Pek çok sanat insanı ressam, heykelci, seramikçi ya da edebiyat, müzik alanı insanının küçük notlar, karalamalar, çizimler ve deneyimler yaptığı küçüklü-büyüklü günlükleri vardır. Ne var ki tanığı olduğumuz pek çok insanın bunların sanat serüvenlerinin ne denli önemli birer belgesi olduğunu önemsemediği de bir gerçek. Bize göre çok önemli bir çalışma alanıdır, belgeliktir; üzerinde tezler, araştırmalar yapılması gereken. Sanatçıların akıl defterleri ve özgürce düşünce üretim alanları sayıyorum bu notları, sanat serüveninin izlerini. İçten, pür doğal, kimi zaman ütopyalar, hayaller, umutlar, masallar, uçuk-kaçıklar, rüyalar âlemi izleri. Dahası sonradan her birinin sergilerde, müzelerde hayranlıkla izlenen baş eserlere mayalık yaptığı, her eserin arkasında nelerin yaşandığının da kanıtları.
Bir eğitimci olarak her zaman günlük yazmanın, görsel günlük tutmanın, eskiz çalışmalarının, karalamaların gerekliliğini ve önemini vurgulamaya çalışırım, konuşmalarımda ve yazılarımda. Bu bilinç elbette yetiştiğimiz okullarda bize kazandırılan bir alışkanlık. Başka bir boyutta yatılı okul yaşamında mektup yazma geleneği ile de bağlantılı. ‘’Yazmak hızla akıp giden zamanın elinden bazı anıları, izleri kurtarmaktır’’ düşüncelerimiz ta o yıllara dayanır.
Yazma alışkanlığı ve alanı elbette edebiyat alanının konusu sayılabilir, ama bir demirci ustasının da bunu yazmaya, bu alana girmeye doğal hakkı vardır. Bize göre her insan ilgi alanı, mesleği ne olursa olsun, günlük yazmaya gayret etmelidir. Çünkü her günlük yıllar sonra başlı başına bir öykü, bir anılar yumağı olacaktır. Bundan da öte onları okumasını bilenler için sosyal birer belge.
Bizim bu yazıda sözümüz daha çok görsel sanatlar alanına yönelik. Ressamlar, heykelciler görsel günlük konusuna nasıl yaklaşmışlar, ne gibi örnekler bırakmışlar bu alışkanlıklarıyla, müzelik eserlerinin arka planındaki, gerisindeki duygu ve düşünceleri.
Çok geniş kapsamlı bir tanımdır ‘’Günlükler’. Bir ressamın, heykelcinin, seramikçinin günlüğü ile elbette bir öğretmenin günlüğü farklı boyutlarda gelişir. Bu yazılarımızda başlıklar ressamlarla ilgili, ama daha sonraki yazılarımızda olanaklar ölçüsünde heykelcilerin ve seramikçilerin günlüklerine de yer verilecek.
‘’Bir sanatçının günlüğünü okumak, orada olmaktan sonraki en iyi tanıklıktır. Doğrudan ve özel olan günlükler, yapılan ve buluşulan randevuların, görülen yerlerin ve devam etmekte olan çalışmaların ilk elden anlatımını sağlar-hepsi kişisel düşünceler, isimler ve ara sıra çizimler veya karalamalarla süslenmiştir. İster tarihi olayları, ister basit gündelik anları kaydediyor olsunlar, bu günlükler bu sanatçıların insanlığını ve zaman içinde yaşadıkları anı-duygu ve düşüncelerini çağrıştırıyor. ‘’ https://www.si.edu/spotlight/day-in-the-life-diaries
‘’Klee, 1897 yılında günlük tutmaya başladı; 1918 yılına kadar günlüğüne yazmaya devam etti. Bu günlükler daha sonraki yıllarda ressamın hayatı ve düşünceleri hakkında izleyenlerine bilgi verdi… Eğitim hayatı boyunca okul kitaplarına karikatürler çizdi. Müzik ve sanata büyük bir ilgi duyup, zamanının büyük çoğunluğunu bu konulara harcasa da aynı zamanda iyi bir edebiyat okuyucusuydu. Daha sonraları ise sanat tarihi ve estetik ile ilgili iyi bir yazar oldu. Walter Gropius tarafından kurulan Bauhaus Okulunda eğitim verdi.’’
***
Görsel sanatlar alanında Günlükleri ‘’Eskiz Defterleri, Sketch Books, Notebooks’’ olarak tanımlıyoruz. Pek çok sanatçının çok sayıda eskiz defterinin olduğu biliniyor: bunların zaman içinde bağımsız kitap olarak yayınlandığının örnekleri de var. Ancak sanat bağlamında ön plana çıkmama-çıkarmama gibi bir tutum var genellikle. Aslında toplumla paylaşma adına çok ilgi göreceğine inandığımız başlı başına bir sergi ve paylaşım konusu.
