2024-2025 Sezonunda Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB) Madama Butterfly adlı eseri sahnelemeye başladı. Bu yapımda iki perde olarak sahnelenen eserin 23 Aralık prömiyer (salon orta sıra), 25 Aralık (balkon arkadan dördüncü sıra) 8 Ocak (şans eseri salon en ön sıra) temsillerini izledim.
Yaratıcı Sanatçılar
Eseri sahneye duayen opera rejisörü Gürçil Çeliktaş koymuş. Çeliktaş’ın 60. Sanat yılının da kutlandığı prömiyer gecesi onun sanat yaşamını özetleyen zarif bir video gösterimini takiben DOB Genel Müdür ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk’ün sunduğu açıklama ile başladı. Sağtürk ve ADOB Müdür ve Sanat Yönetmeni Volkan Kıran, Çeliktaş’a bir plaket sunarak değer-bilen zarif bir jest yaptılar. 80 yaşındaki Çeliktaş’ın Devlet Opera ve Balesi’ne 1963’te İstanbul Belediye Operası’nda başlayan kariyeri, 1966’da reji alanına çevrilmiş. Yurtiçi ve dışında edindiği reji deneyimi onun sayısız eseri sahnelemesini sağlamış. Opera kurumlarında yöneticilik görevleri de üstlenmiş olan değerli sanatçının hocalık yönü de var. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü’nde, Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Sahne Bölümü’nde, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde Öğretim görevlisi olarak sayısız başarılı sanatçının yetişmesine doğrudan katkısı olmuş.
Bu yapımı, Talat Ayhan (dekor), Gazal Erten (kostüm), Fuat Gök (ışık), makyaj ve peruka atölyesi de dahil olmak üzere adları buraya sığamayacak tüm yaratıcı ekip hep birlikte çalışarak ortaya çıkarmışlar. Nilgün Bilsel Demireller de yapıma koreografik açıdan sihirli dokunuşlarda bulunmuş.
Yorumlayıcı Sanatçılar (Rol önemi ve temsil tarih sırasına göre)
Madama Butterfly
Madama Butterfly rolünde Nurdan Küçükekmekçi (23 Aralık, 8 Ocak) temsillerinde ilk perdede açık pembe krizantem renkli, son sahnede kızıl alev rengi sesiyle tüm izleyicilerin gönlünü fethetti. Söylerken asla bağırma tonuna geçmediği gibi ikinci perdedeki tiz notaları pianossimo söyleyip aşk acısını hissettirdiği dramatik arya ile bizleri ağlattı.
Salonun ortasından bile fark edilebilen ışıl ışıl gençlik kıvılcımları saçan gözlerinin parlaklığı, ince işlenmiş yüz ifadesi ve beden kıvrımları, omuz baş pozisyonları ve el hareketleriyle genç bir Japon geyşa idi. Sevimli bir oyuncak bebek gibi başını çevirmeden boynunu bükerek çevresindekilere bakışı Kabuki dansını andırıyordu. Küçükekmekçi’nin birinci perdedeki “Yakışıklı genç Amerikalı’yla gelecek umudu da içeren aşkla dolu” mutlu genç geyşası, son perdede “umutsuz aşk acısı” çeken bir Japon kadınına, çocuğunun geleceğinden endişeli anneye döndü.
Gece gökyüzü dekorunda (metinde birkaç yerde sözü edilen) tek bir yıldız bile yoktu ama bu üst düzey söyleyiş ve oyunla, sahnede bir yıldız parlıyordu: Küçükekmekçi!
Sevinç Demirağ‘ın (25 Aralık) Madama Butterfly’ı insanda acıma duygusundan ziyade yakınlık duygusu uyandıran bir yorumdu. Demirağ, egzotik diyarların hikayesini yanı başımıza taşımış, günlük yaşama özgü hale getirmişti. Onun gerçek dünyaya ait sesi ve duru oyunuyla, “gerçeklerden esinlenen masal” âdeta “masaldan esinlenen gerçeğe” dönüşmüştü. Öylesine ikna ediciydi ki Puccini’nin bu verismo (gerçekçi) operasının konusunun esasen bu dünyada herhangi bir yer ve zamanda geçebileceği, evrensel olduğu ortaya çıktı. Aynı rolü farklı sanatçıların yorumundan izleyebilmek ve o karakterin farklı açılardan tahliline şahit olup üzerinde derinlemesine düşünebilmek ancak güçlü sanatçıların oynadığı opera temsillerinde mümkündür.
