''Sanat Galerileri, Sanat Merkezleri ve Sanat Müzelerinde Sanat Eserlerinin Işıklandırılması/Aydınlatılması'' sorunu 1990’lardan beri benim özel ilgi alanım olmuştur. Bu konuda çok sayıda konuşma, görsel sunu ve yazı ile dikkat çekmeye çalıştım. Bu ilgi nereden doğdu önce onu anlatmalıyım:
Bir resmim önemli bir sergide çok büyük bir yırtıkla zarar gördü. ''Bu hasarı nasıl düzeltebilirim'' soruları, kaygıları başladı doğal olarak. Böyle sorular yoğunlaşınca sanat eserleri restorasyonu ve konservasyonu konusunu incelemeye, araştırmaya başladım. Yurt dışından kaynaklar, restorasyonla ilgili bilgiler, uygulama gereçleri, eserlerin temizlenmesi ve kullanılan kimyasallar ilgimi çekince benim için farklı bir ilgi alanı oluştu. Bir yandan da eserler için nasıl, neden ve hangi koşullarda restorasyona ihtiyaç duyulduğunu da örnekleri üzerinden sorguladım. Bu kapsamda danışmanlığını yaptığım kurumlardaki çok sayıda koleksiyon eserinin durumları bana değişik sorunlarla ilgili veriler sağladı. Böylesi çeşitli konular hep birbirine bağlı yeni yeni ilgi alanları doğurur. Örneğin, bir müzede eserler nasıl sunulur, duvarlar nasıl boyanır, yerler ve tavanlar nasıl kaplanmalıdır, müzelerin ve koleksiyonların eser saklama-depolama yerleri hangi asma sistemleriyle düzenlenmelidir; eser sunulan ve saklanan mekanlarda ısı, ışık ve nem ayarlamaları nasıl olmalıdır, gibi bir çok alanda inceleme, araştırma olanağı bulmamı sağladı. Bu kapsamda 15 bine yakın tabloda meydana gelen hasarların durumlarını, hasarlarda resim yüzeylerinin önemini, teknikleri, kullanılan boyaların özelliklerini de ayrı ayrı inceleme, belgeleme fırsatı buldum.
Bunlar arasında en çok görülen bir hasar nedeni depolama, taşıma sırasında meydana gelen tuval yırtılmaları, çizilme, aşınma, marullanma gibi arızalardı. İkinci sırada eserlerin asıldığı yerlerdeki kalorifer, hava sirkülasyonu, ortamın nemi, doğrudan gelen güneş ışığı ve ısısı önemli hasarların meydana gelmesinin sebepleriydi. Üçüncü olarak ilk anda belli olmayan ve zaman içinde hasarları görülen tek nokta ışığı ile aydınlatmalarla tablo üzerinde meydana gelen öbek öbek solma, çatlama, yanma-çürüme gibi bilgi, ilgi ve dikkat eksikliğine dayalı hasarlar öne çıkıyordu. Bunların her biri ayrı ayrı araştırma ve makale konusudur. Yıllardır ısrarla yazarak, konuşarak, anlatarak dikkat çekmeye çalıştığım konular.
Burada aslında ışıklandırma sistemleri benim için ilk sırada ele alınması gereken en önemli sorun. Altmış yıla yaklaşan bir yaşam diliminde resim serüveni yaşayan biri olarak her resmim, çizimim benim yaşamımın kalıcı izleridir, belgeleridir. Değeri başkalarına göre şu olabilir, bu olabilir, hatta hiç olmayabilir; ama benim için önemlidir. Bütün eğitimcilik yaşamımda öğrencilerime de bunu vermeye çalıştım: ''Siz emeğinize, eserinize gereken değeri vermezseniz, başkaları hiç vermeyebilir; bu nedenle her çalışmanızı saklayın, dosyalayın; her çalışmanız yaşadığınız sürecin, yaşam diliminin belgeleri, tanıklarıdır''. Ortaöğretimde iken bir öğrencinin buruşturup çöp kutusuna attığı resmi alıp uluslararası bir yarışmaya gönderdim, bu resim ödül kazandı. Üniversitede de öğrencilerimin çöp kutusuna attığı resimlerini alıp çerçeveleyerek odamın duvarına astığım ve onları çağırıp gösterdiğim çok olmuştur. Bunun öğrenciler üzerinde yarattığı etkiyi unutmam. Emeklerle, farklı yaratım duygu ve düşünceleriyle meydana getirdiğim bir resmimi kimsenin evinde, sergi salonunda, sanat merkezinde ışık işkencesine tabi tutmasını asla istemem. Çocuğuma yapılabilecek işkence gibi görürüm. Sergilerde içim sızlar böyle resimleri görünce, kimin olursa olsun. Bu düşünce ışıklandırma sistemine verdiğim önemin de kaynağıdır bir bakıma. Her sanat