Geçtiğimiz günlerde 2022 yılı sinema ve tiyatro, bale, opera gibi gösteri sanatlarının salon-temsil-seyirci sayısı istatistikleri yayımlandı.1 Uygar Ulusan imzalı yazıda seyirci sayısında hatırı sayılır bir artış olduğu belirtilmiş. Her ne kadar verilen yüzdeler arasında kimi uyumsuzluklar varsa da yine de temsil-salon sayısından bağımsız bir seyirci artışı olduğu görülebiliyor. Ayrıca kaç oyunun çocuklara yönelik olduğu bilgisi de verilmemiş ki bu bilgi tek başına seyirci sayısındaki artışı açıklamaya yeter de artar.
Aynı günlerde Aytun Aktan’ın 14. İstanbul Opera Festivali temsilleri hakkında ciddi eleştiriler içeren yazısı da basında yer buldu.2 Bir yanda artan seyirci sayısı, diğer yanda temsil koşulları, sahneleme ve icra biçimi hakkında üzerinde ciddiyetle durulması gereken eleştirilerden oluşan gündem beni günümüz sanat tüketicisinin tutumu ve tutumunun nedenleri üzerinde yeniden düşünmeye sevk etti.
Sanatçı-Sanat Tüketicisi
Konuya sanat felsefecisi Peter Mendelsund’un sanatçı ve sanat tüketicisi tanımlarıyla başlamak uygun olabilir. Mendelsund’a göre “sanatçı” kendi seçici algısının süzgecinden dış dünyaya dair bilgiler/duygular sunan kişidir. “Sanat tüketicisi” ise bir eseri izlerken kendi sanat eserini yaratan, onunla hayal kurandır. Tüketici olarak sanat eserini izlerken beynimizde yarattığımız hayal bizim eserimizdir. Hafızamızla ve hayal gücümüzle görür, düşünür, algılar ve kaydederiz. Hayal gücümüz serbest çağırışımla ilerler. Anlaşılacağı üzere algımız hiç de masum değil, esasen biz sanat tüketicileri olarak aktif alıcılarız, hatta failiz.
Sanat Tüketicisinin Zihni Nasıl Çalışır?
Öncelikle eğer eser görsellik içeren bir eserse, daha önce onun aslıyla veya bir benzeriyle karşılaşmamış bir sanat tüketicisinin algısı ilk adımda kontrastı yüksek (siyah-beyaz, kırmızı-beyaz) ve parlak alanlara yoğunlaşacaktır. Örneğin natürmort türünde bir resmin ağaç figürünün bordürüne dikkat kesilecektir. Eğer sahne eseriyse parlak kırmızı veya beyaz kostümlü sanatçıdan gözünü alamayacaktır. Öte yandan diyelim resimde bir insan figürü varsa gözler ve gözlerin içerdiği anlam tüketici için baskın dikkat noktasıdır. Ama eğer tüketicinin belleğinde benzer bir görüntü kayıtlı ise o zaman tüketici ilgisini baskın alanlardan ayrıntı içeren alanlara kaydırabilmektedir. Sanat eseri ne olursa olsun onunla tanışıklık geliştikçe dostluk bağı derinleşir. Eser kişinin yaşamında duyguyla bağlanılmış bir karakter olur, uyandırdığı duygular silinmeyecek bir anı halini alır. Hatta sahne eserinin içinde kısa sürede anı yaratmak amacıyla “running gag” tabir edilen tekrarlayıcı unsurlar kullanılması, örneğin beyaz bir mendilin birbirini izleyen sahnelerde elden ele dolaşıyor olması seyircinin sahnede anlatılan olaylar arasında bağlantı kurmasını, aklının dağılmamasını sağlar.
Roman Okurunun Zihninden Geçenler
Orhan Pamuk roman okuyanın sırasıyla zihninden geçenleri şöyle özetlemiş: 1. Sayfayı gözle genel tarayış, 2. Kelimelerin veya olayların zihinde görünür hale dönüşümü, 3. Gerçeklik sorgusu, 4. Kişisel yaşamla kıyaslama, 5. Olay örgüsündeki dinamiklerden zevk alma, 6. Kahramanları ve eseri yaratanları yargılama, 7. Kendini takdir etme, 8. Romanı ve karakterleri belleğe kaydetme (1,2). Bu sıralamadan anlaşılacağı üzere konu ve karakter içeren bir eser önce genel olarak gözden-akıldan geçirilir, gerçeklerle uyumlu yönleri aranır. Kişinin yaşamış olduğu veya vâkıf olduğu gerçeklerle uyumlu bir yön varsa ilgisi artar ve okur anlatılan olayları kendi yaşamıyla, kendi görüşüyle kıyaslamaya başlar. Dinamikleri tartışırken eserdeki kahramanların iyi ve kötü yanlarını, onları yaratan yazarın anlatmak istediklerini ve onların bakış açısını yargılar. “Ben olsaydım öyle davranmazdım” veya “ben de olsaydım böyle derdim”, diye zihninde evirir çevirir. Bunları yapabildiğini fark edince kendisinden hoşnut kalır. Sonunda da kendisini beğenmesini sağlayan eseri sevip unutmamak üzere olumlu duygularla belleğine kaydeder. Önemli olan okurun başardığı zihin egzersizidir, okur pasif değil, aksine aktiftir.
