Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün Ankara Eski Hipodrom yerleşkesinde restorasyonla sergi salonları haline getirilen Tavla binalarında anlamlı bir sergi düzenlendi; 25 Aralık 2024 günü saat 14.00’te.
Tavla binaları Hipodromda atların yarışa hazırlandığı-tava getirildiği tescilli-tarihi mekânlar. Anlamlı bir sergi dememin elbette bir nedeni var. Türk sanatında ve özellikle çocukların ve gençlerin sanat eğitiminde bana göre iki dev insanın-iki ressam ve öğretmenin- anılması amaçlı resim ve görsellerle düzenlenen bir sergi. Bu iki sanat insanının ortak bir başka özelliği de var: 1963 yılında Ankara’da ilk kez göreve başlayan Devlet Güzel Sanatlar Galerisinin kurucu Müdürü Cemal Bingöl ve ondan görevi devralıp 1990’lara kadar başarıyla sürdüren Osman Zeki Oral.
Bireysel olarak bir inancımız var; eğitim ve sanat yaşamımızda şaşmadığımız; Ulusal kültür ve sanat vefasızlığa, inkârcılığa, yok saymaya, ayrışmacılığa; özetle yamukluğa gelmez. Bu alanlarda emek veren, hayatını adayan insanlara, kurumlara vefada kusur etmemek temel ilkesiyle. Varlığımız, birliğimiz, özgünlüğümüz, özgürlüğümüz ‘’biz’’ olmakla anlam kazanır. İnsani değerlerimizi gerçek değer saymak, anmak, yaşatmak anılmanın ve yaşatılmanın da dayanağıdır. Yaşatma bilinci gelişmeyen bireylerin ve toplumların yaşatılması da mümkün değildir.
İki dev adam yaşadı bu ülke sanatında ve eğitiminde, aynı ülkülerle yetişen binlercesi gibi. Bunlar adına ne yapılsa saygıya, övgüye değer; anıları için düzenlenen bu sergi gibi. Biri Cemal Bingöl (1912-1993), diğeri Osman Zeki Oral (1925-2012).
Her ikisinin birleşen özellikleri çok. İki eğitimci-Resim öğretmeni. İkisi de çocuk resmi alanında sevgileri, ilgileri ve yazılı, eylemli çabalarıyla var olmuş. İkisi de ressam ve birbirini takip ederek görev alan başarılı sanat galerisi yöneticisi. İkisi de katıksız Cumhuriyet aydını. Ben de ne büyük şansla her ikisini tanıma, sohbetlerine tanıklık ve dahil olma onuru yaşayan bir eğitimciyim. Bingöl’ün 1984’te Kibele Sanat Galerisinde düzenlenen sergisinde ve adına düzenlenen törende de yer almıştım. Bir başka şansım da neredeyse kırk yılı geçen zaman içinde her ikisi ile ilgili yazıları olan, konferanslar verenlerden olmam. Örneğin 1980’lerde Kayseri TED etkinliğinde Türkiye’de çocuk eğitiminde Cemal Bingöl’ün oynadığı önemli rolü ele alan görselli bir konferans vermek gibi. Ankara Sanat Ortamındaki önemi ile Osman Zeki Oral için yayınlanan yazılarım gibi. (https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/hasan-pekmezci/ankara-sanat-ortamindan-anilar-ii/2405/)
Büyük bir bölümünü çok uzun yıllardır tanıdığım Genel Müdürlük görevlilerinin yoğun çabalarıyla düzenlenen her iki eğitimci-ressamın yaşamından kesitleri sunan görselli biyografik çalışma bölümü ile Türk sanatında özgün yerleri olan tablolarının sergilendiği düzayak gezilebilen ve sanat meraklıları, sanat öğrencileri tarafından mutlaka gezilmesi gereken sergi mekânları.
