Müze ve müzecilik gibi bir alan sözkonunu olduğunda müze kavramı, koleksiyon bilinci, objelerin ve eserlerin envanter sistemleri, konservasyon-restorasyon, eser sergileme, sunum, eser asma yöntemleri, müze duvarlarının rengi, ışıklandırma sistemleri gibi ayrı ayrı uzmanlık alanları gündeme gelir. Bunlar kuşkusuz birbirleriyle, tarihsel ve deneysel birikimlerle, teknolojik gelişmelerle bağlantılı. Biz bu sayılanlarla ilgili olarak ayrı ayrı yazılar halinde düşüncelerimizi paylaşacağız.
Müze kavramı içinde erken bilinç geliştiren Batı-Doğu-Güney-Kuzey toplumlarının birikimlerinden yararlanmak, her toplumun kendi olanakları ölçüsünde uygulamalarda bulunmak, herşeyden önce müze kavramına ve bunun getirdiği bilinçle toplumsal kültür ve sanata hizmet eder.
Genel bir tanımla müzeler tarihsel ve toplumsal bellek odaklarıdır. Çok değişken, çok dinamik bir seyir izleyen tarihsel ve toplumsal süreç; bütün toplumlarda bir öncekini yok sayma, unutma eğilimindedir. Bu durum geçmişle şimdiki zaman ve gelecek arasındaki bağın niteliği açısından sorgulanmasını gerektirir. Özellikle “bellek” adına kayıpları ya da kazanımları temsil eder. Alanı, kapsamı, konusu ne olursa olsun; bütün müzeler işte bu anlamda “nereden-nereye” ya da “neymiş, nasılmış bir zamanlar”sorularının yanıtlar bulduğu, geçmişin sorgulandığı yerlerdir.
Yaşamın her alanını ayrı ayrı koleksiyonlar, ayrı ayrı müze disiplini ve özgün mimari yapılar içinde temsil eden müzecilik, günümüzde bilinçli toplumların önemli bilimsel-eğitsel-kültürel-ekonomik etkinlik merkezleri durumundadır.
Bu merkezlerin sayılan görevlerini çağdaş iletişim ve etkileşim olanakları içinde en başarılı şekilde yerine getirebilmesi de sistemli şekilde araştırılan ve geliştirilen çeşitli yöntemlere bağlıdır. Bu nedenle müzecilik ve onun bütün alanları artık bir akademik araştırma, eğitim ve uzmanlık sorunu sayılmaktadır.
Kuşkusuz müzecilik konusu toplumsal bilinçle, ulusal eğitim ve kültür politikalarıyla; yaşama, sanata, yaşam nesnelerine, doğaya, bilime, tarihe saygı ile paralellikler gösterir. Bunların gelişmediği toplumlarda biriktirme, saklama, koruma gibi bir bilincin oluşması mümkün değildir. Bu tutum da elbette ilkelliğin, tarihe ve toplumsal değerlere vefasızlığın; daha net olarak herşeyden önce kendisine-kendi nesline saygısızlığın ve köksüzleşmenin göstergesidir. Bu gibi toplumların çağdaşlaşması, çağdaş dünyanın nimetlerinden yararlanması mümkün değildir. Dahası böylesi toplumların değerlendirmediği, kıymetini bilmediği her şeyinin bu bilince erişmiş başkaları tarafından sömürülmesi ve yağmalanması kaçınılmazdır.
Bu nedenledir ki bilinçli, biriktirici, toplayıcı toplumların müzeleri böylesi bilinçsiz ülkelerin ve toplumların paha biçilmez eserleriyle doludur.
Örneğin Amerike Birleşik Devletleri’nin kuruluş tarihi 1776’dır. Tarihsel geçmişi, kültürü, toplumsal geleneği topu topu 238 yıllık bir geçmiş.
Bırakın Göbeklitepe’yi, Çatalhöyük, Alacahöyük, Urartu, Likya, Frigya, Troya uygarlıklarını, Anadolu’da pek çok köyümüz Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihiden çok önce kurulmuştu. Bu nedenle Amerika’da kurulan bütün müzeler planlı bir şekilde başka uygarlıkların yağmalanmasının örnekleridir.
Anadolu bu konuda çok kayıplar vermiş, tarihsel ve toplumsal belleğinin pek çok eserinin yağmalanmasına, yurt dışına kaçırılmasına duyarsız kalmıştır. Bu nedenle Berlin’e giden her bilinçli Türk, Müzeler Adası’nda yer alan Pergamon Museum’daki Bergama Altarı’nı ve Anayurdu Anadolu olan tarihi eserleri iç sızıları içinde izlemektedir. Dahası hemen yanındaki Neues Museum’da paha biçilmez Troya hazineleri. Aynı müzede en çok yağmalanmış ülke olan Mısır uygarlığının eserleri ve özellikle Kraliçe Nefertiti’nin şaheser büstü.
Bilinçli her insanı fazlası ile üzen bu yağma ve talan kültürü ayrı bir yazı ve araştırma konusu. Bu nedenle konuyu dağıtmadan bu yazıda sadece müzelerde sergilemeye, eser sunumuna ilişkin düşüncelerimizi ve görsel birikimlerimizi paylaşmak istiyoruz.
*
Batı müzecilik anlayışında eser sergileme ve sunumunda iki eğilimin çokça uygulandığı görülür. Birincisi “bir obje, bir tablo müzenin deposunda duracağına, duvarda dursun” gibi bir yaklaşımın egemenliğinin geçerli olduğu müzeler. Bu nedenle mümkün olabildiğince eser-obje sergilemek için çabalar harcanır. Çünkü depodaki obje bir müze ziyaretçisi açısından “yok” hükmündedir. Görülmeyen, görsel, algısal bir ilişkiye girilemeyen şey “yok” sayılır. Biz çok çeşitli tema ile oluşturulan müzecilik anlayışının tümünü değil, sadece sanat müzelerini ele aldığımız bu yazımızda birkaç müzeyi örnekledik.