Bu bilgilerden sonra istatistikleri derlenmiş sahne eserlerine geri dönecek olursak, seyirci sayısının yükselişi öncelikle pandemi süresince artan sanat açlığından da olabilir, azalan sahne sayısından da, televizyondaki bitmek tükenmek bilmeyen politika konuşmalarından bıkkınlık gelmesinden de! Ancak eserlerin türünden ve diğer özelliklerinden söz edilmediği için sanatsal açıdan ne alımlandığı üzerine yorum yapmak mümkün değil. Eğer genel veya kişisel yaşamı gözden geçirtecek konular yerine o an neşe yaratacak nitelikte eserler söz konusu ise seyircilerin düşünmek için değil eğlenmek amacıyla o an o salonda bulunduğu anlaşılır.
Nitekim Aktan’ın yazısında tanımladığı seyircilerin bir kısmının izlemek ve deneyim edinmekten ziyade eğlenmeye öncelik verdikleri belli olmaktadır. Dahası telefonunu elinden bırakamayanlar ne izlediğinden çok “o anda orada olmaya, o ortamda görünmeye” değer verenlerdir. “Sanat olayının alıcısı değil, objesi olmak”, “sanattan edinmek yerine, varlığıyla etkilemek” çağımızın pandemisi olmuştur!
Sanat Ne İçindir?
Peki ama dün, bugün ve yarın “sanat” ne içindir? İnsanın yaşamı keşfedebilmesi ve kendisini tanıyabilmesi için, yaşadıysa çözümleyemediği veya henüz deneyimlemediği koşulları öğrenmesi gerekir. Yaşamak kendini tanıma serüveninden ibarettir. Sanatın amacı tam da bunu sağlamaktır. Sanat eseri ekstrapolasyon (küme dışı değerlerin tahmini) yöntemiyle daha önce yaşanmamışları yaşatmayı, yaşanmışlıklar için de kendini dışarıdan gözlemlemeyi hedefler. Özellikle yaşanmamışlar sanat eseri aracılığıyla bir tür “Deja vu” (daha önce yaşamışlık duygusu), önceden yaşamış olma duygusu yaratıp belleğe yerleşir. Benzer bir durumla karşılaşıldığında ne yapılabileceği hakkında fikir verir, bir tür sanal yaşam alanıdır sanat ve öylesine de gerçektir aslında (2). Bir sahne eserini izlerken de bir roman okurken de kişisel yaşamla kıyaslama bu yüzdendir. Sanat tüketicisi kendisini eserin içinde bulmak, en azından kıyısından geçmek için eseri izler, belki bu yüzden de çağımızın niteliğini vurgulayan “Sanat tüketicisi” deyimi yerine basitçe “Sanat alıcısı” denilse daha isabetli bir tanım yapılmış olur.
Sanat alıcısı içinde bulunduğu kişisel, ailesel ve toplumsal koşulları başka bakış açısıyla gözden geçirmek, yüksek sesle kendisine bile ifade edemediği eleştirileri başkasının gözünden görebilmek veya ağzından duyabilmek amacıyla sanat eserinin karşısına geçtiğinde gelecek için hayal ve umut kapısını da görecektir. O halde örneğin operada eser seçiminde sosyete fahişesini anlatan La Traviata mı3, evlilik dışı doğan çocuğunu ne yapacağını bilemeyen Jenufa mı4; saray soytarısının öç alışının öyküsü Rigoletto mu5, yoksa öç alma kuyusuna düşmemenin gücünü gösteren Adriana Mater mi6; ihtilalcilerin başlarına gelenleri anlatan Tosca7 veya Andrea Chénier mi8, göçmen sorunlarını ortaya seren Konsolos9 mu; kıskançlıkla boş yere karısını öldüren Otello mu10, yoksa aynı olayın mantıkla baştan ele alınıp mutlu sona ulaşılan Hin und Zurück mü11 (İleri ve Geri); saf geyşanın Amerikan subayı tarafından aldatılışı Madame Butterfly’ın trajedisi mi12, yoksa madem eğlence isteniyor, kaliteli bir operet mi seçilmeli? Bunlar ilk anda aklıma gelen örnekler, eminim repertuvar uzmanlarının aklına hem klasiklerden, hem de çağdaşlardan daha birçok eser de gelecektir.