Benjamin Franklin Pinkerton
Benjamin Franklin Pinkerton rolünde Erdem Erdoğan (23, 25 Aralık) parlak erik yeşili damarlı koyu eflatun lirik tenor sesiyle ortaya abartısız ve etkileyici bir yorum çıkardı. Daha önemlisi, az sayıda başrol tenorunun üzerinde durduğu sahne yorumuna önem verdiği belliydi. İlk perdenin başında “uçarı ve sabırsız yankee”; Butterfly’la yakınlaştıkça aklı bulutların üzerinde uçan sırılsıklam aşık; ardıç kuşları yumurtalarından çıkınca geri döneceğini söyleyecek kadar romantik; aşkını unutmayıp üç yıl sonra (aracı da kullansa, ne de olsa Japonca bildiğinden emin değiliz) mektup yazan; eserin sonunda nihayet aklı başına gelen, pişmanlık ve vicdan azabı içinde olgunlaşmış bir “iyi” (opera analizi bakışıyla yarı-beyaz) adam portresi çizdi. Ülkesine geri dönünce safkan Amerikalı ile evlenme hayalini anlattığı aryadaki (Dovunque al mondo) ruh hali, Butterfly ile eve girdiği gece evin kapısını kapatırkenki “bu bir rüya mı, yoksa gerçek mi” diyen yüz ifadesi, son perdede Amerikalı karısı ile geri geldiğinde Butterfly’ın evine bakıp, eve dokunup sarılışıyla bu eserdeki üç duygu-durumlu Pinkerton kompozisyonunu başarıyla yorumladı.
Aynı rolde Özer Öndeş (8 Ocak) Rus tenorlarını andıran benzer (deyim yerindeyse) “taze patlıcana özgü koyu yeşil” renkli dolgun tenor-bariton sesiyle başarılı bir romantik Puccini yorumu sundu. Hem sesinin rengi hem vibrato frekansı hem de zorlamadan söylüyor oluşu Nurdan Küçükekmekçi ile uyum içinde olmasını sağladı. Sahnedeki standart ve sade tenor duruşu dekor ve kostümün yoğun Japon efektlerine karışmadan belirgin olarak görülmesine yol açtı. Öndeş’i ilk kez seyrediyorum, içimde onu Faust (Gounod) rolünde izleme arzusu doğdu.
Deneyimli sanatçı Ferda Yetişer (23 Aralık, 8 Ocak) oyunun ikinci önemli kadın karakteri Suzuki rolünde, hemen tüm temsil boyunca sesini Verdi’leştirmemeye özen göstererek bir anne gibi, sevecen, şefkatli ve korumacı Suzuki portresi çizdi. Özellikle ense-omuz hattında annelik içgüdüsünün okunması çok özeldi.
Aynı rolde genç sanatçı Ezgi Karakaya (25 Aralık) için “sesine, aklına, sorumluluk duygusuna, çalışkanlığına sağlık, sanat tutkusuna bereket” demek gerekli. Onun akıllı ve güçlü “saf Puccini Suzuki”sine ek olarak sahnede ses bütünlüğünü sağlamak gibi nadir bir yeteneğe sahip olduğunu hissettiğimi belirtmeliyim.