Burada daha önce birkaç kez yazdığım, anlattığım bir konuyu kısaca yinelemek gerekiyor. Ankara 13 Ekim1923 günü başkent olarak ilan edilir, 14 Ekim günü de hem Ankara’da hem de Anadolu’da ilk çağdaş sanat sergisi düzenlenir; tam yüz bir yıl önce. Ondan sonra gelenek halini alan sergilerle ressamların sanat insanlarının ilgileri de yoğunlaşır. Mustafa Kemal ve Cumhuriyet aydınları başkentte bir sanat eğitimi kurumunun gerekliliğine inanarak eğitimci kadroları oluşturmak için 1928’de Muallim Mektebi mezunlarından seçilen adayları yurt dışına ihtisas eğitimine gönderirler. 1932 yılında dönen bu ressam-eğitimcilerle Anadolu’da ilk ve tek okul olan resim-heykel eğitimi verecek ve resim öğretmeni yetiştirecek ‘’Gazi Terbiye Enstitüsü’’- Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü eğitime başlar. Bu aşamaya gelinceye kadar yaşanan, hedef seçilen, uygulanan yolları ve bunların düşün adamlarını Dr. Niyazi Altunya’nın Gazi Eğitim Enstitüsü adlı geniş kapsamlı kitabında bulmak olası.
1932-1933’te eğitime başlayan bu okulda ilk öğrenim görenlerden biri Cemal Bingöl; Erzurum Öğretmen Okulunda Saim Özeren ve Eşref Üren’den almış olduğu dersler ile resme ilgisi başlayan ve 1936 yılında mezun olanlardan. (Giray, 2009, s. 370).
Okulu bitirdikten sonra Kars’ta ve ardından Yozgat Ortaokulu ve Lisesinde görev yapar. Özellikle Yozgat Ortaokulundaki başarılarıyla dikkat çeker. Düşün ve kültür insanı Vedat Nedim Tör bu başarılı insan için Resim Öğretmeni kitabını yazar ve ilgisiyle Ankara Halkevinde öğrencilerin resimleri yanında öğretmenin çalışmalarını da kapsayan sergiler düzenlenir. Sergi İkinci Dünya Savaşının en kaotik günlerinde Londra’da tekrarlanır; ünlü filozof Herberd Read’in anlamlı açılış konuşmasıyla başlar.
Bu başarılarla Ankara okullarında görev alır. 1943 yılında Yurt Resimleri Hareketinde Bingöl’de resimler yapar. Yetkin bir eğitimci olarak 1943-1945 yılları arasında yetiştiği Gazi Eğitimde de öğretmenlik görevi üstlenir (age. sayfa:558)
Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü yıllarından görseller ve eserlerinden seçki (https://arhm.ktb.gov.tr/artists/detail/2121/cemal-bingol-1912-1993)
1961 yılında Ankara’da kurulan Siyah Kalem Grubu'nun üyesidir. 1947’de Erzurum ve Ankara’da kişisel sergiler düzenler. 1948’de Paris’e giderek iki yıl Lhote atölyesinde çalışır. 1958’de İtalya’ya gider Rönesans’ın merkezi olan bu ülkede 6 ay sanatsal incelemelerde bulunur. O yılların olanakları düşünüldüğünde kendini yetiştirmek için nasıl bir çaba içinde olduğu daha iyi anlaşılır.
Bu birikimle ‘’Resim Nedir’’’ adlı eğitimcilere kaynak olabilecek kitabını yazar, yayınlar. Resim yapma, kendini aşma çabalarının yanında yazısal ifade ile bilgilerini, düşüncelerini ve sanat serüvenini paylaşmanın önemine inanmak.
Geleneksel figüratif resimlerle başlayan sanat serüveninde geometrik, alabildiğine yalın biçim ve lekelerle yaşamının sonuna kadar gösterdiği, ödüller aldığı çalışma disiplini ile sanatımızda iz bırakır Cemal Bingöl.
***
Diğer değerli sanat insanımız Osman Zeki Oral.(1925-2012)
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi atölyesinde yetişen, ilk yıllardan itibaren ‘’On’lar Grubu içinde yer alan, üretken bir sanat insanı. Babasının hattat, ağabeyinin ise nakkaş olmasından dolayı duvarları resimlerle donatılan sanat ortamına dönüşmüş, bir evde büyüdüğünden; küçük yaşta resme başlayarak, orta öğretiminin ardından girdiği Güzel Sanatlar Akademisinde Bedri Rahmi’nin öğrencisi olur. Daha öğrencilik yıllarında sergilere katılmaya başlar.
Öğrencilerince çok sevilen bir sanat eğitimcisi Osman Zeki Oral. Bolu Öğretmen Okulunda resim öğretmeniyken Bolu Sanat Galerisi yöneticisi Mehmet Yücetürk’ün emekliliğinden sonra galeri müdürü olur.