insanının kendi eseri için aynı duyarlılığı göstermesi gerekir. Galerici, müzeci bu duyguyu aynı duyarlıkla yaşar veya yaşayamaz, onun birikimine bağlıdır. Ama bir eseri meydana getiren birinin bu konuda bir iç mimardan, bir ışık mühendisinden faklı görmesi, bu bağlamda farklı duyarlık göstermesi gerekir. Işıklandırma sistemleri özel birikim ister. ''Mimarım, ben iç mimarım, ben bilirim'' düşüncesinin çok yanlış uygulamalar getirdiğini, sergi salonlarını eserlere işkencehaneye çevirdiklerini, mekanın tavanlarını gereksiz, şatafatlı, pahalı spot sarkıtlarıyla donattıklarını biliyoruz. Bunun çok kötü uygulamalarının görselleri var elimizde. Yıllardır açık açık söyledim. Bu konularda çok yanlış ve sakat uygulama yapan mimarlarla, iç mimarlarla, galericilerle tartışmaya hazırım. Elimde 4.000'e yakın uluslararası ışıklandırma örneği var. Herkes bu konulardaki bilgisini, birikimini ortaya döksün; tartışılsın, doğrular, yanlışlar açığa çıksın.
Bizde bazı konular katı saplantılara tutsaktır. ''Sen resim yapan birisin, ne anlarsın ışıklandırmalardan, ışık düzeneklerinden, Mimar-ışık mühendisi değilsin'' diyen, demek isteyen çıkabilir. Buna yanıtım şu; ele alınan konuya benim kadar kafa yoran, gezen, inceleyen, denemeler yapan, görsel kaynaklar olarak belgeleyen biri elbette bu konuda söz söyleme hakkına sahiptir. Bunun diploma ile ilgisi de yoktur. Güzel sanatlar ve ilgili alanları okulların, diplomaların tekelinde olmadığı gibi.
***
Bunları yurt içinde ve dışında gözlemlemelerimle, kaynaklardan araştırmamla birlikte atölye çalışmalarımda uygulamalı olarak çeşitli deneylerle somutlaştırdım. ''Bir eserde renk solmalarına, çatlamalarına, marullanmalarına ve dahası tuvallerin çürümesine neden olan etkenler neler olabilir, nasıl engellenebilir'' sorularına yanıtlar arayarak. Bunlar içinde özellikle sanat eserleriyle ilgilenen ve duvarlarına asmaktan haz alan her evde, ofiste eser üzerine doğrudan yönlendirilen ışık kaynaklarının yarattığı sorunlar öne çıkıyordu. Örneğin, iyi aydınlansın, düşüncesiyle tabloya yönlendirilen, hatta bir iki karış yakınına gelecek şekilde aparatlarla güçlü ışık verilen bir anlayış çok yaygın ülkemizde. Tek noktalı ışık kaynakları ve özellikle spot ışıklandırma eser üzerinde öbeklenme yaparak o bölgeyi daha fazla etkiliyor. Bazı ışık kaynakları aynı zamanda ısı da verdikleri için hem ısı hemen de şiddetli öbek ışıklar çok daha zarar verici hale geliyor. Özellikle galeri ışıklandırmalarında sergi sahiplerinin de eserleri üzerinde ''avam söyleyişle ''şakır şakır ışık'', şiddetli ışık istedikleri de bilinmektedir. Yazımız bu nedenle böyle düşünenler için de dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Hiçbir tablo, eğer özel-bilinçli bir etki yaratılmak istenmiyorsa şakır şakır işık istemez. Mekan aydınlatılmasından alabildiği ışık miktarı eserin daha doğal görünmesi için yeterlidir.
Bu düzensiz aydınlatma durumu ve ışık dağılımı aynı zamanda eserin fotoğrafını, slaytını çekerken çok daha net görülebilir. Paris'te bir sergi için yapılan ön hazırlığa tanık olmuştum. Sergilenecek eser duvara asıldıktan sonra, tam karşıda yer alan kamera ile izleniyor, eserin her köşesinden pozometre ile ölçümlerle ışık şiddeti ve aydınlanmanın eserin her cm2'sine eşit dağılımının hesapları yapılıyor; her tablo için ayrı ayrı bu titizlik gösteriliyordu. Bizdeki pek çok uygulama gibi ''işte duvar, işte tablo, yukarıda da asker gibi dizilmiş tavan sarkıtları spot lambalar'' demiyorlar. Burada amaç öyle uygun ve homojen bir ışık verilmelidir ki hem esere zarar vermesin, gözü yormasın; hem de çekilen görseller kitap, katalog gibi basım işlerinde de güvenle kullanılabilecek kalitede olsun. Bizde de bu düşünce en önemli ölçüt olmalıdır.
