“Koku” romanının yazarı Patrick Süskind'in pek çok dilde oynanan oyunu Kontrabas,
bir müzisyen üzerinden toplumun, bireyin, müziğin, cinselliğin, hiyerarşinin ve pek çok şeyin dedikodusunu yapıyor.
Kontrabas adlı oyun bu sezonun başından beri kapalı gişe oynuyordu. Ben ancak 18 Ocak 2019 akşamüstü Oda Tiyatrosunda (Devlet Tiyatroları) seyretmeye gidebildim. Patrick Süskind'in yazdığı, Hale Kuntay’ın çevirdiği (1989 çevirisi Tevfik Turan, Kıyı Yayınları) tek kişilik oyun 55 dakika sürüyor.
Filmi de (https://www.imdb.com/title/tt0396171/ ) çevrilmiş olan Koku adlı romanından da tanıdığımız Süskind bu eserde bir kontrabasçıyı konu ediyor. Kontrabasçı çalıştığı orkestradaki idari ve sanatsal sorunlarını, özel hayatındaki dertlerini ve bir erkek olarak açmazlarını anlatıyor, adeta seyirciyle dertleşiyor. Oyunda her ne kadar tek sanatçı varsa da sahnedeki devasa enstrüman, kontrabas da en az onun kadar önemli bir karakter olarak yer alıyor. Kontrabasçı onunla konuşuyor, dans ediyor, onu sevip okşuyor, neredeyse onunla sevişiyor. Böylece kontrabas kâh bir esntrüman, kâh bir kadın, kâh annesini hatırlatan anı objesi oluyor. Yeri geliyor bir kontrabasçının örneğin kemancıları ya da piyanistleri ne kadar kıskandığını öğrenirken uluslararası tanınan yetenekli genç kontrabasçımız Fora Baltacıgil bu düşüncelere ne der, diye düşünmeden edemiyoruz. Yeri geliyor bir erkeğin aşk sancılarını anlıyoruz. Kimi zaman da oyuncunun oyun gereği seyirciye sorduğu sorulara yanıt arıyoruz. Oyun akıp gidiyor.
Kontrabasçı rolünü oynayan Olcay Akın Kavuzlu son derece yetenekli bir sanatçı. Oyun gücü sahnede duran kontrabasa çarpmadan koşup durabilmesini, estetik biçimde dans edebilmesini ve zıplayıp hoplayabilmesini, kontrabas çalmasını (konser düzeyinde değil tabii, sonuçta oyunda sadece birkaç nota çalması gerekiyor) ve daha da önemlisi gözyaşı akıtabilmesini de içeriyor. Sahneden inip seyircinin yanına geldiği ve sorular sorduğu etkileşimli bölümlerde de rol yapar gibi değil, son derece doğal ve başarılı. Her ne kadar şakaklarına düşmüş hafif aklarla 35 yaşında gibi değilse de seyirci kontrabasçı kimliğinde onu sevip benimsiyor, daha da önemlisi ona inanıyor, tutuluyor. Mutlaka başka oyunlarda da izlemek arzusu veriyor. Bir de cümlelerin arasında kısacık bir nefes alsa, söylemesi ayıp ben yaşta olup kulağı az işitmeye başlayanlar hiçbir repliği kaçırmayacak.
Metin Belgin’in yalın dekorlarla ve Oda Tiyatrosunun dar sahnesinde ileri geri devinimlerle tasarladığı etkileyici sahnelemesinin yanı sıra ışık tasarımını yapan Zeynel Işık ve ışık kumanda masasında Mahir Köksal’ın maharetleri ile müzik seçimleri de alkışlanmaya değer.
Aperatif mahiyetinde, saat 18:30’da başlayan oyunu seyredip 20:00’de opera veya tiyatroda başka bir oyuna yetişmek mümkün, üstelik son derece keyifli bir aperatif…
Pınar Aydın O’Dwyer