Sonuç olarak Ulusan’ın yazısında belirtilen seyirci sayısındaki artışın nedeni eğlenceli eserler olsaydı Aktan’ın yazdığı şekilde seyirci telefonla değil temsille ilgilenirdi. Sanat kurumları içerisinde bulundukları toplumu gözeterek etkin ve verimli izlemeyi sağlayacak eserleri seçip sunması önemli bir yaklaşımdır. Güncel konular, yerel ezgiler toplum belleğinde tanışıklık yarattığında sanatın verdiği mutluluğun artacağı bir gerçek. Ne de olsa topluma hizmet edecek veya toplumun ilgisini çekebilecek eserlerin seçilmemesi sanatın topluma ulaşmasını engelleyebilir.
Gelgelelim, bu noktada karşımıza eserleri kimin, hangi kıstasa göre seçeceği sorusu çıkıyor ki bu başlı başına ciddi bir soru ve sorundur. Özellikle çocuklara yönelik eserlerin seçiminin toplumun geleceğini şekillendirdiği herkesçe bilinen bir gerçek. Unutmamak gerekir ki bugünün seyircisi dünün çocuklarıydı.
Sanatla doğrudan bağlantısı bulunmayan, yani bu alanda bilgi veya deneyimi olmayan herhangi bir makam eser seçiminde yetkili kılındığında seyirci “eğlencesiz eğlenceler” ile mutsuzluk içinde oradan oraya sürüklenip durur (3).
Dilerim, her yaştan sanat alıcılarına sunulacak sanat eserlerinin seçimi, sanatın insan yaşamındaki etkisine, sunacak kurumun yeteneklerine ve mahallenin kültürüne vâkıf uzman sanatçılardan oluşan kurullara emanet olsun!
Fazla mı ütopik oldu?!
PINAR AYDIN O'DYWER
30 TEMMUZ 2023, ANKARA
Kaynaklar
Tanrıdağ O: Edebiyatta Beyin Hareleri-Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek. Boyut Yayıncılık, 2018
Aydın O’Dwyer P: Opera Seyircisinin Zamane Çaresizliği. Psikeart Dergisi, Sayı 86, Mart-Nisan 2023
Kendirci M: Eğlencesiz Eğlence. İletişim, 2023
1 https://t24.com.tr/haber/2022-yili-sinema-ve-gosteri-sanatlari-istatistikleri-sinema-tiyatro-bale-orkestra-ve-korolar-icin-izleyici-sayilari-nasil-degisti,1116314 Erişim: 19.6.2023
2 https://halktv.com.tr/makale/saraydan-kiz-kacirma-ya-da-festivalden-seyirci-kacirma-747869 Erişim: 18.6.2023
3 La Traviata: 3 perdelik opera. Beste: G. Verdi, Libretto: FM. Piave (A. Dumas’dan esinle), 1853
4 Jenufa: 3 perdelik opera. Beste ve Libretto: L. Janáček (G. Preissová’dan esinle), 1904
5 Rigoletto: 3 perdelik opera. Beste: G. Verdi, Libretto: FM. Piave (V. Hugo’dan esinle), 1851
6 Adriana Mater: 2 perdelik opera. Beste: K. Saariaho, Libretto: A. Maalouf, 2005
7 Tosca: 3 perdelik opera. Beste: G. Puccini, Libretto: L. İllica, G. Giacosa (V. Sardou'dan esinle), 1900
8 Andrea Chénier: 3 perdelik opera. Beste: U. Giordano, Libretto: L. İllica, 1896
9 Konsolos: 3 perdelik opera. Beste ve Libretto. GC. Menotti, 1950
10 Otello: 4 perdelik opera. Beste: G. Verdi, Libretto: A. Boit (Shakespeare’den esinle), 1887
11 Hin und Zurück (İleri ve Geri): 1 perdelik opera. Beste: P. Hindemith, Libretto: M. Schiffer, 1927
12 Madame Butterfly: 3 perdelik opera. Beste: G. Puccini, Libretto: L. İllica, G. Giacosa, 1904