Bu uygulamayı kentlerimizin sanata verdiği, vermesi gereken değer için önemli bir örnek saydığımız Çorum Sanat Müzesi'nde Müze Müdürü'nün yanında örneklerle gösterdim. Onun da çok ilgisini çekti.
Bu deneyi herkes elindeki cep telefonu ile daha kolay ve daha somut deneyimlerle tespit edebilir. Öyle güçlü profesyonel kameralara bile gerek olmadan. Örneğin, bir galeride, müzede spotlarla aydınlatma yapılıyorsa bir resmin tam karşısına geçerek, açı yapmayacak şekilde cep telefonunuzla çekim yapın. Kamerasından resmi biraz büyütün. Işık dağılımının ne kadar düzensiz olduğunu, bazı yerlerde parlamalar, ışık patlamaları görülürken, bazı yerlerin daha karanlık ve renklerinin orijinalle ilgisinin olmadığını fark edeceksiniz. Buradaki kötü aydınlatma örneklerinde olduğu gibi. Ayrıca eserlerin asıldığı duvara baktığınızda da hareler halinde ışık düzensizliği daha net olarak görülebilecek.
Sergilenen ve sunulan her eserin üzerindeki renkler sanatçının düşündüğü gibi izleyenlere ulaşmak zorundadır. Renk değişikliği, yaparak sanatçının amaçlarını yanlış yönlendirmeye kimsenin hakkı olmaması gerekir. Aşağıdaki örnekteki gibi her renk homojen ışık altında kendi kimliğiyle görülebilmelidir.
Bu örnekler Paris, Hong Kong, New York, Seoul, Tokyo ve Shanghai kentlerinde şubeleri olan Paris merkezli dünyaca ünlü Perrotin Sanat Galerilerinden.
Bu galerilerde LED lambalar, paneller, spotlar çeşitli şekillerde kullanılır. Temel ilke doğrudan esere değil, mekana ışık vermektir. Galeri tavanında yer bazı spotlar da bulunur ama bunlar daha çok heykel sergilerinde, düzenlemelerde nokta ışıkla atmosfer yaratmak amacıyla kullanılır.
Gallery Perrotin. Paris
Gallery Perrotin. Paris
Pertez Art Museum. Miami.
Pertez Art Museum. Miami. (Penelope Umbrico, d.1957)
Günümüzde eser ışıklandırma-aydınlatmada temel ilke olması gereken eserlere ışıkla işkence yapma uygulamalarını terk etmektir. Bütün dünya müzeleri-sanat galerileri bu sistemleri uygulamaya ve ışık hasarlarını ve enerji harcamasını en aza indirmeye odaklanmaktadırlar. Eski sistemler sökülüp yeni soft, homojen ışık veren bir yandan da eski sistemlere göre enerji ve aparat maliyeti açısından çok ekonomik olan LED panel, LED Florasant ve LED spot ışık sistemlerine yönelmektedirler. Bunun en somut örneği birkaç kez yerinde izlediğimiz Dresden Albertinum Müzesi'dir. 1559-1563 yılları arasında yapılan tarihi bina Avrupa'nın en eski müzelerinden. Bu tarihi bina geçtiğimiz yıllarda restorasyondan geçirildi, ışıklandırma sistemleri yeni baştan ele alındı. Aşağıdaki örnekler gibi. Çatıdaki doğal ışık sistemine özellikle dikkat edilmeli.
Duvar renkleri, yerlerin döşemeleri, tavandan sarkıtsız, spotsuz soft ışık. Mekanda yer alan heykeller de bu soft-homojen ışıkla aydınlanmış oluyor. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi bu sistemde aynı aydınlatma içinde salonda sanatçılarla toplantılar, öğrencilerle dersler ortamın homojen aydınlığında yapılabilmektedir.
Bu tür ışık sistemleri aynı zamanda müze mekanlarını gezenlerin, bu mekanlarda söyleşi, eğitim seanslarının da doğal bir ışık altında olmasını sağlar. Mekandaki objeler, heykelller, konuşmacılar, dinlleyiciler eşit ışık altında yer alır.
Albertinum ışıklandırma örneği Köln Luwig Museum'da da uygulanmaktadır.
