Şiirsel düzenlemeler, kendine özgü figürlerle bize pek az rastladığımız ‘ressamik’ tad ve lezzetler veren resimler. Lekeci anlayış ki aslında pek çarpıcıdır, Ara Güler’in fotoğraflarının sevilmesinin bir nedeni de budur, koyu ve kütlesel lekeler resmi çarpıcı hale getiriyor. ‘Ressamlık bu, resim bu’ dediğimiz sanatsal görsel şölen.
Cihat Aral’dan bahsediyorum. ARDA Sanat Galerisindeki sergisi bana bu duyguları yüreğimden geçirdi gitti.
Bir sergiye gidip de duygulanmak ne güzel. Sergiden çıktığında sanki gün yeni doğuyormuş gibi sevinmek. Bir Fellini filmi seyretmek, bir ne bileyim Debussy dinlemek, Nuriyef dansına tanık olmak, bir annenin şefkatini izlemek, bir Miles Davis hazzından sonra tatlı talı gerinme, gerçek bir aşkı yaşama, bir devrimcinin yaşamından kareler izleme; ve de fanatiği olduğum BJK’nin, FB ya da GS’yi yendiği bir maçtan sonra acizane duyduğum sonsuz mutluluk… gibi. ‘Nitelikli keyifler’.
‘Değişik olacağım’ endişe ve kaygısından uzak, zorlama ve zorlanmalardan ari bir letafet. Contemporary Art’da maalesef ender olarak yakaladığımız ya da yakalamaya uğraştığımız tadlar peşinde koşmaktan yorulduk; sanatçılarının grotesk ‘benlik’ bunalım ve sıkıntılarıyla uğraşmaktan da… Ara sıra bir ‘oh’ çekelim şöyle. ‘Nitelikli keyifsizlik’lere mola verelim.
Aral, figüratif resmin başarılı temsilcilerinden. 1934 doğumlu. İDGSA mezunu; Paris’de ihtisas yapmış. İstanbul’da yaşıyor. Gerçek sanat, ‘nitelikli keyfin’ anası; ‘varlıktan kopup varoluşa sıçramanın yolu’. Kısaca budur işte.
Sergi 22 mart- 9 nisan 2018 tarihleri arasında ziyaret edilebiliyor.
FOTOĞRAF SERGİSİ
Peru Büyükelçisi Santiago Marcovich Monasi’nin Ankara’daki görevinin sona ermesi münasebetiyle verilen bir veda resepsiyonuna katıldık. Resepsiyonun özelliği Marcovich’in bir fotoğraf sanatçısı olması ve resepsiyonun onun eserleriyle süslenen bir atmosferde verilişi.
Sergi, ANKUSEV (Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi: Kuleli Sok. No. 32) salonlarında gerçekleştirildi. Küratör; Attila Güllü dostumuz.
Ankara’da görevli diplomatik çevreden katılan bir topluluk huzurunda Büyükelçi, İspanyolca yaptığı konuşmasında Peru ve Türkiye arasında kültürel etkinliklerin iki ülkeyi aradaki mesafelerin çok çok uzak olmasına rağmen yakınlaştırdığından bahsetti. Serginin ismi ‘itinerarios’ (İngilizcesi: itinerary); bunu seyahatname diye çevirirsek serginin ruhuna uygun olur. Çünkü Büyükelçi de konuşmasında değindiği gibi sergisi yaşamının bir muhasebesi oluyor. Geriye bakıp insanın kendi kendisiyle hesaplaşması, kendi ruhunun derinliklerinde gezinmesi… Doğumdan başlayarak bitmeyen bir girdap gibi geçen hayatlar…
Serginin adı ve konsepti Meksikalı şair ve yazar Octavio Paz’a bir saygı niteliğinde. Esasen Büyükelçi de buna değindi. Octavio Paz 1990 yılında Nobel edebiyat ödülünü almış bir büyük sanatçı.’ Itinerary; bir entelektüel seyahat’adlı kitabında hayatın düz bir çizgide gitmediğini, bir girdap şeklinde döne döne yol aldığını söylüyor. Başlangıç noktasına dönülemediğini ama bir varış noktasının da olmadığına değiniyor ve ilave ediyor: biz bir transitiz. Evet, her an taransit üzerine transit yüklenerek dönüp duruyoruz. Başa döndüğümüzü sandığımız anda bakıyoruz ki bir önceki daireden çok uzaklaşmış yeni bir daire içerisine girmişiz.
