Tam da Danıştay'ın zeytinliklerimize madencilerin dalmasına izin veren kararın yürütmesini durdurduğu günlerdi. Yani bir kaç hafta öncesi. Bir de baktım kapıda genç dostlarım Elif ve Barış Çakmur, ellerinde artık rahatlıkla “uluslararası piyanistimiz” diyebildiğimiz oğulları Can Çakmur'un (d. 5 Aralık 1997) son CD'si, hatır sormaya uğramışlar. CD'nin kapağını görünce nasıl sevindim, bilemezsiniz. Üzerinde üç zeytin meyvesi bulunan bir zeytin dalı resmi vardı. Can gümüşî yaldız kalemle kartoneti imzalamıştı “içten sevgilerimle” diyerek...
Bu albümün kayıt muştusunu, Can'la yayımladığım bir söyleşide ilk kez Sanattan Yansımalar'da vermiştik: https://www.sanattanyansimalar.com/enescu-bart-k-saygun-ve-mitropoulos/5811/
Şimdi, BIS tarafından hiç plastik kullanılmadan tümüyle geri dönüştürebilir maddelerden üretilmiş albümü elime alırken, Can'ın 17 Mayıs'ta Ankara'da bir resital vereceğini de öğreniyordum.
Can, çocukluğundan itibaren çok okuyan, muhakeme yeteneğini* hızla geliştirmiş, bilgi küpünü doldurmuş bir piyano öğrencisiydi. Bunu, hem anne-babasının sağladığı özgür ortama, hem de öğrenimini konseratuvarda değil de, iyi İngilizce öğrendiği, tüm derslerin ciddiyetle yapıldığı bir kolejde görmesine borçluydu.
Nitekim lise diplomasını aldıktan sonra yüksek öğrenim için yurtdışında doğru kent ve okul seçimini de araştırmalar sonucu kendisi yapacak, Weimer'daki Franz Liszt'in adını taşıyan müzik akademisini bitirip master öğrenimine başlayacak, bu arada İskoç ve Japon Hamamatsu yarışmalarını, kayıtlarıyla çeşitli ödüller kazanacaktı.
Kayıt ve konser programlarını düzenlerken, olaylar, kişiler, konumlar ve tarihsel gerçeklerle ilişki kurarak bakış açılarını geliştiren Can, Türkçeye “Sınırsız-Sınırlar Olmadan” diye çevrilebilecek, kendi seçtiği zeytin dalı fotosunun kapakta yer aldığı albünün programını nasıl oluşturduğu bize şöyle anlatmıştı:
“Enescu 3. Piyano Sonatı, Bartók Piyano Sonatı, Saygun Piyano Sonatı ve Mitropoulos Passacaglia, Intermezzo ve Füg. Seçilen bestecilerden de anlaşılacağı gibi bu ortak teması olan bir program. İkinci Dünya Savaşı öncesi müziğine biraz eğilmek istedim. Tabii ki Saygun ve Mitropoulos'un kariyerleri 1945 sonrasını da kapsamış, ancak eğitimleri ve tarzları savaş sonrası akımlardan o denli etkilenmemiş. Dahası bu dört besteci de kendi ülkelerinde bir müzik ekolü oluşturmaya çalışıyorlardı. Enescu, Bartok ve Saygun halk müziğini romantize etmeden müziklerinin merkezine oturturken Mitropoulos bu alandaki post-romantik denemelerinden (özellikle “Bir Yunan Sonatı”) sonra kendisini dizisel (serial) müziğe yakın görmüş. Bu anlamda, o dönemde Atina'nın müzikal yaşamında büyük bir çalkantıya ve daha sonraki yıllarda etkiye yol açan bu parçanın aslında geleneksel hiç bir öge taşımaması çok ilginç. Diğer üç besteciye gelince, ellerindeki materyali nasıl kullandıkları son derece farklı. Burada hem çağın önemli müzisyenlerinin; Stravinsky'nin, Debussy'nin, Ravel'in, etkilerini görmek mümkün. Diğer yandan ise son derece özgün ancak kendi içinde kapalı bir armonik yazı dikkat çekici bu üç besteci için de.”