Sharpless
Amerikan Konsolosu Sharpless, ilerlemiş yaşı nedeniyle biraz yavaş davranan, gereksiz sorumluluktan kaçınan, renksiz ve sıkıcı olmasına karşın belki yine de iyi niyetli ve kibar biri, yani opera analizi açısından “beyaz-iyi bir karakter” olarak düşünülebilir. Tuncer Tercan‘ın (23 Aralık) insanların özel sorunlarıyla uğraşmaktan bıkkın; yaz sıcağında olayların geçtiği tepedeki eve tırmanmaktan yorgun, yaşlıca Sharpless’ı hem oyun, hem de ses olarak kendisiymişçesine inandırıcıydı. Evlilik töreninde göz ve kaşıyla seyirciyle iletişimi, el ve kollarının hiç boş durmayıp ya yelek cebinde, ya arkada bağlı oluşu, ya da baston tutuşu deneyimli bir oyuncu olduğunu ortaya koydu. Öylesine ki sesini hiç duymasaydık da sadece konuşma ifadeli el hareketiyle ne dediğini anlayabilirdik.
Çetin Kıranbay (25 Aralık) ise Sharpless’ın “siyah-kötü karakter” yönünü ortaya çıkardı. Sonuçta başka bir açıdan analiz edilecek olursa, evliliğin Amerika’da geçerli olmadığını Butterfly’a söylemeyen, Pinkerton’u ancak yarım ağızla uyaran, üç sene boyunca ev kirasını ödemesine rağmen kadıncağızı hiç ziyaret etmeyen ve bu yüzden de çocuğun varlığını çok geç öğrenen, Pinkerton’un karısını görünce ve çocuğunu istediklerinde Butterfly’ın intihara kalkışabileceğini tahmin etmesine rağmen çiftin ani ziyaretine engel olmayan, Suzuki’yi, Butterfly’ı çocuğu Pinkerton’lara vermeye ikna etmekte kullanan, hiçbir gerçeği Butterfly’a açıkça söylemeyip lafı dolandıran Sharpless’ın siyah yönüdür. Tüm bunlara bir de Kıranbay’ın mektup okurken yaşı gereği gözünde olması gereken yakın gözlüğü olmadığı için mektubu uzaklaştırarak okuması eklenince hocalık düzeyinde bir sahne yorumu dersi sunmuş oldu.
Arda Aktar (8 Ocak) Sharpless’ı yaşlılara özgü titrek ve alçak sesle söyleyerek yorumlamayı tercih etti. Aktar’ı ön sıradan, özelikle orkestrayla beraber olduğu bölümlerde dikkat kesilerek dinleyince ne kadar duygulu söylediği, sesinin titreşiminden olaylara ne denli üzgün olan bir Sharpless portresi çizdiği anlaşılıyordu. Bedeniyle minimal oyun tercih eden Aktar’ın endişeli alın, kaş, göz ifadeleri etkileyiciydi. Ayrıca mektubu gözlüksüz yakından tutarak okuyabilmesi dikkat çekiciydi. Özetle onun Sharpless’ı (adı üstünde) keskin veya baskın olmayan pasif karakterli bembeyaz bir analizdi.
Goro
Geyşa simsarı Goro rolünde Emre Pekşen‘in (23, 25 Aralık) oyunu rejiye itaatkardı, sesi ise Puccini Goro’su olarak çok başarılıydı. O kadar ki gözümü kapatarak sesini dinlediğimde CD kaydı kalitesindeydi. Kolayca unutamayacağım sesinde tam Puccini’nin müziğinde tarif ettiği Japon titreşimi vardı. Esasen bu eserde en samimi ve dürüst (beyaz-iyi) karakter Goro’dur, o sadece işini yapmaktadır.
Nitekim İbrahim Halil Turgut (8 Ocak) Goro’yu Commedia dell’arte arketiplerinden satıcı Pantalone tiplemesi biçimde yorumladı. Öylesine ki, Turgut’un omuzları kalkık, işler tıkırında havasında sürekli ellerini ovuşturan, başka kime ne satarım diye sağa sol bakınan Goro’su son perdede Yamadori’ye Butterfly satışına kalmadan, daha ilk perdenin başında Pinkerton’a satış işini çoktan bitirmiş, şimdi onun evini ve çalışanlarını pazarlıyor gibiydi. Tüm partiyi temiz şekilde söyleyen Turgut’un ayrıntılı ve titiz sahne yorumu bana usta oyuncu Şener Şen’in “Dolap Beygiri” adlı filmdeki satıcı tiplemesini hatırlattı.