En geriye baktığımızda kendimizden ne kadar uzaklaşmış olduğumuzu görüp kendi kendimize yabancılaşabiliyoruz (alienation). Şu anda mı kendimiziz yoksa başlangıçtan bu yana geçen girdaplar mı? Aslında şu var; sadece yaşadığımız anı kendimiz olarak algılıyoruz. Yabancılaşma da buradan kaynaklanıyor. On sene sonraki ben şu andaki ben olmayacağım. Başka birisi o. İşte böyle, her an benliğimiz transit.
Paz’dan ufak bir alıntı yapalım:
‘…an ayrılmakta kendi kendinden
ve duraksamaların oluşturduğu geçide dönüşmekte…’
Sonrasında söz alan Güllü, Sunay Akın’ı bile gölgede bırakacak ses tonlamaları, jest ve mimikleriyle yaptığı konuşmasıyla, uzunca sürebilen konuşmalarda dikkati dağılan ve aralarında önce fısıldaşmayla başlayıp sonra da olağan sohbetlerine dalarak konuşmacıyı bastıran toplulukların aksine, hazirunun (bir toplantıya katılanlar) gözlerini dahi kıpırdatmadan dikkat ve ilgiyle kendisini izlemelerini sağlayarak sözlerini, bitirdi. İnigilizce bilmeyenlerin dahi dikkatlerinin zirvede olduğuna tanık olmak ilginç bir deneyim oldu benim için. Kendisini kutlarım.
Attila Güllü de, zamanın ‘itinerary’ içerisindeki uzaklığına ayrıca Peru’yla Türkiye arasındaki coğrafi uzaklığın da bu sıcak etkinlikle kaybolduğuna değindi. Ve bu gibi etkinliklerin çoğalmasını ve giderek sadece Peru değil tüm Güney Amerika ülkelerini de kapsaması dileğinde bulundu.
Hoş bir veda resepsiyonuydu. Yeni tanışlar kazandık. Peruluların samimi, sıcak ve doğal hallerine mutlulukla tanık olduk. Dikkatimi çeken bir husus da Peruluların genelde kısa boylu olmalarına karşın Marcovich ile müsteşarının bir hayli uzun boylarıydı. Çok da düzgün fizikleri. Acaba dedim, makam mevki büyüyünce paralel evrenler gibi boylar da uzuyor mu? Ama yok sanmam ben mesela uzun değilim.
Gelelim sayın Marcovich’in eserlerine. Bir kere siyah beyaz çalışmış. E bence de fotoğraf dediğin siyah beyaz olmalı. Neden, çünkü kontrastlar derin oluyor ve insanı çarpıyor. Artık dijital dünyadayız; eski tadlar yitiyor. Beyaz atlarına binip ufukta kayboluyorlar.
Sanatçı Büyükelçi, doğuşundan bu yana çıktığı seyahatnamesini sanatla bütünleştirmiş. Kompozisyonlar mükemmel. Şairane fotoğrafların yanında çoğunlukla belgesel nitelik taşıyan fotoğraflarını görüyoruz. Ara Güler gibi enstantaneyi halkın arasında gazete muhabiri gibi gezinerek sanatsal biçimde yakalıyor. Fotoğraflarla Marcovich’in itinerary’sini de gezmiş oluyoruz. Dolu dolu bir hayat yaşadığını ve çok güzel değerlendirdiğine de tanık oluyoruz. Ve Peru günlük yaşamına dair epey bilgi ediniyoruz fotoğraflardan.
Resepsiyonda Peru tadlarından ikramlarda bulunuldu. Çok değişik. Özellikle karbeyaz bir içki sunuldu ki ‘bitter’ bir tadı var ve sıkı alkol içerikli. Rum, yumurta sarısı ve birtakım daha katkılarla yapılıyormuş. Harika.
Harika bir akşam geçirdik. Sanat başka şey canım!...
Sayın Büyükelçi Santiago Marcovich Monasi’yi tekrar kutluyor ve bundan sonraki yaşamında mutluluklar diliyoruz. Yolu açık olsun.
Monad Balkan
6 Nisan 2018