Bedenle Şiir: 2. Solo Dans Festivali Tüm Canlılığıyla Büyüledi
2. Uluslararası Solo Çağdaş Dans Festivali bu yıl 28-30 Haziran tarihleri arasında CerModern Açık Hava Sahnesi'nde düzenlendi. Çağdaş/kavramsal dans alanında bireysel hareket üzerine farklı bir bakış sunmayı amaçlayan CerModern tarafından yürütülen Festival programının danışma ekibi bu alanda öncü çalışmalar yapan Deniz Alp, Galip Emre ve Özgür Adam İnanç’tan oluşmaktaydı.
300 başvurunun olduğu festivalde seçilen 16 yabancı 8 yerli, toplam 24 uluslararası çağdaş dans sanatçısı birbirinden ilginç solo dans performansı sergilediler ve ücretsiz dans atölye çalışmaları, film gösterimleri, söyleşiler yaptılar. Festival boyunca Alahattin Kanlıoğlu Bremen’de Dans adlı fotoğraf sergisi ziyaretçilere açıktı. Adnan Jetto üç gün boyunca danslarla ilgili izlenimlerini müzenin avlusunda devasa açıkhava tuvaline işledi. Zengin ve doyurucu program ile 1400 izleyiciye ulaşılmış oldu.
CerModern Sanat Müzesi Genel Sanat Programları Yönetmeni Zihni Tümer’in yaptığı Festival Açılış Konuşmasını takiben başlayan üç günlük maratonda Türkiye’den Deniz Alp, Beril Baştürk, Galip Emre, Deniz van Gennip, Gülnara Golovina, Özgür Adam İnanç, Onur Orkut, Sercenk Yücel solo dans sunumlarını yaptılar. Onların yanı sıra performans yapan yabancı sanatçılar şunlardı: Alona Burlakova (Ukrayna), Francesca Bedin (İtalya), Eldad Ben-Sasson (İsrail), Lynn Dichon (İsrail), Clémence Juglet (Fransa), Lukas Karvelis (Litvanya), Marta Kosieradzka (Polonya), Chen-Jung Kuo (Tayvan), Ashley Menestrina (ABD), Priscilla Pizziol (İtalya), Anastasiia Rembetska (Ukrayna), Ruben Reniers (Almanya), Camilla Schielin (Avusturya), Zsofia Szeki (Macaristan), Arturo Franc Vargas (İspanya), Laurence Yadi (İsviçre).
Ayrıca üç gün boyunca koreograf ve dans eğitmenleri Galip Emre, Eldad Ben-Sasson (İsrail), Raffaele Irace (İtalya) ve Ruben Reniers (Almanya) Çağdaş Dans Atölyeleri yaptılar ve Ruben Reniers ve Atölye Ekibi Çağdaş Dans Gösterisi çalışmalarının sonuçlarını toplu bir dans ile sundular. Ek olarak festivalin üç gecesinde dans sunumlarından sonra açık havada DJ performansları eşliğinde katılımcılar ve izleyiciler hep birlikte kendilerini müziğin akışına bırakarak dans ettiler.
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen festivalin diğer destekleyicileri: İsviçre, İtalya, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, İspanya, Avusturya Büyükelçilikleri; Goethe Enstitüsü, Fransız Kültür Enstitüsü, Macar Kültür Merkezi, İsrail Kültür Merkezi idi. Ayrıca Özgür Adam Ada Dans Topluluğu, Galip Emre Dance Company ile de sanatsal açıdan işbirliği yapılmıştı. Festivalin bel kemiği SoloDans Ankara platformu (http://www.solodans.com), bu yıl Torino’da düzenlenen Solocoreografico dans festivaliyle kurumsal işbirliğine gitmiş ve önümüzdeki yıl içerisinde yeni katılımlarla bir sanatçı paylaşım platformu oluşturmayı hedefliyor.
Beden ile bir öyküyü veya duyguları anlatmak basitmiş gibi görünen ama aslında fizik olarak son derece zor, çalışma, dayanıklılık ve beceri gerektiren bir dans biçimi. Öyle gözüküyor ki Solo Dans sanatı temelde sağlam bir dans eğitimi, üstüne iyi bir modern dans tekniği inşa edilmesini gerektiriyor. Ama sonra sıra geliştirilmesi ve sahip olunması gereken esas becerilere geliyor ki bunlar da insanı tanımak, dünyayı algılamak, insanlığa dair sorunların farkında olmak. Tüm bunları özümseyip salt beden diliyle anlatabilmek sadece bedensel değil ciddi bir zihinsel aktiviteye ihtiyaç duyduruyor. Dansçıların tümünün insana ve yaşama duyarlı, algıları yüksek, kavramsal düşünme ve hissetme becerileri derin olması gerekiyor. Sonuçta bu bir sokakta hoş vakit geçirmek için yapılan “break dance” değil.
