Sanatçıların eskiz defterleri konusu elbette neredeyse bütün sanatçıları kapsayan, alabildiğine sınırsız. Bizim amacımız farklı alanlardan, sınırlı sanatçılardan bu alana ilgi duyan özellikle gençlerimize örnekler sunabilmek. Bir yandan da kendi kendimizle düşünce jimnastiği yapabilmek.
1. ALBRECHT DÜRER (1471-1528)
Kuzey Rönesans'ın önde gelen isimlerinden, üretken sanatçı, grafikçi ve teorisyen Albrecht Dürer'in bize bıraktığı muazzam sayıda resim, baskı, çizim ve not çıktısı vardı. İnsan anatomisi ve oranları, geometri ve matematik üzerine kitaplar yazdı. Dürer'in Dresden Eskiz Defteri'nde sanatçının yazılarına eşlik edecek hazırlık çalışmalarını ve illüstrasyonları derlediğini; bu çizimler aracılığıyla, son derece analitik bir zihnin, insan formunu titiz, sistematik diyagramlar yoluyla kodlamaya çalıştığını görüyoruz.
«Yaşım ilerledikçe anladım ki, doğanın hakiki formlarında ısrar etmenin çok daha önemli olduğunu tecrübe ettim. Çünkü sadelik sanatın en büyük süslemesi. " ~ Albert Dürer (1471)
Albrecht Durer'in eskiz defterinden sayfalar.
**
2. MUSTAFA AYAZ (Çaykara-Kabataş.1938)
Köy Enstitülü, Gazi Eğitimli. Eğitimci, ressam, müze kurucu. Tüm hayatı sanat.
II. Dünya Savaşı’nın bunalımlı yıllarına rastlayan çocukluğu, yoksulluk ve hastalıklarla geçer. İlkokula ancak 10 yaşında iken başlayabilme olanağı bulur. 1953’de Erzurum Pulur Köy Enstitüsü'ne girer.
Altı yıllık yatılı okulun orta kısmında iken yetkin öğretmenlerinin dikkatini çeker ve sanat ağırlıklı eğitim için İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Resim Semineri sınavlarına yönlendirilir, kazanır. Malik Aksel, İlhami Demirci, Hasan Kavruk gibi sanatçı eğitimcilerin bulunduğu bu okulda hem öğretmenlerinden sağlam bir eğitim alır, hem de İstanbul’un sanat ortamından beslenir.
Böylesi aşamalardan geçmekle yaşam yolu belirlenmiş olur. Bu yol sanat yolu olacaktır.
1959 yılında Çapa Öğretmen Okulunu bitirir.
Bir yıl ilkokul öğretmenliği yapar ve bu deneyim onun eğitim birikimine çok değer katar. 1960’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Resim-İş Bölümü’nü kazanır, Çok başarılı eğitimci-sanatçıların görev yaptığı bu kurumda Adnan Turani atölyesinde eğitim görerek 1963’de mezun olur.
3 yıl Çorum Öğretmen Okulu’nda resim öğretmenliği ve atölye şefliği yapar.
1966’da Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü asistanlık sınavını kazanır ve 1984 yılına kadar aynı okulda çok sayıda sanatçı eğitimci yetiştirir.
1984’de Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne Fakülte kurucularından biri olarak geçer, 1987’de Profesör olarak buradan emekli olur.
Aynı yıl Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne atanır ve 1988 yılı başında bu görevinden tüm zamanını kendi özel atölyesinde çalışarak değerlendirmek ve ideal edindiği Mustafa Ayaz Vakfı ve Plastik Sanatlar Müzesi’ni kurmak için ayrılır. Sadece sanattan kazandıklarıyla bu ülkeye vefa borcu saydığı bir idealle Türkiye’de devletin-özel sermayenin yapamadığını yaparak Ankara’ya 7 katlı, toplamda 5000m2, özgün bir müze kazandırır.
Tuval resmi alanında çok bilinen üretkenliği, çalışkanlığı yanında eskiz defterleri konusunda en büyük birikime sahip ressamlarımızdandır Mustafa Ayaz. Eli bir dakika boş durmayan, sürekli özgür çizimlerle, görkemli görsel notlar alan çok özel bir kimlik. Yıllar önce bir konuşmamızda elliden fazla çizim defteri olduğunu söylemişti. Bunlardan derlenen büyük boyutlu bir de desen kitabı yayınlanmıştı, Sanat Yapım Yayını olarak.