Oradaki deneyimleriyle de Cemal Bingöl’ün emekliliği üzerine Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi yöneticiliğine gelir.
Atatürk Bulvarı üzerindeki binanın yıkılması üzerine İzmir Caddesine taşınan galeride başarılı sergiler düzenlenirdi. Bunlardan biri de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünün yıl sonu sergileri olurdu. Benim de görev aldığım 1967 yılı sergisini gezen İsmet İnönü’ye Gazi Eğitimin geleneksel anı defterini ben imzalatmıştım. İsmet Paşa’nın bir sergiyi nasıl bir dikkat içinde izlediğinin, düşünce ve eleştirisini deftere nasıl yazdığının tanıklığıyla.. Galeri buradan Zafer Çarşısında kısa zamanda efsaneye dönüşen yeni mekânına taşındı ve Osman Zeki Oral’ın yaşamını adadığı çocuklarla, gençlerle, sanat insanlarıyla, sanat meraklılarıyla iç içe çok yönlü bir eğitim ve etkileşim merkezi haline geldi.
Bu görevi sırasında Zafer Çarşısındaki galerinin başlı başına bir sanat odağı, önemli sanatçıların buluşma ve toplanma yeri, halkın randevulaşma mekanı haline gelmesi onun herkese açık yüreği, sıcak ilgisi sayesinde gelişti. Bunca hareketlilik içinde sanat çalışmalarını hiç aksatmadı.
Çok konuşmaz, birkaç cümle ve mimikleriyle anlaşırdı. Görevini de kısaca bir paragrafla şöyle özetlerdi. “Burada herkese yönelik kurslar açtık. Sonra büyükleri iptal ettik. Verimli olmuyordu. Yer uygun değildi. Küçüklerle de doldu mu doldu. Her yerden gelen vardı. Kimseyi geri çeviremezdim.
Burada kütüphane yaptım ve kültürel sinema filmleri oynattım. Salonu ikiye ayırdık. birini liseliler için sanat tarihi olarak düzenledik. Büyük sergiler açıldı. Balkanların en çok gezilen galerisiydi. Günde 2–3 bin kişi ziyaret ederdi.”
Bu nedenle sanat galerisi müdürlüğü sırasında pek çok sanatçının genç sanatçılarla, sanat meraklılarıyla ve halkla sohbetinin örneklerine tanık olduk. Turan Erol, Nevzat Akoral Galeride sergi açacakları belirleyen jürideydi. Eşref, Üren, Arif Kaptan, Şefik Bursalı, Nüzhet İslimiyeli, Kayıhan Keskinok, Adnan Turani, İsmail Altınok, Nuri Abaç, Hamza İnanç, Nevide Gökaydın, Sühendan Fırat, Mehmet Yücetürk, Hikmet Duruer, Fethi Arda, Tuncay Betil, Ömer Hatipoğlu, Cemal Bingöl, Orhan Çetinkaya, Leman Tantuğ, Aslan Gündaş, Naciye İzbul, Altılar Grubu, Birleşmiş Ressamlar Derneği üyeleri gibi yoğun bir sanatçı trafiği. Bu isimlere Devlet sergileri jürileri için İstanbul’dan, İzmir’den gelen sanat insanları da katıldığından Osman Bey ve galeri görevli kadrosu, tümüne ev sahipliği yapardı. Bu yoğunluk içinde her zaman mutlu olan Osman Zeki Oral’ın bütün sinirleri alınmış bir tolerans insanı yönü dikkat çekiciydi. Sanattan Yansımalar’da, Ankara Sanat Ortamından yazılarımda bunları görselleriyle anlatmıştım.
Zaman zaman Mehmet Yücetürk, Cemal Bingöl, Eşref Üren, Arif Kaptan, Ömer Hatipoğlu burada bir araya gelir, renkli sohbetler ederlerdi. Ben de sessizce onların şakalarını, sohbetlerini izlerdim. Eşref Üren Masası denirdi, galeri ile müdür odası arasındaki masaya. Eşref Beyin etrafına ilişip söyleşinden pay kapmaya çalışan bizler gibi insanlarla. Ankara’nın Kızılay’ında her yaştan, her meslekten insanın uğrayabildiği, yağmurdan kaçıp çarşıya sığınanların da, çarşı gezenlerin de bu görsel eğitimden çok şeyler kazandığı bir odak merkezi sanat galerisi. O zaman Osman Bey tarafından yaptırılan düzenli istatistiklerde gezilme rekorları kıran bir yer. Burada sergi açabilmek uzun zaman beklemelerle mümkündü. 1971 yılında ilk sergimi büyük heyecanlarla açtım bu galeride.