’’Pablo Picasso'nun 1894 yılında Barselona'da başladığı özel eskiz defterlerinin mevcut tek koleksiyonudur. Yetmiş yıldan fazla bir süre boyunca, genç ressam çiçek açıp olgunlaşarak yirminci yüzyılın en büyük sanatçısı haline gelirken, fikirlerinin ve düşüncelerinin kaydını tuttu. 1964 yılına gelindiğinde 175 eskiz defteri vardı ve bu da bir dâhinin zihninin eşsiz ve şaşırtıcı bir resmiydi.’’ https://www.amazon.com/Je-Suis-Le-Cahier-Sketchbooks/dp/0871136724
***
Matisse'in yaklaşık 20 başyapıtının yanı sıra Keesia'nın kendi “üslubunda” yarattığı sanat eserleriyle (kesilmiş yapraklar, pencerelerden çizimler, fauvist hayvanlar) dolu. Matisse'in hayatını takip ederken onun neden yirminci yüzyılın en büyük sanatçılarından biri olarak kabul edildiğini keşfeder. https://www.amazon.com/Henri-Matisse-Drawing-Scissors-Smart/dp/044842519X
Kunstmuseum'un baskı ve çizim bölümünün başkanı Anita Haldemann, "Oğlunu uyurken, karısını dikiş dikerken veya [sanatçı Camille] Pissarro'yu dışarıda resim yaparken çiziyor" diyor. "Böylece hem onun özel hayatına hem de kişisel yaratıcı hayatına dair özel bir fikir sahibi oluyorsunuz."
Haldemann, ceketinin cebinde bir çift küçük eskiz defteri taşımayı seven Cézanne için çizimin, kariyerinin tüm aşamalarını kapsayan "özel bir deney alanı" olduğunu söylüyor. https://www.theartnewspaper.com/2017/06/12/cezanne-the-sketch-artist-exposed
Eskiz defterlerini çizimlerle doldurdu. Resimler için fikirler geliştirmek ve gözüne çarpan ilgi çekici bir şeyi (bir manzara, Louvre’daki bir sanat eseri veya bir aile üyesinin veya arkadaşının başı) hızla yakalamak için çizim yapıyordu. Cézanne'ın eskiz defterlerinin çoğu artık sağlam değil, çünkü çoğu uzun zaman önce ciltlenmemiş ve tek sayfalar koleksiyonculara dağıtılmış. Ulusal Sanat Galerisi, sağlam kalan birkaç eskiz defterinden birine sahiptir. Cézanne Portreleri’’ https://www.nga.gov/features/cezanne-sketchbook.html
***
Yakın zamanda Museo del Prado tarafından satın alınan İtalyan Eskiz Defteri, Goya'nın İtalya'da kaldığı süre boyunca yaptığı figür eskizleri, kompozisyon kopyaları, kiliseler ve koleksiyonlardan oluşan bir koleksiyondur. Muhtemelen kitabı 1770'ler boyunca, düğünü, çocuklarının doğumu ve vaftiz edilmesi gibi hayatında meydana gelen olayların kişisel anılarını kaydetmek amacıyla kullanmıştır. https://goya.unizar.es/InfoGoya/Work/Italiano.html
Eskiz defterlerini (sketch Books) Rönesans’tan bu yana pek çok sanatçıda görüyoruz, elbette günümüze kadar gelen bir sanatçı alışkanlığı ya da geleneği sayılabilecek sanat eseri birikimi. Üstelik çok kapsamlı bir birikim. Biz yazımız kapsamında sınırlı olarak bazı örneklerle yetineceğiz.
Sanaçılardan Çizim Defterleri (SketchBooks)
*****
LEONARDO DA VİNCİ (1452-1519)
Özellikle sanat alanında ‘’Sanatçı Günlükleri’’ denince kuşkusuz ilk akla gelen Leonardo da Vinci’nin hayranlıkla izlenen çok yönlü, çok boyutlu, deha örneği sayılan günlükleri, çizim defterleridir.
Bu günlük ya da çizim defterleri, ustanın çok sayıda konu ve alana olan büyük merakını ve ilgisini gösteren çizimler, çalışmalar ve deneylerden oluşan koleksiyonlardır. Bir sanatçı olarak, bunların arasında perdelik kumaşların, bitkilerin ve insan formunun nefes kesici çizimlerini görüyoruz. Bir bilim adamı, mühendis ve mucit olarak Da Vinci'nin gözlem ve kayıtlarının botanik, makine mühendisliği ve hidrolik gibi çeşitli çalışma alanlarına ve ancak yüzyıllar sonra mümkün olacağı kanıtlanacak buluşlara yönelik fikirlere zemin hazırladığının örnekleri.’’