Üretkenliğine bağlı olarak çok sayıda kişisel sergi. Sanata adanan bir yaşamı değerbilirlikle ödüllendiren kurumların; İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin, Gazi Eğitim Resim-İş Bölümü’nün; Anadolu Üniversitesi’nin, Türkiye İş Bankası’nın, Eczacıbaşı Topluluğu’nun, Sabancı Topluluğunun, ÇAĞSAV/Çağdaş Sanatlar Vakfı’nın kurumsal ödülleri yanında 1969’dan günümüze jürili ulusal yarışmaların hemen tümünden ödüller.
**
3. HENRY MOORE (1898-1986)
‘’Henry Moore, modern heykel için yeni bir vizyonun öncülüğünü yaptı ve kendi yaşamı boyunca küresel bir yıldız haline geldi.
En çok anıtsal bronz heykelleriyle tanınıyor ama aynı zamanda oymalar, çizimler, baskılar da yapmış, kumaş ve duvar halıları tasarlamıştı.
İnsan bedeni ve doğal formlardan ilham alan Moore, sıklıkla anne ve çocuk, yatan figür ve iç/dış formlar konularında çalışmalar yaptı.’’
https://henry-moore.org/discover-and-research/discover-henry-moore/henry-moores-story/
Resim ve heykeli birlikte yaşayan önemli sanatçılardan biridir Moore. Kathe Kollwitz, Ernst Baslach gibi bir geleneğin çağdaş ustası. Onun resimleri, çizimleri ve baskıları resim alanındaki başarısının örnekleridir. Batıda çoğu heykel sergileri heykelcinin desenleri, baskıları ve ön çalışmalarıyla birlikte sunulur. Bir anlamda iki boyutluluktan üç boyutluluğa yaşanan serüvenin de sunulması. Bu konuda Alberto Giacometti’nin de heykelleri paralelinde çok başarılı bir ressam olduğunu da belirtmeliyiz.
Bu nedenle Henry Moore’un ve Giacometti’nin sanat eğitimi kurumlarında resim açısından da önemli sanat insanları olarak, özellikle ele alınması gerektiğine inanıyorum.
**
4. MEHMET GÜLERYÜZ (İstanbul.1938)
Güleryüz, ortaöğrenimini Saint‐Joseph Lisesi'nde tamamlar. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nü 1966'da birincilikle bitirir. 1970‐1975 yılları arasında devlet bursu ile Paris'te yüksek resim ve litografi eğitimi alır. 1950’lerin sonlarında oyunculuk üzerine eğitim almaya başlar. Cep Tiyatrosu’nda Haldun Dormen (1958) ve Beklan Algan’ın oyunculuk kurslarına, 1963 yılında profesyonel oyuncu olarak Arena Tiyatro Topluluğu’na katılır.
Mehmet Güleryüz ilk desen sergisini açtığı 1963 yılından bu yana, tam kırk yıldır, desen yapmayı sürdürüyor. Binlerce desen içinden oluşturulan retrospektif sergi, Güleryüz’ün uzun yolculuğuna, arayışlarına, dönüşümlerine, özel, ayrıksı dünyasına tanıklık ediyor. Sergide ayrıca, Güleryüz’ün bugün sayıları 40’ı aşan defterleri de yer alıyor. Defterler, dünya sanatında bile örneğine az rastlanır bir ısrarın, sabrın, tutkunun kanıtları: ressam 40 yıldır hemen her gün defterinin başına geçip bir desen yapıyor, sonuçta ortaya gün gün izlenebilecek bir desen yaşamı çıkıyor. Defterlere, bizzat sanatçının yorumlarını, anlattığı öyküleri ve okuma önerilerini de içeren ve defterlerin sırlarını ortaya koyan bir video çalışması eşlik ediyor. Sanatçının kendi sesinden “Kırk Yıl Desen”.
1979 yılında “Sedat Simavi Vakfı Altın Madalya Ödülü” ile 1995 yılında “Nokta Dergisi Doruktakiler Plastik Sanatlar Ödülünü alır.
Canan Beykal https://images.ykykultur.com.tr/upload/document/mehmet_guleryuz_kirk_yil_desen_basin_bulteni-488.pdf
Mehmet Güleryüz’le Jale Erzen’in yaptığı bir röportaj onun tiyatro tutkusu ile sanatta tutkusunun bileşkeleri üst üste binen anlam ve içerik giriftliğinin günlüklerine, çalışma defterlerine yansıması ele alınıyor.:
“İşlerinin bir güncesini tutuyorsun defterlerle.
Hemen boyalarımın yanındaki defterlerde süren, prensip olarak boyaya geçirmediğim kompozisyonlar, bazen bir defter bir günde bitebiliyor. Çizim nasıl değişiyor? Son derece açık. Takip edilmesi açısından önemli.