Bu yaklaşımın en belirgin örnekleri dünyanın önemli klasik eserlerini barındıran sanat müzeleri sayılan Uffizi, British Museum, Hermitage, Louvre, Prado, Metropolitan Musem of Art Museum/MET, New York Museum of Modern Art/MOMA gibi Müzelerdir.
Uffizi
Bu müzelerde bazı bölümlerde neredeyse duvarlarda boş yer bırakmaksızın, yerden tavanlara kadar eserler sunulur. Örneğin yüksek tavanlı Uffizi Galeri’de tavana bitişik köşelerde Osmanlı Sultanları portreleri asılıdır. Müze ziyaretçilerinin tavana kadar bakmaktan boynu tutulur.
İkinci anlayış, özellikle modern sanat müzelerinde uygulanan, her esere geniş alanlar bırakılarak ve ayaktaki bir insanın doğal bakışı içinde kalabilecek şekilde yapılan sergilemelerdir. Bu uygulama daha çok büyük mekanlara sahip, pek çok müze binası olan, düzenleme, kurgulama olanakları içinde çağdaş sanat örneklerinin sunulduğu müzelerde ve galerilerdedir. New York Museum of Modern Art/MOMA, Metropolitan Musem of Art Museum/MET gibi.
Bu iki örnek dünyanın pek çok müzesinde görülür.
Burada bizim üzerinde duracağımız konu özellikle müze mekanlarının çok sınırlı olduğu durumlarda sergileme ve sunum olanaklarının en iyi şekilde kullanılmasıdır.
Örneğin Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde mümkün olabildiğince çok sayıda eserin izleyiciye sunulması gerekir. Çünkü depolarda çok sayıda eser bulunmaktadır. Buna karşılık çok yüksek tavanlı sergileme mekanlarında sadece bir sıra dizilmiş eser sergilenebilmektedir. Duvarların üçte ikisi boş durumdadır. Bu durum eser sayısını en aza indirdiği için doyurucu bir müzeden çok biraz büyükçe bir galeri etkisi yaratmaktadır.
Bizim bazı sanat insanımız nedense yukarıda değindiğimiz ikinci sergileme yolunu tercih etmektedir. Ancak ülke gerçeklerimiz, müze mekanlarımız ABD, İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya gibi değil. Müze fakiri bir ülkeyiz. İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nın bir bölümünde 1937’de Atatürk’ün emri ile kurulan Resim-Heykel Müzesi’nden çok sonra bu ülkenin Başkenti Ankara ancak Atatürk’ün 1927’de o yokluk dönemlerinde Türkocağı Binası olarak Cumhuriyet’e kazandırdığı ve Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun eseri olan tarihi binada 1980 yılında küçük sayılacak bir müzeye kavuşabilmiştir.
Müze yoksulu bir ülkede tek sıra resim asarak sınırlı sayıda eser sergilemek olanakları bonkörce harcamak demektir. Bu nedenle bu müzede duvarları, mekanları en iyi şekilde değerlendirmek, çok daha fazla eseri sergilemek, etkili ve doyurucu bir sanat şöleni halinde topluma, sanatseverlere sunmak gerektiğine inanıyoruz.
Aşağıda dünyanın en önemli sanat müzelerinden bazı sayısal değerler ve eser sunumu örnekleri verilmektedir. Bu veriler bile müzecilik konusunda ne denli eksiklerimizin bulunduğunu göstermektedir.
Gallery Degli Uffizi: Kuruluş Tarihi:1581
Müze Alanı: 19.000 m2.
Eser Sayısı: 1.Milyon
Ziyaretçi Sayısı: 2.Milyon
*
British Museum: Kuruluş Tarihi: 1753
Müze Alanı: 120.000 m2
Eser Sayısı: 8 Milyon
Yıllık Ziyaretçi Sayısı: 6.7 Milyon
*
Hermitage: Kuruluş Tarihi: 1764
Eser sayısı: 3.Milyon, 102 Bin eser
Müze Alanı: 233. 345 m2.. Sergileme Alanı 66.842 m2. (120 Salon)
Yıllık Ziyaretçi Sayısı:3. Milyon
*
Louvre Museum: Kuruluş tarihi: 1792
Müze Alanı: 60.600m2.
Eser Sayısı: 3. Milyon
Yıllık Ziyaretçi Sayısı: 9.7 milyon
*
Prado Museum: Kuruluş tarihi: 1819
Müze Alanı: Çok Geniş Saraylar Salonları
Yıllık Ziyaretçi Sayısı: 2.3 Milyon
*
Metropolitan Musem of Art Museum/MET-Kuruluş tarihi:1870
Müze Alanı: 190.000 m2.
Eser Sayısı: 450.000.
Yıllık Ziyaretçi Sayısı: 5.5 Milyon
*
New York Museum of Modern Art/MOMA-Kuruluş Tarihi: 1929
Müze Alanı: 59.000 m2
Eser Sayısı: 500.000
Yıllık Ziyaretçi Sayısı: 3.1 Milyon
*
Ankara Devlet Resim-Heykel Müzesi-Kuruluş Tarihi:1980
Müze Alanı: 2.000 m2
Eser Sayısı: 4.100. Sergilenen Eser Sayısı: 850
Yıllık Ziyaretçi Sayısı 30.000.