Bu dahi genel olarak Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği resimleriyle tanınsa da bunların gerisinde yatan eskiz ve araştırma defterleri sanat-bilim-botanik ve teknoloji alanının önemli kaynakları sayılır. Bilgi ve uzmanlığı aynı zamanda matematik, müzik, anatomi, mimarlık, mühendislik, makine icatları ve diğer birçok alanı da içeren Polimat bir İtalyan Rönesans sanatçısı.
Leonardo da Vinci, notları ve çizimleri
***
KAYIHAN KESKİNOK (1923- 2015)
24 saat yaşamı resim olan, hayatı boyunca bu ilkeden ayrılmayan bir eğitimci-ressam-sanat insanıydı Kayıhan Keskinok; öğrencisi olmakla övündüğümüz, öğretmenimiz. Sanatın çok yönlü boyutu konusunda gecenin geç saatlerine kadar ondan neler öğrenebiliriz çabasında olan biz öğrencileri için. Sohbette, konferansta, yemekte sürekli çizen, eline ne geçerse çizimde kullanan bir özgürlükle.
Onun en önemli özelliği seçtiği temalar üzerinde uzun uzadıya teorik, düşünsel ve duygusal hazırlık yapmasıydı; ardından yazan, çizen, boyayan, eser üreten bir insan.
Kayıhan hocamızın bütün eserlerine sahip çıkan değerli öğretim üyesi Çağatay Keskinok; eskiz defterleri konusunda bilgi ve görsel istediğimde ‘’o kadar çok ki hangi birini seçip göndereyim’’ dedi. Çeşitli başlıklar altında kitaplaştırılması ve sanat ortamına kazandırılması gereken büyük bir birikim. Onun yardımı ile ‘’Kuvayı Milliye serisinden bazı örnekleri alabiliyoruz buraya.
***
BASRİ ERDEM (Lüleburgaz- Akçaköy.1948)
Altı yıllık, yatılı Lüleburgaz-Kepirtepe Öğretmen Okulu Orta kısmında resme ilgisi gelişir. Bu yazıda çok örneği olanlar gibi böylesi öğrencilerin özenle yetiştirilip, seçilerek gönderileceği bir okul vardır; bu amaçla 1947’de kurulan Çapa Öğretmen Okulu Resim-Müzik Semineri.
1960’lı yıllardan beri sanat alanında ortak eğitim almamız ve devamında sanat alanı arkadaşlığımız nedeniyle birbirimizi yakından ve çoklu özelliklerimizle tanımamız bizim kuşağın önemli özelliklerinden.
Resim Semineri öğrenciliğimizden ortak öğretmenlerimiz İlhami Demirci ve Selahattin Taran’ın bizden en çok istedikleri okul ve ders dışı eskiz çalışmalarımızdı. Hepimiz o günlerin samanlı kâğıtlarından çizim defterleri yapar, mutlaka öğretmenimize taşır, eleştirilerini alırdık.
O zamandan kalma alışkanlığını sürdürenlerden çok arkadaşımız vardır, Bahattin Odabaşı, Hilmi Özbay, Abdurrahman Kaplan, Süleyman Erdem, Sabahattin Şen gibi. Bu arkadaşlarımızdan biridir Basri Erdem. Günümüze kadar aksatmadan süren kronik bir alışkanlık gibi çok sayıda özel katlamalı, açılınca metrelerce şerit oluşturabilen çizim defterleri hazırlayan ve tümünü de disiplinle saklayan-koruyan bir sanat adamı-eğitimci. Öyle ki Anadolu’da pek çok Üniversitede birlikte kısa süreli de olsa aldığımız görevlerde bu defterlerini yanından ayırmaz, çizim için her an hazır tutardı.
Bu alışkanlığın sağladığı birikimle başarılı boya resimleri yanında çok önem verdiği, tutkuyla sürdürdüğü litografilerle değerli eserler üretti.
Alanında üreten-öğreten yetkin bir profesör olarak birikimlerini Marmara ve Işık Üniversitelerinde öğrencilerine taşımaya devam etti.
