Kökeni milat öncesine dayanan, 1634’te G. Basile, 1697’de C. Perrault ve ardından 1812’de Grimm Kardeşler tarafından yeniden kaleme alınıp yayınlanan Külkedisi’nin hüzünlü öyküsünü bilmeyen yoktur. Annesi öldükten sonra babasının evlendiği kadın ve onun kızları tarafından horlanan, eziyete maruz kalan Külkedisi perilerin büyüsü yardımıyla kendisine eş arayan Prensin verdiği baloya gitmeye muvaffak olur. Prens ile birbirlerine hayran olurlar ama gece yarısı büyünün etkisi sona erer. Ayakkabısının tekini yolda düşürüp hızla evine, daha doğrusu evin soğuk ve karanlık mutfağına geri döner. Ancak onu unutamayan prens düşürdüğü ayakkabı tekiyle tüm ülkeyi dolaşıp tüm kadınlara deneterek onu bulmaya çalışır. Sonunda bulur ve ikisi de ilelebet mutlu olurlar.
Külkedisi, Cinderella’nın sonu mutlu biten öyküsü şimdiye dek sayısız sinema filmine konu olmuş, özellikle de çocuk filmlerine. Bir de S. Prokofiev’in bestelediği harikulade bir bale eserine. Bestecinin en az Romeo ve Jülyet balesi kadar etkileyici dramatik melodileri ve figüratif beste tarzıyla muhteşem bir müzik. Öylesine tanımlayıcı bir müzik ki dinleyen herkes o sırada ne olduğunu gözünün önüne getirebilir. Örneğin Romeo ve Jülyet’te Mercutio ölürken zayıflayan kalp atışlarının duyulduğu gibi Cinderella’da âşıkların kalp atışları ile saatin gece yarısını vurması müzikte yer alıyor.
Bu benzersiz eseri Hollanda Ulusal Balesi, San Fransisco Balesi ile bir ortak yapım olarak 2018 Aralık ayında Amsterdam’da sahneledi. Size ne balerinlerin ne kadar güzel dans ettiğini ne de M. West yönetiminde Bale Orkestrasının eseri ne kadar mükemmel icra ettiğini anlatacağım. Sizinle esas 27 ve 29 Aralık 2018’de izlediğim iki temsilde gözüme çarpan bazı noktaları paylaşmak istiyorum.
C. Wheeldon’un libretto ve koreografiyi, B. Twist’in sahnelemeyi üstendiği yapımda ilk perdede Cinderella’nın annesinin verem olduğu gösteriliyor. Verem teşhisini nasıl koyuverdiğimi soracak olursanız, tabii ki üzerinde kanlı balgam olan mendilden diyebilirim. Bu aşamada gereksiz ve estetikten yoksun bu ayrıntı neden kullanıldı diye düşünülebilir, Cinderella’nın annesinin hangi hastalıktan öldüğünün konunun anlatımında ne önemi olabilir ki.
Ancak ilerleyen bölümlerde başka benzer tıbbi sorunları da seyirciye sunuldu. Bunlardan birincisi küçük üvey kız kardeş Edwina’ın gözlüklü ve şapşal oluşuydu. Büyük kardeş Hortensia olması gerektiği gibi fevkalade kötü niyetli ve insafsız olarak betimlenmişken Edwina’nın aptallığı gözlükle sembolize edilmişti. Adeta “gözlük takanlar aptaldır” ya da “aptallar gözlük takar” mesajı algılanıyordu. Hatta gözlüğü burnuna düşünce daha da beceriksizleşmesi bunu daha da görünür hale getiriyordu. Bu güzelim masal balesini seyreden çocuklara örtük olarak “gözlük takmayın, aptal sanmasınlar” ya da “gözlüklü arkadaşınızla alay edilebilir” düşüncesinin tohumunu atılmasına yol açabilir, diye düşünülebilir.
Belki bundan daha vahim tıbbi sorunu ayakkabıyı deneme sırasına girenlerden birinin sağ bacağının (reji gereği) olmamasıydı. Prensin yardımcılarından birisi elinde ayakkabının sağ teki ile bu kadına yaklaşıyor ama bacağının olmadığını görünce onu adeta kovuyor. O da zorlukla tek ayağının üstüne kalkıp zıplaya zıplaya sahneyi terk ediyor (Fotoğrafta en soldaki boş koltuk onun yeriydi). Buna ne dersiniz? Ne konunun anlatımında gerekli bir unsur, ne dramatik etki yapacak bir ayrıntı, ne baleye uyumlu estetik ne de çok şartsa gülünçlü bir yanı var. Neden buna gerek duyulduğunu anlamaya imkân yok. Hissedilen tek şey “engellilere ayrımcılık”. Gözlük konusu da eklenince düpedüz rahatsız edici olduğu söylenebilir, kanlı mendil bunların yanında önemsiz kalıyor.
Ancak işin bir de güzel yanı var. Bu düşüncelerimi Ulusal Hollanda Balesi yönetimine yazdığımda aldığım nazik yanıtta “bu ayrıntıların böyle algılanabileceğini hiç düşünmediklerini, ayrımcılık açısından derhal gözden geçirecekleri” yazılmış ve “vakit ayırıp kendilerine düşüncelerimi yazdığım” için bana çok teşekkür edilmişti. Demek ki böyle bir yanıt almak da mümkünmüş bu gökkubbenin altında.
Pınar Aydın O’Dwyer
11 Ocak 2019