Kendi işinin tarihçesini kuruyorsun. Bu aynı zamanda bir sanatçıyı anlamak için çok önemli. Bunu yapan çok az sanatçı var sanıyorum.
Her defter, bir performans. Başlıyor, sürüyor ve takip edilebiliyor. Bir çeşit sinematografik yaklaşım. Ve benim kurguladığım şekilde; birinci sayfa, ikinci sayfa, üçüncü sayfa veya akordeon gibi açılan dört buçuk metrelik tek bir sayfadaki süreklilik. Bunların hepsi akışı ve düşüncenin çizgisel değişimleriyle, onun tiplemeleri ve onun-hikâyesi demeyeyim - öyküsel kısmı varsa; her hal, her durgun halin enerjisi birbirinin ardından, birbirini tekrar etmeden; hem çizgi birbirini takip etmeden, hem tipleme ve olay birbirini takip etmeden nasıl gider onun hesabını vermek. Bunun için bir güven gerekir. Bir şeye dayalı olması lazım. Bu kadar tiyatrodan bahsetme nedenim şu: Tiyatrodaki emprovizasyon, provalar sırasında kullanılan bir şeydir çoğu zaman. Oradan rolünüze ve yönetmenin kurgusuna damar açarsınız. Bu aslında eskizler gibidir. Bir eskiz eğer desen oluyorsa, desen kalitesine varıyorsa... Her emprovizasyon da ayrıca bir oyun bütünlüğü sağlıyorsa? Varılmak istenilen de bu! Bunu irdeliyorum. Bu desenler spontane olarak beliriyor; heyecanlı bir süreçte -bir çeşit- balonla kıta aşmak gibi...Jale Erzen. https://mehmetguleryuz.com/blog.php?p=5156&lc=tr
**
5. PAUL GAUGUİN (1848-1903)
Değişik ülkeleri tanımak amacıyla 16 yaşında ticari deniz filosuna katılmış ve Rio de Janeiro’ya giden Luzitano adlı gemiye stajyer olarak girmiştir. 1868’de donanmada da görev yapmış ve böylece dünya denizlerinde tam altı yıl dolaşmıştır. 1871’de Paris’e dönerek borsacılığa başladı. Gauguin işadamı olarak çabuk başarı kazanmıştır.
Gauguin izlenimci resimler satın alıp koleksiyon yapmaktaydı. Boş zamanlarını değerlendirmek için resim yapmaya başlar. Gauguin’in sanata, özellikle izlenimci resme başlamasında belirleyici rol oynayan kişi, hem resim kuramı hem de resim tekniği üstüne ona tavsiyelerde bulunan Camille Pissarro olmuştur. Pissarro, Gauguin’in hem arkadaşı hem de sanatsal akıl hocasıydı. 1879’da onun daveti üzerine izlenimcilerin dördüncü sergisinde resimlerini sergiledi.
Bundan sonra hem iş hayatında hem de sosyal yaşamında çalkantılar, çelişkiler, gel-gitler yaşadı. Çeşitli ülkelerde, bölgelerde yaşamayı denedi. Camille Pissarro, Emile Bernard, Charles Laval, Vincent van Gogh ve kardeşi Theo gibi ressamlarla dost oldu. Paris’te sembolist sanat çevresine kabul edildi.
Gauguin yine tropikal bölgede yaşamak ve çalışmak için Fransa’yı terk etmeye karar vermişti. Çıkacağı uzun yolculuk için resimlerini paraya dönüştürebileceği bir açık artırma düzenledi. Sembolist dostları tarafından Cafe Voltaire’de görkemli bir uğurlama düzenlendi. Kopenhag’daki ailesini kısa bir ziyaretten sonra 1891 Nisan’ında Tahiti’ye doğru yola çıktı…Gauguin sanatsal anlamda aradığını Tahiti’de bulmuştu. Ama mutlu günleri uzun sürmeyecekti. Tahiti’deki üç yılı verimli olmasına rağmen hastalık ve para sıkıntısı Gauguin’i 1893’de tekrar Fransa’ya dönmek zorunda bıraktı.’’
https://www.artkolik.net/sanatcilar/paul-gauguin-kimdir-hayati-ve-sanatcinin-bilinmeyenleri-3660
1800’lerin sonları ve 1900’lerin başları Fransa’da sanatçıların bohem yaşam alışkanlıkları birbirine çok benzer. Doğal olarak da yaşamlarının sonu da aynı sayılabilecek özellikler taşır.
