Hepimizin rüyaları vardır. Her bir rüya bir masaldır. Hepimiz masalcıyız. Bizim masallarımız kendiliğinden bilinçaltından gelerek rüyalarımızda bizi bulur. Aslında anlatan da biz dinleyen gören de kendimizizdir.
Bir de toplumların belleklerinde, bilinçaltlarında yatan, zaman zaman kendilerini Gültekin Serbest'in mavilerinde olduğu gibi bize gösteren masallar da vardır. Bu masallar kendilerini hem gözümüzde hem de bilinçaltımızda varlıklarını sürdürebilmek için bazı anlatıcıları seçerler. İşte bu masalcı babalardan biri de dostumuz değerli ressam Gültekin Serbest.
Kışın ayaz geliyor haberleri ya Balkanlardan ya da Sibirya'dan olur. Serbest de Balkanlardan gelip Ankara'da neşvünema (gelişip büyüyen) bulan özellikle İstanbul'un masalını anlatan bir tuval şairi. Ankara'nın olmayan mavisinde İstanbul'un mavisini nasıl yaşamış; yaşadıklarını bize de anlatmak gereğini duymuş. Paylaşıyoruz. Ayazı değil mavinin ateşini.
Bilkent RC ART Gallery yöneticisi Rahmi Çöğendez 'in Tepe Home katında sanat etkinliklerini biliyoruz. İzliyoruz. Müzayedeler de orada, galeriler de, sokak sergileri de. Çöğendez bu kez güzel, büyük, tüm sıfatlarıyla sanat galerisi diyebileceğimiz bir mekân yapmış. Ben ilk kez gördüm. Serbest'in tabloları bu galeriye ayak numarası tıpa tıp uyan ayakkabı gibi tam olmuş. Sentez.
Masallara dönelim. Bir yerde okumuştum; en iyi masalları Araplar uydurur, bunları en edebi ve belagâtli şekilde Acemler yazar, anlatır, masallara da en çok Türkler inanırmış! Ne iyi; biz severiz masal dünyalarında dolaşmayı. Arapların 'binbir gece masalları' ünlüdür. Şimdilerde romancı Salman Rushdi'nin 'two years eight months and twenty eight nights' (iki yıl sekiz ay ve yirmisekiz geceler) adlı romanını okuyorum. İleri bir tarihte bu kitaptan ayrıca sözedeceğim. Romanın gelişiminden bunun ünlü 'binbir gece masalları'na bir nazire yahut esinlenme olduğunu anlıyoruz. Bir peri masallı ama dünyamızı asırlardır sallayan iki zıt görüşün çarpışma alanı. Göreceksiniz.
Binbirgece masallarının özelliği masal içerisinde masal olması. Bir masalı anlatırken belki de en meraklı yerine gelindiğinde bir başka masala geçiş yapılması, oradan bir başkasına, oradan bir başkasına. Sonsuzca. Tıpkı Kulüp rakısı şişelerinin etiketinde gördüğümüz rakı içen iki beyefendinin önlerinde duran şişenin üzerinde kendilerini aynen gösteren etiketin içerisinde.... Etiketin içerisinde etiket... Sonsuzca. İşte aynen öyle bu masallar. Onun için adı 'binbirgece'.
Aslında biz Türklerin masallara inanması kadar soyut düşüncelere anahtar olan soyut deyişleri de üretmemiz gibi bir güzel özelliğimiz vardır. Bu büyük maharet ister. Örnek mi; 'bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer tellal iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...' Bundan daha soyut bir anlatım olabilir mi? Bir de hani bir türkümüz vardır; 'manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış...' Bunlar mizahi gibi gözükse de aslında önemli şeyler. İnsanla hayvan arasındaki en büyük ayırım soyut düşünce ve onu soyutça dile getirme becerisi. Bu da dille olur, sanatla olur.
Zaten Nobel yahut çeşitli edebi ödüller alan yazarlar ve eserlerine bakıyoruz hemen hepsi masal diyarlarından, Peristan'dan (Rushdie'nin lafı) öyküler anlatanlar.Bir nevi metafizikçi hepsi. Umberto Eco, G.G Marquez, Rushdie ve diğerleri. Sadece günlük yaşamı ele alanlar dahi bir masalcı baba gibi konuyu işliyorlar.
Semboller çok önemlidir. Neden; çünkü semboller kendilerine doğrudan bilinçaltına giren yolu bulurlar. Ve masallarda sembollere bol rastlarız.
Mavi ile masalı buluşturan soyut yolu da Serbest bulmuş. Öyle ki, içerisine daldığı mavilikler boya tüplerine girmiş ve bir boya firması mavisine Serbest Mavi adını vermiş. Artık bu mavi tescilli olarak Gültekin Serbest'in. E peki benim mavim nerede?