Orta Çağlarda henüz beynin işlevlerinin tam olarak anlaşılamadığı dönemlerde beyin bedenin basit bir modeli olarak algılanmış ve bu modele “homonculus” adı verilmiş (https://thedailyomnivore.net/2012/01/03/cortical-homunculus). Solo Dans ise bunun tam tersine duygu, düşünce ve kavramların bedende can bularak ifadesi olarak düşünülebilir. Kimi zaman bir el hareketi sevgiyi ifade ederken, bir bacak pozisyonu korkuyu ya da bir titreme bugünü betimleyebilir. Nitekim bazı performansların adları şu şekildeydi: “Altında” (suyun?), “Diğeri”, “Monolog”, “Havva’nın Şüphe ve Yansımaları”, “Kayıp Ruhlar”, “İnsan Durumu”, “Kaybedecek Bir Şey Yok”, “Kaybetmeye Geldim”, “Kendin getir/Kendini Getir”, “Uzay, Zaman ve Ben”, “Neden Vücudum Var”, “His Kaybı”, “Oturmak”, “Boş Noktalar” ve “Gül”. Elbette duygu demişken soyut kavramlar da ifade eden sunumlar vardı: İmge, Egostasy gibi. Tümü o başlıktaki konu üzerine bir deneme yazmak gibi düşünülebilir, bir tür bedeni kullanarak dans diliyle deneme yaratmak…
Titreme demişken performanslardan aklımda en çok kalanlardan birinin Laurence Yadi’nin sunduğu salt tüm beden titremesi içeren bir dans olduğunu belirtmek isterim. Yadi, 15 dakika boyunca neredeyse baştan aşağı tüm beden kaslarını ince kasılma ve gevşemelerle titreterek, durduğu yerde hafifçe dönerek, el ve kollarını minimal oynatarak son derece zor ve etkileyici bir sunum yaptı. Nörolojik olarak imkânsız görünen bu minimalist dans biçimi bana resimlerinde sadece noktalar kullanan Japon ressam Yayoi Kusama’nın ya da beyaz ustası Robert Ryman’ın tablolarını hatırlattı. “Az olan çoktur” duygusunu verdi.
Egostasy M ve Egostasy M adlı sunumların koreografı ve birinin dansçısı değerli sanatçı Özgür Adam İnanç ile yaptığımız kısa sohbette kendisine Egostasy’nin ne anlama geldiğini ve buradan hareketle de kendisine göre Solo Dans’ın ne olduğu sorusunu yönelttim, şunları söyledi: “Ego-ectasy, anlık dorukların peşinde koşarak yaşadığımız ve sürekli tüketim yaptığımız günümüzde giderek kendimize de yabancılaşıyor olduğumuzu anlatan yapımlar. Bu danslarla günümüzde istediğimiz her şeyi anında ele geçirip tüketmenin aslında kendimizi de tükettiğimizi anlatmayı amaçladım. Özellikle Solo Dans türü dansta koreografın ve dansçının anlatacağı bir fikri, duygusu olmalı, bunu anlatabilecek yaşam ve dans deneyimine de sahip olmalı. Solo dansın esas amacı, insanın kendini ifade edebilmesidir ve etmesinin de gereğini vurgulamaktır. Bu tür dans her insanın kendini bireysel olarak ifade etmesini sorgulayıcı ve hatta zorlayıcı bireysel ifade aracıdır. Dansı müziğe hapsetmek ya da müziği dansa hapsetmek yerine birbirinden özgür kılarak ve dramayı da işin içine katarak insanı olduğu gibi, çıplak kişiliğiyle ifade ediyoruz. Dilimizin sınırları dünyamızın sınırlarını belirliyor, oysa dansta sınır olmamalıdır. Solo Dans sanat, eğitim, çalışma, özgüven ve kendiyle barışıklık duygularını bir potada eritiyor; böylece biz kendi duygu durumumuzu yansıtırken izleyicilerin de duygu durumlarını etkilemiş oluyoruz”.
Bazılarımız daha önce hiç görmediğimiz bir modern resimle karşılaştığımızda resme önce anlamsız bakışlarla bakarız, sonra resimde anlatılmak isteneni anlayamadığımız ya da bulamadığımız için kendimizi bomboş hissederiz. Benzer örneği belleğimizde bulamayan zihnimiz allak bullak olur. Resmin imgesi günlerce hiçbir anlam veremeden gözümüzün önünde kalır, sonra da yavaşça silinir. Ama günün birinde aynı ressamın başka bir resmiyle karşılaşırsak içimizi büyük bir sevinç kaplar, yıllardır görmediğimiz bir dosta kavuşmuşuz gibi mutlu oluruz, üstelik de resim bizim için duygu içeren bir anlama kavuşmuş olur. Daha önce hiç seyretmediğim bu tür solo danslarda da tüm bunları hissettim, içimde onları tekrar tekrar görmek arzusu doğdu. Genellikle dans seyrederken insanın içinden yapma isteği doğar ama Solo Dans yaptırmak değil, kendisini bir daha seyrettirmek arzusu veriyor. Dahası seyredene fikir soruyor ve düşündürmeye teşvik ediyor, hatta kışkırtıyor.
Üst üste üç gece Ankara Haziran ayazında izleme fırsatı bulduğum bu önemli ve ilginç sanat etkinliğinde yer alan tüm dansçılara, koreograflara, başta CerModern yönetimi olmak üzere düzenlemede emeği geçenlere ve gece gündüz durmadan çalışan teknik ekibe yürekten alkışlarımı sunuyorum. Sayelerinde bedenle bestelenen şiir dünyasına adımımızı atmış olduk.
Pınar Aydın O’Dwyer
Fotoğraflar: Ali Ulvi Baycan, Mehmet İzdeş, Pınar Aydın O’Dwyer