Köln Ludwig Museum
Bu sitemlerin sadece eseri değil, mekanın tamamının ışıklandırılması yanında, sergi ve sunum mekanlarının çok yönlü, duvardan duvara; yerden tavana kadar planlanabilen çağdaş eser düzenlemelerine fırsat vermesi yönünden de çok gerekli olduğunu belirtelim; aşağıdaki görseler gibi çok sayıda örnek var.
Ayşe Erkmen,''Uyumlu Çizgiler’' (1985-2008). Çağdaş sanat sergileri için başarılı bir ışıklandırma. Yansıma yapmayan mat yer döşemesi. Eserin değil, mekanın aydınlatılmasının örneği.
Tavanda spot sarkıtlarının olmayışı çok büyük boyutlu düzenlemelere fırsat verir.
Büyük boyutlu resimler ve tavana kadar düzenlemeler için bir galeri ışıklandırma örneği. Jack-Shainman Ary Gallery. New York.
Perez Art Museum. Miami
İstanbul Modern'de Farklı ışıklandırma içinde Led Florasant lambalar da kullanılmaktadır.
Son yıllarda bu alanda tüm tavanı kaplayan LED panel ışık sistemleri de çok kullanılmaktadır.
Kuşkusuz halâ eski yöntemle ışıklandırma sisteminde spotlarla aydınlatma uygulanabilmektedir ama bunda spotlar eser üzerine yönlendirilmez; açılar yere doğru verilir; mekan aydınlatılır. Aşağıdaki örnekler gibi. Bir başka örnek de Van Gogh ve Varşova Müzelerinde uygulandığı gibi spotlar eserlerden en az yedi-sekiz metre uzaktan ve her spotun ışık açıları birbirini keserek dağılım ışığı verecek şekilde planlanır.
Cermodern Ankara. Spot sistemi ile başarılı genel aydınlatma.
Metropolitan Museum.
Bazı müzelerde hem doğal ışık, hem LED Panel hem de spot kullanılır. Ama spotlar çok uzak mesafelidir. Metropolitan Müzesi'nin bazı salonlarında olduğu gibi.
Van Gogh Museum. Amsterdam
Bu sistemle aydınlatılan dünyaca ünlü sanat merkezleri var. Örneğin; Jack-Shainman Ary Gallery. New York.
Bu aydınlatma sistemleri çok büyük boyutlu, ışık dağılımı açısından riskli tablolarda yansıma, parlama, ışık patlamaları gibi olumsuzluklara fırsat vermez.
Jack-Shainman Ary Gallery. New York.
vdheydt_museum_ im Von der Heydt-Museum werden Sie
***
Yurt dışından binlerce örnek verebiliriz. Ama bizde de bazı başarılı uygulamalar yapılmaktadır. Bunlardan biri Ankara Devlet Resim-Heykel Müzesi'dir. Işıklandırma sistemi, duvar boyamaları, yer döşemeleri başarılı uygulamalardır.
Kültür Bakanı Sn. Ertuğrul Günay zamanında İstanbul'dan davet edilen ışık mühendislerinin ve DÖSİM görevlilerinin bulunduğu kurula sunduğum sunu ve önerilerim sonucu kararlaştırılan LED Florasantlarla aydınlatma sistemi.
Bunun yanında son yıllarda bizde de Led Panel ve Florasant sistemleri kullanılmaya başladı. Ankara'da BRHD Tuğrul Velidedeoğlu Sanat Galerisi ve Elvan Sungur Sanat Merkezi LED panel ve LED Florasant ışık sistemleriyle aydınlatılmaktadır. Ankara Kalesi'ndeki Emin Antik Sanat Merkezi de LED sistemle aydıntılan sergi mekanlarından.
BRHD/Tuğrul Velidedeoğlu Sanat Galerisi. Yıldız Ankara. İç mimar Dilek Mımcuoğlu'nun planladığı Panel LED'lerle homojen aydınlatma. Yansıma yapmayan mat yer döşemeleri.
Başarılı bir ışıklandırma örneği. Ankara-Elvan Sungur Sanat-Moda Merkezi
Şu unutulmamalı; sanat eserleri ''Yaşam kısa, sanat sonsuzluk'' simgeleridir. Ünlü ressam-ünsüz ressam; iyi-kötü-güzel-çirkin; başarılı-başarısız kavramları sanatçının sorunudur ama eserlerin korunması herkesin sorunudur. Bizim çabamız geleceğe kalması önemli olan sanat eserlerinin başarısız ışıklar altında heder edilmemesidir.
Prof. Hasan Pekmezci
23 Aralık 2020, Ankara