**
6. ÖNDER AYDIN (Ordu-Perşembe.1955)
İlk ve orta öğrenimini doğup büyüdüğü Perşembe’de, lise öğrenimini ise Ankara Kurtuluş Lisesi'nde tamamladı. Cumhuriyet eğitiminin odak kurumu olan Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nde 1976-1979 yılları arasında üç yıl temel sanat eğitimine dayalı resim eğitiminin ardından Cumhuriyet öğretmeni sıfatıyla 26 yıl aralıksız, mezunu olduğu Kurtuluş Lisesi'nde Sanat eğitimciliği yaptı. Eğitimciliğinin ve sanat çalışmalarının yanı sıra çocuk kitapları resimledi. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’nin yönetim kurulunda görev alan sanatçı Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyeliği, Yeniden Sanat Grubu ve Grup Tayf’ın kurucu üyeliği ile Ankara Çağdaş Sanatlar Vakfı kurucu üyesi olarak görevler üstlendi.
Sapanca Portakal Çiçeği II. Uluslararası Sanat Kolonisi, Gaziantep 1.Uluslararası Ressamlar Çalıştayı ve Çorum 1.Ulusal Ressamlar Buluşması, Ankara Artmeydan gibi çok sayıda etkinliklerde bulunan Önder, Şefik Bursalı Ulusal Resim Yarışması, Devlet Resim ve Heykel Yarışması ile Mustafa Ayaz Müzesi I. ve 2.Resim Yarışması’nda seçici kurul üyeliği görevlerinde bulundu.
Önder Aydın sanata bakış açısında ‘’Tarihte geriye doğru göndermeler yapar. Sanatçının resimlerinin esin kaynağı Anadolu Uygarlıklarıdır. 12 bin yıllık Anadolu Uygarlıklarının Türk sanatının çıkış kapısı ve parmak izleri olduğuna inanır… ‘’Evrensel Türk Resminin kendi kimliğini yaratmasında Anadolu Uygarlıklarının temel alınması gerektiğine inanır.[2] O'na göre Türk sanatçısının parmak izi bu topraklardaki on bin yıllık “Görsel Tarih’tir ‘’ https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96nder_Ayd%C4%B1n
**
7. WİLLİAM TURNER (Londra.1775-1851)
Çocuk dâhisi olan Turner daha 14 yaşındayken Kraliyet Sanat Akademisi’nde okudu ve 15 yaşında ilk çalışmasını orada sergiledi. Antik heykellerin alçı kalıplarını yapmasını öğrendi. Turner sürekli çalışır ve yaz aylarında özellikle suluboya çalışmaları için çok çeşitli eskizler ürettiği Galler’e seyahat ederdi. İngiliz ve Batı sanatının önemli bir romantik ressam olarak tanındı.
Turner, kıta Avrupası'na yaptığı yurt dışı seyahatleri sırasında durmaksızın eskizler yapıyordu. Eskiz defterinde, tüm şehirleri, dağ manzaralarını ve sahil şeritlerini yakalamak için kâğıt üzerinde işaretler ve notlar alarak ustanın hızlı elini hissedebiliyoruz.
https://etchrlab.com/blogs/news/exploring-sketchbooks
**
8. MEHMET ALİ DOĞAN (Elazığ-1970)
Hacettepe Ün. Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde Sanat Eğitimi. Resim ve Baskıresim alanında yoğun çalışmalar, sergiler. Adına kurduğu sanat evinde uzun yılardır çocuklara ve gençlere yönelik sanat eğitimi. Anadolu Liseleri ve Yükseköğretime hazırlık kursları. Sanat Merkezinde aynı zamanda sanatçılara modelden desen çalışma olanağı sağlıyor. Bu alana ilgi duyan gençlere sanat alanında eğitim yapmanın yollarını açabilme çabası. Sürekli eğitim içinde eskiz defterlerine önem veren bir disipline sahip.
Çok sayıda sanatçının yer aldığı ARTMEYDAN gibi sanat etkinlikleri, sanat çalıştayları organizasyonu. Halk Bankası sanat danışmanlığı ile sanat koleksiyonculuğu-restorasyon ve konservasyon üzerine özel ilgi, bu alanda yoğunlaşan çalışmalar.
***
Sanat insanlarının az ya da çok eskiz defteri, ön çalışma, karalama defteri gibi özgür çalışma alanları yarattığı ve bunların da asıl eserleri kadar önemli olduğu inancındayız.
Bu düşünce ile pek çok sanatçının bu arka plan çalışmaları bağımsız sanat eseri, sanat kitabı, esin kaynağı olarak yayınlanmakta. Bu düşüncenin bizde de yaygınlaşması, özel sergiler, sunumlar videolar düzenlenmesi sanat alanımızı daha da zenginleştirecektir.
Konu o kadar zengin ki bu yazımız birkaç seri halinde devam edecek. İlgilerinizle…
Prof. Hasan Pekmezci.
31 Mayıs 2024, Ankara