Malumunuz, iki eli çırparak ses çıkarmaya alkış denir. Alkış kelimesi eski Türkçeden “övmek, onaylamak, kutsamak anlamındaki “alka” filline fiil eki olan “iş” ekinin eklenmesiyle türetilmiştir. Dolayısıyla esasen bir kişiyi ya da olayı onaylamak, olumlamak amacıyla eller çırpılır. Diğer bir deyişle temel, yani ilkel ve içgüdüsel bir beğenme davranışıdır.
Çocuklar olumlu bir davranışları üzerine erişkinlerin kendilerini alkışladığını görünce beyindeki “ayna hücreler” vasıtasıyla bu hareketi tekrarlama gereği duyarlar. Tekrarladıklarında erişkinlerin sevinç duyması onlarda onaylanma, beğenilme hazzı uyandırır. Çocuk büyürken ona bir şey öğretilmeye çalışılırken alkış hareketi yine doğru yolda olduğunun ifadesidir. Böylece çocuk büyüyünce aynı hareketi başkalarına da sunar, alkış alkışı, beğenme beğenilmeyi doğurur.
Öte yandan rahatsızlık veren bir durumun bitmesi için de alkış kullanılır; uzun ve sıkıntı veren bir eserin, konuşmanın veya uçak yolculuğunun bitmesi gibi. Hatta “aman ne kötüydü demek için” ya da kötü durumun bir an önce sona ermesini sağlamak için de yuhalama ve ıslık çalmaya eşlikle alaycı şekilde el çırpılabilir.
Esas konumuz ise bir sahne sanatı eserine yönelik duyguların ifadesi olarak alkışın yeridir. Eserin beğenildiğini anlatmak için olduğu kadar bazen de doğrudan beğenilen temsile veya konsere eşlik etmek için kullanılır. Eşlik durumu mutlaka orkestra şefinin izleyiciyi “eller havaya” misali tempo tutma daveti üzerine büyük bir hazla gerçekleşir.
Ancak eserin özelliğine göre alkış kuralları farklılık gösterebilir. Örneğin bir opera temsilinde aryasını çok güzel şekilde söyleyen soprano veya tenor aryayı bitirdiğinde veya zor solosunu estetik biçimde dans ederek gerçekleştiren bale sanatçısı soloyu bitirdiğinde coşku hisseden seyircinin alkışı olağan olarak kabul edilir, saygısızlık olarak addedilmez. Hatta çok sayıda dönüşü (pirüet) başarıyla yapmakta iken de “bravo, harikasın, devam…” anlamında alkışlamak alışılmamış bir durum değildir. Ama bunların dışında şarkılar veya dansların orta yerinde alkışlamak sanatçının konsantrasyonunu bozma ve diğer seyircileri rahatsız etme saygısızlığı olarak kabul edilebilir; olur olmaz el çırpmak veya ses çıkarmak medeni bir davranış değildir.
Öte yandan konserlerde durum daha özeldir. Birden çok bölümden oluşan bir parçanın bölüm aralarında alkış hem eserin anlatım bütünlüğünü engelleyeceği, hem sanatçıların hem de diğer izleyicilerin konsantrasyonunu bozacağı için medeni olmayan, o ortamdaki sosyal angajmanlara aykırı bir davranış olarak görülür.
İşte bu yüzden bir süredir konser sezonu açıldığında genç konser izleyicilerine adabı muaşeret kuralları üzerine yayınlar, konuşmalar yapılır oldu. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” babındaki bu bilgiler aslında yaşı ne olursa olsun bir konser salonuna sık uğramayanlara yöneliktir (1, 2,3). Özetle hepsinde söylenmek istenen “konser sürerken de bölüm aralarında da alkışlamak ayıptır, lütfen yapmayın, keyfimizi bozmayın”dan ibarettir.
Gelgelelim zaman değişti, malum “Z kuşağı” tüm angajman kurallarını değiştirdi. Ben yaştakilerin mahsulü olan bu kuşak, özgürlüğünü ve varlığını ilan etmiş durumda. Bir sanat eserini beğendiğinde sahnedekilere “bak, ben de buradayım ve seni beğendim; seni BEN beğendim”, diyerek orada mevcut olduğunu kanıtlamaya girişiyor. Kendince cep telefonunda “like” işareti koymaktan farksız bir işlem yapıyor ellerini çırparken. O denli masum, o denli içten ve o denli candan!
“Z kuşağı”, konserde olmayacak yerde alkış koparırken, yeri geldiğinde operada arya veya balede solo sonunda alkışlamanın kabul edilebilir bir davranış olduğu bilgisinden yola çıkmıyor, bundan habersiz olarak kendi iletişim yollarını açıyor; bir tür “selfie” çekip sahneye gönderiyor. Telefonundan uzak kaldığı süre (kaldıysa tabii) göz önüne alınacak olunursa, beşikte sallanarak uyumaya alışmış; o gün bugündür bu yüzden hiperaktif bu izleyici kitlesinin klasik müzikle rezonansa gelmesi, huşu içinde uykuya dalmamak için elini kolunu sallama gereksinmesi duymasına şaşırmamak lazım.
Arkeolojik kalıntılarda bulunan Sumer kil tabletlerinde “Bu gençlik nereye gidiyor?...” sorusuna rastlanmış (MÖ 4000-2000). Şair Hesiodos “Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.”, buyurmuş (MÖ 750-650). Filozof Socrates “Bugünün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır”, diye yazmış (MÖ 400). Bizim kuşağınsa, bugün “Z kuşağı” konser dinleme adabına riayet etmiyor diye yakınmak yerine belki onları anlayıp bir anlaşmaya varmamız gerekir. Sonuçta telefonlarıyla ya da gürültülü müzik çalınan ortamlarda zaman geçireceklerine klasik müzik konserine geliyor olmaları bile değerli. Varsınlar bölüm aralarında alkışı patlatsınlar; belli ki çağdaş iletişim angajmanlarında ”Z’Alkış” diye yeni bir başlık açmanın, kendi yetiştirdiklerimize saygı duyarak var olduklarını ifade etme hakkını teslim etmenin ve müziğe onay verme tarzlarına onay vermenin zamanı gelmiştir. Ya da Sumer’ler zamanına takılı kalabiliriz?
PINAR AYDIN O'DWYER
14 Mart 2022, Ankara
1 Şapçı AZ: Konser Adabı. http://bricoyunu.blogspot.com/2012/11/konser-adab.html Erişim: 11.11.2012
2Can HZ: Klasik Müzik Konserlerinde Alkış Sorunu. https://www.muzikguncesi.com/2020/05/klasik-muzik-konserlerinde-alks-sorunu.html Erişim: 26.5.2020
3Tansel M: Mevsim Açılırken Genç Konser İzleyicilerine Kılavuz. https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/mina-tansel/mevsim-acilirken-genc-konser-izleyicilerine-kilavuz/1473/ (Erişim: 8.10.2017)