***
HABİP AYDOĞDU (1952)
Bir köy çocuğu olarak İlkokuldan sonra altı yıllık yatılı İvriz Öğretmen Okulunun orta kısmında resimle tanıştı; önceleri ve sonraları ile Köy Enstitüsü geleneği eğitiminden geçenlerin pek çoğu gibi. Resme ilgisi yetkin öğretmenlerinin ve okulun genel atmosferinin desteğiyle gelişti. Bu okulların temel özelliği gereği bir öğrencinin ilgisi alanında gelişebilmenin yollarının açılması çabalarıyla İstanbul Öğretmen Okulu Resim Semineri sınavlarına gönderildi. Sınavları kazanarak öğrencisi olduğu Hamdi Dicle ve Selahattin Taran’dan aldığı resim disiplini içinde eskiz çalışmaları da önemli bir yer tutuyordu. Çapa Öğretmen Okulu Resim Seminerindeki sanat eğitimi geleneğinin başarılı ressamlarından biri olarak bu zamana kadar çalıştığı eskiz-çizim-bellek defterlerinin sayısını bilmeyenlerden.
Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu öğreniminden sonra 1970’lerde Askerlik görevini yaptığı Mardin, Nusaybin, Cizre bölgesinden görsel notlarıyla düzenlediği, oldukça ilgi gören başarılı sergileri bu birikime dayalıydı.
Burada bir bölümüne yer verebildiğimiz eskiz defterleri disiplini aslında pek çok sanat eğitimcisine, sanat öğrencisine, sanat meraklısına örnek olacak bir tutumu gösterir.
Habip Aydoğdu, kuşkusuz bu görsel anılar, notlar birikimi, çalışma disiplini ve coşkusu ile günümüzde sanatımızın önemli ressamlarından biri.
***
ŞÜKRAN ATAY-PEKMEZCİ ( Çankırı 1946)
Çankırı Ortaokulu öğrencisi iken Köy Enstitülü resim öğretmeni Hüsnü Tekin’in yönlendirmesiyle resme ilgisi gelişti. 1960’larda Konya Kız Öğretmen Okulunu kazandı. Okulun daha ilk ayında Resim Öğretmeni Münire İzgi’nin dikkatini çektiği için İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Resim Seminerine yönlendirildi. Sınavla girdiği bu okulda İlhami Demirci ve Selahattin Taran’dan aldığı köklü sanat eğitimiyle eskiz defterleri geleneğini sürdürenlerden biridir Şükran Pekmezci. Çünkü İlhami Demirci öğretmenin en çok önem verdiği konuydu eskiz defterleri. Her derste ‘’bugün neler getirdiniz bakalım’’ der; her çalışmayı titizlikle inceler ve değerlendirirdi. Bu bilinç Buca Eğitim Enstitüsünde devam ederek 1968 yılından itibaren DYO ve Devlet Resim Heykel sergileri gibi jürili etkinliklere seçilmeye başladığı resim serüveninden hiç kopmadı; günümüze kadar her zaman yaşamının temel dayanağı oldu.
Çankırı’nın geleneksel evlerinin, Kına gecelerinin, Düğünlerinin, Adak Ağaçlarının, Doğadan bitki etütlerinin betimlendiği çok sayıda çizim defteri.
***
ZEKİ SERBEST (Ladik.1946)
Ladik Öğretmen Okulundan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünde Adnan Turani’nin atölyesinde eğitim gördü. Öğretmen Okullarının hem eğiten hem de üreten atmosferinde eğitici-yönetici görevlerde bulundu. Hepimiz eğitimcilik yaparken bir yandan da bu okullardan çok şeyler öğrendik. Alanında üretmeyen öğretmenlerin köylerden seçilerek gelen, öğrenmeye aç, cevval, zeki öğrenciler karşısında bocalaması kaçınılmazdı.
Zeki Serbest ilk günden itibaren üreten eğitimci ressam oldu. Özellikle Samsun Ladik anılarını çizim defterlerine kaydeden, bu defterlerini her zaman yanından ayırmayanlardan. Öyle ki yurt dışı gezilerimizde bile çizimini yaptığı görsel notlarla günlük anı defteri haline getiren bir tutku. Eskiz defterleri ile bir sergi düzenlese çok ilgi göreceğine inanıyorum, bu düşüncem diğer sanatçı dostlar için de geçerli. Bu özgün ve özgür çalışmalar defterler arasında saklanıp kalmamalı.
Sanat alanı çoklu duygusal, düşünsel beslenme kaynaklarıyla ve süreklilikle başarıya yol alır. Araştırma, inceleme, sorgulama ve özeleştiri ile kendi kendini denetler. Çalışma defterleri bu konuda düşünme, tasarlama, araştırma alanları sayılır. İnsanın kendi kendisini analiz etme fırsatı demektir bu. Nereden nereye yol aldığının ya da alamadığının da somut izleri.
Bu alana ilgi duyan, bizlere örnek olan bütün ustalara selam olsun.
İkinci yazımızda buluşmak üzere.
Hasan Pekmezci
14 Mayıs 2024, Ankara