Bu galeri Devlet sergilerine, kişisel sergilere, ulusal ve uluslararası çocuk resimleri yarışmalarının sergilerine ve ödül törenlerine mekân olmuştur. Bunların tümünde Osman Zeki Oral ve ekibinin özverili çalışmalarına tanık olanlardan, hatta bir bölümünde yer alanlardan biriyim. Her etkinlikte Osman Zeki Oral’ın yaşadığı coşkunun da.
Açılan sergilere dönemin bütün ressamlarının seçici kurul, danışma kurulu, izleyici olarak katıldığı, İstanbul’dan gelen ressam ve heykelcilerin buluşma yeri sayılan bir mekan olmanın yanında; Devlet sergilerinin, Uluslararası Atatürk Çocuk Resimleri Yarışmalarının, İslam Ülkeleri Çocuk Resimleri Yarışmalarının ödül töreni ve sergilerinin sunulduğu galeri. Çeşitli jürilerde görev aldığım için uluslararası etkinliklere çok sayıda yabancı büyükelçi ve temsilcinin katıldığının tanığıyım.
Osman Zeki Oral çocuk resimleri uzmanıydı, Cemal Bingöl gibi. Ona göre her çocuk resmi başarılıydı, eleme usulü değerlendirmelerde hiçbir resmin elenmesine gönlü razı olmadığı için saatler süren onu ikna konuşmaları yapılabilirdi.
Her uluslararası çocuk resimleri yarışmasından sonra ‘’bunlar mutlaka çocuk resimleri müzesinde yer almalı’’ hayalleri kurardı.
Ne acı ki bu efsane galerinin kapatılmasına, emek verdiği yarışmaların bir bir yok edilmesine; sevgili dostlarının da hayattan ayrılmasına tanık oldu.
Bu müze tutkusu için hayallerinden biri de Karadeniz Ereğli’de doğduğu evi restore ettirerek müze haline getirmekti. Burada görseli olan yöre mimarisindeki bu ev. Bizleri de kaç kez davet etti bu çalışmalar sırasında gittik, destek olmak için. Ne yazık ki bu düşünceleri de çeşitli engellerle gerçekleşemedi.
Bir vefa örneği olarak Karadeniz Ereğli’nin sanatseverlerince Kültür merkezinde Osman Zeki Oral ve bölgenin yetiştirdiği bir diğer önemli ressam-eğitimci Vedat Can’ın adına ayrı ayrı iki sanat galerisi var şimdi.
Galeri yaşamına değinmişken Osman Zeki Oral'ın bir özelliğini de vurgulamak istiyorum. Bizde çok eksik olan günlük yazma alışkanlığı. Bir anlamda bireysel bellek oluşturan ''Günlük tutmak''aslında yaşanan zamanın pek çok özelliğinin de yer aldığı toplumsal bellek sayılır. Galeride her gün neler yapıldı, kimler geldi-gitti, çok güzel bir yazı ile ayrıntılı olarak notlarını tutardı. Hattat çocuğu olduğu için el yazısına çok özen gösterir, güzel yazı ödevi yapar gibi hiç aksatmadan her gün galeriye geleni, gideni, sohbet ettiği dostlarını, konuklarını ki bunların tümü sanat alanı insanlarıydı, yapılan işleri yazardı, koca bir günlük defterine.
Dilerim, varisleri bu günlüğün değerini bilirler. Vefatından sonra evinin, çok iyi bildiğimiz zengin koleksiyonunun yanında bu günlüklerinin ne olduğunu her zaman merak ederim. Umarım yeğenleri bu önemli belgeyi koruyup değerlendirmeye almışlardır.
Sanat insanını yaşatan geride bıraktığı yazılı, çizili, boyalı, yontulu eserleridir.
Bu vefa örneği sergiyi düzenleyenleri, sergiye koleksiyonlarından eser verenleri candan kutluyor; sanatçılarımızı saygıyla anıyoruz.
Hasan Pekmezci
8 Ocak 2025, Ankara