Sanatçımızın önceki resimlerinde benim görmediğim yeni öğeler var bu sefer. Mesela Karagöz Hacivat. İstanbul'un ince belli uzun minarelerinden Anadolu'ya uzanan bir miraç. Hezarfen Ahmet Çelebi'yi hatırlıyorum önceki bazı resimlerinden. Galata kulesi, tavuskuşu...
Tavuskuşu çapkın Zeus'dan dolayı icad olmuş. Karısı Hera'dan gizlice Io'yla aşk yapan Zeus'u Hera yakalayınca Io'yu inek kılığına sokarak Zeus'dan uzaklaştırmış. Başına da bekçi olarak her yerde binbir gözü olan Argos adlı devi koymuş. Zeus, Io'nun hasretine dayanamamış ve Hermes'ten yardım istemiş. O da yarı keçi yarı insan olan çoban tanrısı Pan'ı da yanına alarak Argos'un yanına varmış. Pan sihirli kavalıyla sihirli ezgiler çalarken Hermes de Argos'a masallar anlatmaya koyulmuş. Argos uyuya kalınca Hermes, Argos'u öldürür ve Io'yu kaçırır. Bunu gören Hera kızgınlığından binbir gözü olan Argos'un gözlerinden birini çıkarır ve fırlatıp atar. Göz bir kuşun kuyruğına takılır kalır. O kuş tavuskuşuna dönüşür. İşte masal anlatmanın gücü bu.
Burada doğanın erkeklere yüklediği bir yükümlülükten söz edeyim yeri gelmişken. Niçin genelde yaratıkların hep erkekleri gösterişli ve heybetlidir; hâttâ güzeldir. Çünkü erkek kendisini ailesi için fedâ edendir. Düşmanlar güzelliğinden, heybetinden ötürü önce erkeği fark eder. Erkek düşmanının dikkatini kendi üzerine çeker. Böylece gösterişsiz dişi ve yavruları göze çarpmazlar. İşte erkek böyle bir şövalyedir. Koçlar, geyikler, horozlar, tavus kuşları, hindiler, aslanlar... vs. Biz erkekler kadınlara bayılırız ama diğer yaratıklar da biz insan erkekleri güzel görürler. Vesselam...
Çin efsanesinde tavus kuşunun kuyruğundaki beş temel rengin evrenin beş dolayısıyla notalarına sesini (aslında yedi ses olarak biliriz; do re mi fa sol la si) eşit olduğu anlatılır. Bu renklerle pekala bir senfoni yazılabilir. Benim zaman zaman naçizane dile getirdiğim konulardan biri de budur. Derim ki, evrenin temel sanatı müziktir. Çünkü evren kendisi müzik yapar. Astronotlar da uzaya çıktıklarında bir melodi duyduklarını söylerler. Bilmiyorum gazetelerde okumuştum.
Diğer tüm sanat dalları müziğin versiyonlarıdır. Sezgiyle bulduğum ve inandığım bu husus övünerek (!) söyleyeyim ki bilimin son buluşuyla kanıtlanmıştır efendim... Einstein ne demiş; çekimgücü titreşimdir ve sesi vardır. Evet bilim adamları geçenlerde bu sesi işittiler. Hayâldi gerçek oldu! Hayırlısı.
Gültekin Serbest efsaneler, masallar, İstanbullar arasında geçmişi şimdiye, şimdiyi sonsuza bağlama arayışında.; tuvali ve akriliğiyle. Israrla; yılmadan, yorulmadan. İlginç bir husus; neden İstanbul? Çünkü İstanbul'un büyüsüne kapılmamak olmaz. Dünyada büyülü üç şehir var; Roma, İstanbul ve Kudüs. Bu bir üçgen. Ben Kudüs'ü görmedim. Ama söylenenlere inanırım. İstanbul ve Roma sokaklarında gezinmek zaten bir masala dalmak, büyü içerisinde dolanıp durmak demek. Bu iki şehri de yudum yudum içtim. Oralarda bir arkadaşa gereksiniminiz olmaz. Zaten İstanbul ve Roma doğal arkadaşınız oluveriri hemen. Kulağınıza masallar fısıldar, gözlerinize şölen sunar, başka bir frekansa geçersiniz. Belki o anda başka biri olursunuz da ayırdında olmazsınız. Uyandığınızda Ankara'dasınız !!!!...
Derim ki keşke henüz bir bebek olsaydım da Masalcı Baba mavi gece lambası ışığında bana masallar fısıldasaydı. Sakin bir uykuya dalardım... Aman ha Argos değilim; bir yanlış yapılmasın....!
monad balkan 22 şubat 2016 ankara
'maviye takıldı gözlerim'
Gültekin Serbest
özel resim sergisi
20 Şubat-20 Mart 2016
Sergi: Bilkent Center AVM Tepe Home Katı Özel Salon ... Bilkent / Ankara
0312 2665657-0530 4029985