Bu albüm için program seçimi, Can'ın artık klasik dönemle sınırlı kalmayıp modern 20. yüzyıl ve günümüz bestecilerine de yöneldiğinin bir kanıtıydı. Kapaktaki zeytin dalı Türkiye ve Yunanistan'dan seçilmiş iki besteci için hem coğrafi, hem de barış metaforuyla bir dileğin ifadesi sayılabilirdi. Öteki iki bestecinin ülkeleri Macaristan ve Romanya'da sera dışında zeytin yetiştirmenin pek olanağı yoktu.
Kayıtları dinlediğimde Can'ın “Eserlerin teknik zorluklarında boğulmadan, netliklerini koruyarak çalmak burada en önemli sınav” diye ortaya koyduğu hedefi başarıyla yakaladığını gördüm. Albümün kitapçığındaki fotoğrafına baktığımda, “Hmmm, görünümünü de biraz değiştirmiş” diye düşündüm. Yumuşak bir sakal bırakmıştı. Henüz 24 yaşında olmasına karşın geniş genel ve müzik kültürü, hızlı düşünme ve senteze varma yeteneğini daha iyi dışa vuran bir çehreydi bu. Nitekim TED Ata Salonu'nda 17 Mayıs 2022 akşamı, anlatımlı resitaline gittiğimizde bu kanım biraz daha pekişti.
Can bu kez programını “sembolizm” bağlamında oluşturmuş, Johannes Brahms, Arnold Schoenberg ve Franz Liszt'in yapıtlarını, ressamların yapıtlarla ilgili ya da yapıtların yazılmasına yol açmış tablolarıyla aralarındaki ilişkiyi, kendi bakış açısı ve yorumunu ekleyerek anlatarak sundu. Bkz: https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/derinlemesine-dusunduren-gala-resital/2786/
Programdaki yapıtlardan en merak ettiğim, dünyada ilk kez izleyici önünde seslendirilecek, yani prömiyeri yapılacak olan Avusturyalı besteci Wolfram Wagner'in (d. 1962) “ Evocation” başlıklı yeni parçasıydı. Fransa, Hollanda, Romanya ve ABD üniversitelerinde konuk öğretim görevlisi olarak ders veren 5 opera, 2 kısa opera, 4 oratoryo, bir balesi yanında çok sayıda orkestra , koro, oda müziği ve solo çalgılar için yapıtları bulunan 60 yaşındaki bestecinin “Çağrışım” anlamına gelen piyano yapıtının prömiyeri için Can'ı seçmiş olması, besteci-icracı ilişkileri bakımından önemliydi. Tonal, pandemi döneminde insanlığın yaşadığı duygusal git-gelleri yansıtan, sıkı kol gücü ve enerji isteyen yapıtı Can başarıyla seslendirdi. (Herhalde başka türlüsü de düşünülemezdi!)
Konser sonunda fuayede kurulu masada yerini aldığında çoğu öğrenci olan hayranları yeni CD'sini imzalatmak üzere bekliyorlardı. Onların vaktinden kısaca çalarak hasret giderdik. Yeni görünümünü beğendimi söylediğimde, “Aman Elif'e de söyleyin” demez mi? Annesi, bu genç entelektüel sakalından pek memnun kalmamış olmalıydı?Konserde bulunan dostlarımdan Levent Tosun, telefonuyla bu anları saptamış, kendisine teşekkür ediyorum.
Yazıyı kaleme aldığım Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı günü, Can'ın daha nice başarılarına tanıklık etmeyi umduğumu vurgulamak istiyorum.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
19 Mayıs 2022, Ankara
* Bir soruna, araştırmaya, yargıya ,olguya farklı bakış açıları ile yaklaşıp irdeleyerek en doğru sonuca varma yeteneği