Prens Yamadori
Prens Yamadori, kolay yaşam koşullarına sahip olmak isteyen kadınlarla evlilik simsarı aracılığıyla evlenen tipik bir zengin Japon prensidir. Birçok kadınla mutsuz evlilikleri olmuş olan ve şimdi de hem dinini değiştirmesi nedeniyle toplumlarından ihraç edilmiş olmasına hem de evlilik dışı çocuğu olmasına rağmen Butterfly’a Goro aracılığıyla evlenme teklif etmeye gelen Prens Yamadori rolünde Levent Akev (23 Aralık, 8 Ocak) yüz fiziği, sesi ve sahne duruşuyla tam anlamıyla duygularını saklayan, gururlu bir Japon prensiydi. Noyan Coşgun’un Yamadori yorumunda (25 Aralık) Butterfly’a karşı ilgisi olan, onu epey düşünmüş olduğu belli olan, reddedilince duygularıyla yıkılmayıp, âdeta bunun üzerinde düşünmeye karar veren mantıklı bir erkek kompozisyonu vardı.
Diğer roller
Rahip amca Bonzo rolünde hem Mehmet Yılmaz (23 Aralık, 8 Ocak) hem de Özgür Savaş Gençtürk (25 Aralık) tüyler ürpertici ses yorumlarıyla bu rolü canlandırmalarının ne denli isabetli olduğunu kanıtladılar. Evren Gökoğlu‘nun (23 Aralık, 8 Ocak) Kate Pinkerton’u Butterfly’a önce yüksekten bakan, soğuk ve mesafeli, sonra daha içten, Aslı İşcan’nınki (25 Aralık) ise ortamı merakla izleyen ve Butterfly’ı küçümsemeyen şefkatli bir yorumdu. Sonuçta librettoya göre nötr karakter olan Kate, Butterfly ile konuşmaları sakince izler ve candan şekilde çocuğa iyi bakacağına garanti verir. İmparatorluk Komiseri rolünde Yiğitcan Tatlıoğlu (23 Aralık, 8 Ocak) ve Mert Özdemir (25 Aralık), Nikah memuru rolünde Anıl Güntekin (23 Aralık, 8 Ocak) ve Mahir Kat (25 Aralık) sesleri ve rejiye sadık oyunlarıyla ortaya başarılı performanslar çıkardılar. Aklıma takılan bir soru, Japon imparatorluğunu temsil eden bu karakterlerin Amerikalı Pinkerton ve Sharpless ile Amerikan usulü el sıkışmasıydı. Şaşırtıcı bulmamın nedeni Japonya’da Japon usulü (ojigi) elleri dua eder gibi birleştirerek ve öne eğilerek selamlaşılıyor olmayışıydı. Oysa bugün hâlâ Japonya’da taksi şoförleri paraya veya müşterinin eline değmemek için eldiven giyerler. Butterfly’ın annesi rolünde tipik Japon annesi tiplemesinde hem Güzin Yıldız (23 Aralık, 8 Ocak), hem de Nihan İnan Özbayrak (25 Aralık) gerek ses gerek sahne yorumlarıyla etkileyiciydiler. Butterfly’ın oğlu rolünde “çocuk sanatçı” Yiğit Ali Pulluk (23, 25 Aralık, 8 Ocak) yaşından beklenmeyecek bir sahne olgunluğuyla, konu gereği elindeki “babasının gemisi oyuncağı” ile oynadı. O yaşta bu rolle sahneye çıkmış bir çocuk bugün ADOB orkestrasında trompet sanatçısı, bir diğeri Darmstadt Operası orkestrasında keman sanatçısı!
Devamını Duayen Rejisör Gürçil Çeliktaş’ın Madama Butterfly’ı – II’de okuyabilirsiniz.
Pınar Aydın O’Dwyer
10 Ocak 2024, Ankara